Geçmişten günümüze insan ilişkilerinin yaşandığı ortamlarda insanları bir düşünceye, duruma ya da olaya ikna etmeye yönelik birçok yöntem geliştirilmiştir. Birey diğer kişilerle iletişim neticesinde etkileşim yaşamaktadır. İkna edilmenin ve ikna etmenin toplumsal, ruhsal, kültürel ve iktisadi açıdan birçok işlevi bulunmaktadır. İnsanların manevi dünyalarına yönelerek yardım amaçlı küçük hediyelere yüklü miktarda ücretler vermelerinin, ilaç şirketlerinin kendi ilaçlarının tercih edilmesi için hekimlere sundukları imkânların, idman [spor] merkezlerinin talebi arttırmak için müşterilerine ücretsiz etkinlikler sunmasının tüketici üzerinde ruhsal etkiye sahip bir işlevi vardır. Bu hizmetler karşısında ikna süreci yani karşılık verme ile kanma süreci başlar.
Bireyin davranışları toplumsal ortamlarda şekillenirken aynı zamanda toplumsal ortamları da şekillendirir. Toplum tarafından tanınmış, toplumun güvenini kazanmış bir kişinin bir reklamda[!] ürün tanıtımı için yer alması da izleyicinin ürüne karşı talebini arttırmak için uygulanan bir yöntemdir. Tanıtılan ürünün yararlı ya da zararlı etkilerinin göz ardı edilebilmesinin arka tarafında reklam yüzüne karşı hissedilen güven ve reklam yüzünün toplumsal saygınlığı bulunmaktadır. Müşterileri ikna etmenin bir diğer yöntemi ise belli bir ürünün sınırlı sayıda ve kişiye özel satışa sunulduğuna yönelik algı yaratmaktır. Bu yöntemin temelinde “ürünün tükenme güdümü” diye tanımlayabileceğimiz bir kandırma şekli yer almaktadır. Basının kullandığı bu yöntem ile tüketicinin, kendisini “farklı” hissetmesine çalışılmakta ve böylece herkesin sahip olamayacağını düşündüğü bir ürüne sahip olmanın getirdiği mutluluğu yaşaması amaçlanmaktadır.
Hayatın doğasında var olan gece-gündüz, iyi-kötü gibi zıtlıklardan hareketle tüketim alanı da zıttı ile yaşayabilmektedir. Önce kötüyü bir sorun gibi göstermek ve ardından çözüm yolunu sunmak her an yaşamımızı çepeçevre saran reklamların kurtarıcı olduklarına inandırma işlevi de vardır. Bunun yanında “kanıtlarla inandırma” sanatı da konuşarak ikna etme yöntemlerinde sıkça kullanılmaktadır ve inanmanın, inanmaya yönelik niteliklerin varlığı güven duygusunu da beraberinde getirir.
İnsanların toplumsal simgelerinde fiziksel ve içtimai ihtiyaçları olduğu bilinmektedir. Hayatta kalmak için karşıladığı temel ihtiyaçlarının yanında özellikle insani ilişkilerin sürdürülmesinde birtakım görevlerin öğrenilmesi ve geleceğe aktarılması söz konusudur. “Tüketim, sahip olma isteği, hediye alıp verme, gündelik alışkanlıklar, kültür, inanç, değerler” ve benzeri gibi konular bağlamında “hedef kitle davranışlarını daha iyi anlayabilme açısından” reklam ile insan bilimi arasında derin bir bağ bulunduğu görülmektedir. İletişimin yüz yüze sağlanarak, ikna etme yöntemlerinin uygulanmasının yanında kitle iletişim araçlarından özelikle görsel basın aracılığıyla ikna etme daha kolay gerçekleşmektedir. Toplumsal, ruhsal, kültürel ve iktisadi açıdan birçok işleve sahip ikna durumu hayatın her evresinde yer almaktadır.
Ayartma kavramı bir lanettir. Toplumun tüketim davranışlarını yönlendirecek Özsever [narsist] davranışın asli bir parçası, “ayartma”: tamamen çıkarcı bir yaklaşım izleyen tüketimin sürekliliğini sağlayacak unsurların arasında yer almaktadır. Bu açıdan bakıldığında baştan çıkarma, ayartma gibi ifade edilebilecek kandırma-kandırılma olgusunun nasıl gerçekleştiği, izlenen yöntemler, görsel basın ve reklam gibi unsurların görevleri tüketimin bir ihtiyaca dönüşümü düşüncesinin irdelenmesi gerekmektedir.
