Düne göre artan yaşam ölçünlerimize[standart] rağmen bugün daha fazla mutlu olup olmadığımız tartışmaya açık bir konu ve bu tartışmanın tarafları matematikte[!] eşitsizlik konusundaki gibi açıklamalarını “büyüktür, küçüktür ve eşittir” kavramlarıyla yapıyor. Bir tarafta mutluluğun zaman geçtikçe arttığını söyleyen düşünürler, diğer tarafta zaman geçtikçe azaldığını söyleyen düşünürler ve bir diğer tarafta da zaman ne kadar geçerse geçsin “Mutluluk düzeyimiz hep aynı noktada dengeye gelir.” diyen düşünürler var. Hâl böyle iken her birine kulak vermek, ne düşündüklerini en azından anlamaya çalışmak gerekir.
Mutluluğun zaman geçtikçe sabit kaldığını söyleyen düşünürler, vücut ısısını örnek vermekten bir türlü usanmadılar. İnsan vücut ısısının 36 derecede sabit olduğunu örnek verip, insan mutluluk oranının da 1 ila 10 arasında 7.5’te sabitlendiğini söylerler. Bu yaklaşıma göre mutluluğun bir sınırı vardır. Zor şartlarda düşebilir, anlık mutluluklarda yükselebilir fakat zaman içinde dengesini yine bulur. Yaşam ölçünleri geliştikçe de mutluluk düzeyi denge seviyesini yukarıya taşımaz.
Diğer yaklaşıma göre ise toplumlarda çağcıllaşmanın[modernleşme] yan etkilerinden dolayı insanlığın mutluluk düzeyi giderek azalmıştır. Örneğin Marx’ın mutluluğa bakış açısını dolaylı yoldan, yani “yabancılaşma” üzerine olan düşüncelerinden tartışabiliriz. -Tabii yabancılaşmanın sadece konumuz ile ilişiği olan türleri üzerinden konuşacağız.- Anamalcılık [kapitalizm] ile kişinin kendine yabancılaşma süreci başlamıştır. İnsanın içinde bulunduğu koca dünyanın işleyişinde kendisinin hiçbir söz hakkı olmamasına rağmen, var olan koşullarda hayatını idame ettirmesi, sorumlu olduğu insanların geçimi için “çalışmak” zorunda kalması; bireyi kendi doğasından, özünde olmak istediği şahsiyetten uzaklaştırır. Marx’ın deyimi ile birey artık “hayvanlaşma”ya başlamıştır. Çünkü birey çalıştıkça tükenecek ve duygu dünyasından sıyrılıp aynı bir hayvan gibi “Yeme, içme ve tüketmek için üretme”den ibaret olacaktır. Sonuç olarak, insanın artık hayvanlaştığı dönemde mutluluk seviyesi de giderek azalır.
Dolaylı örneğin yanında doğrudan örnek vermek gerekirse de Freud, mutluluk için; “Çağdaş toplumların ilkel arzuları” ifadesini kullanır. Çünkü mutluluğu, çağdaş topluma uymayacak şekilde, ilkel duyguların belirlediğini ve giderek de ilkellikten sıyrıldığımız için mutluluğun azaldığını söyler.
Mutluluğun giderek arttığını söyleyen düşünürlerin, hangi etmenlere dayanarak savunmalarını yaptığını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Artan yaşam ölçünleri mutluluğun giderek arttığını söyleyen düşünürler için yeterli sebeplerdendir.
Mutluluk ölçülebilir mi?
Mutluluğu ölçmek mümkün. Fakat mutluluğu ölçme yöntemleri dediğimizde tartışma başlıyor. İktisat biliminde ölçümler “nesnel” olarak yapıldığı için, “Mutluluk da nesnel olarak ölçülebilir mi?” Sorusu sorulmalı. Mutluluğu “öznel” olarak ölçmek istersek “Bireyler mutluluklarını kişisel duygularla doğru şekilde aktarabilirler mi?” diye sorulmalı.
Daha önceleri insanların mutluluk düzeylerini tam olarak ifade edemeyeceğine inanılıyordu. Fakat zamanla gelişen bilim ve yapılan araştırmalar sonucu bu görüş yıkıldı ve bireyin kendini anlaşılır ve doğru bir şekilde ifade edebileceğine kanaat getirildi.
Örneğin TÜİK