“Hem üretip hem de tükettiğimizi ifade etmek için 20. yy. sonları ve 21. yy. başlarında tüketimin egemenliğini ilan ettiği bir döneme girdiğimiz” ifade edilmektedir. Tüketilen ürünlerin üretildiği ve üretilenin de tüketildiği bir sarmal sürecin varlığından söz edilmektedir. Kültürlerin tarihinde ve zihinlerinin bir köşesinde var olan ilkel evreler kılık değiştirerek zamanla dönüşüm yaşamıştır. İnsanlar hayatını idame ettirmek için tarih boyunca farklı çağlarda avcılık, toplayıcılık, yerleşik hayat tarzı ile üretime geçmiştir. Bu süreçlerin her birinde tüketim zaruri olduğu için avlanma, bulma ya da üretme süreçleri yaşanmıştır. Çağcıl ve dindar çevrelere yönelik yeni düzenler, büyük markaların[!] insanların hayat görüşü ve yaşam biçimine yönelik ürettikleri malların düzenlemesi üretilirken çok hızlı bir biçimde tüketmeye yönelik bir yöntemdir.
Bir ürünün ihtiyacı karşılamasından çok o ürünün yenisini almaya yönelik kazandırılan davranışlar tüketmenin daha ilerisine geçerek yok etmek eylemine dönüşmüştür. Dolayısıyla yeniye sahip olma arzusu tüketim ihtirasını tetiklemekte ve sürekli canlı tutmaktadır. Sonuç itibariyle tüketmeye yönelik bir uğraşın varlığından söz edebiliriz ancak ihtiyaç için üretmek ve tüketmek ile tüketilmeye yönlendirilmek arasında büyük farklar olduğu da unutulmamalıdır. Dolayısıyla tüketimin doğal bir hareket olmaktan çıkıp farklı amaçlar ve işlevlere sahip bir kültür haline gelmesinde birçok etken vardır. Bilim alanındaki gelişmeler, uygulayım biliminin inanılmaz bir şekilde gelişmesi ve yayılması, kitle iletişim araçları, yaşam ölçünleri gibi olgular bu etkenler arasında yer almaktadır. Kültürel etkileşimin yalnızca yüz yüze iletişim süreci ile değil aynı zamanda sanal ortam aracılığıyla yeni basın üzerinden de mümkün olduğu bir dönem yaşanmaktadır. Bu durumda kültür farklılıkları olduğu gibi tüketim farklılıkları da olması kaçınılmazdır.
Bunun yanında insanların üst, orta ya da alt gelir seviyelerine sahip olması tüketmenin doğası için engel değildir. Her gelir düzeyine göre harcamanın yapılabileceği yaymacalarla dayatılmaktadır. Yaşanan felaketlerden sonra bile mevcut düzenin asıl istediği dönen çarkın bir parçası olmaya devam etmemizdir. Örneğin ABD’de gerçekleşen ikiz kule saldırısından sonra Başkan George W. Bush’un halka gönderdiği ilk ileti neydi? “Alışverişinize geri dönün.” Bu iletinin hayata dönüş çağrısı gibi anlaşılması isteniyordu. Düşman saldırısından önce Amerikalılar, alışverişin her tür acıyı dindirmenin ve her tür aksaklığı gidermenin bir yolu olduğuna zaten ikna edilmişlerdi.
Tüketim yöntemleri sadece ürünlerin satın alınmasına yönelik değil aynı zamanda insanların sağlıklı birer birey olmasına yönelik izlenceler, reklamlar ile de uygulanmaktadır. Kitleler halinde sorgulamadan gerçekleşen hareketlerin temelinde yenilik olgusu yerine öğretilmiş davranışlar bağlamında dayatılan yenilik algısı yer almaktadır. Dolayısıyla tüketici için tüketim düzeninin dışına çıkmadan doğal toplumsal bir tepkiymiş algısına inandırılarak tüketim bir kültür ve kitle hareketi haline getirilmektedir. Tüketim ile görüntü yaratma, mevki kazanma gibi toplumsal kimliklerin oluşumuna yönelik tüketicilerin ikna siyasetini benimseyerek fiilî koşullandıkları ve bu olgunun bir yaşam tarzına dönüştüğü görülmüştür. Her ihtiyaca daha kolay ve hızlı erişimin bireylerin yeni basın üzerinden kendi bireysel dünyalarını yarattıkları ve kendine özgü tüketim dünyası kurabildiği görülmektedir. Geçmişten günümüze insanların toplumsal, kültürel, ruhsal, iktisadi, birçok ihtiyaca yönelik hamleleri kendinde bulundurabilen basın iletişim araçları sayesinde reklam alanı kullandığı etkili ve işlevsel unsurla tüketiciyi daha kolay etkileyebilmektedir. Sonuçta ayartma bir yöntem gibi kullanıldığı ve neticesinde kan(dırıl)ma olgusunun ortaya çıktığı süreçte, reklamlarda sunulan ürünlerin insan bedeninin en başta gelen ihtiyaçları olduğuna yönelik bir hikâye içerisinde sunulmasının tüketimi dayatılan ürünlerin meşru hale getirme çabası olduğunun göstergesidir.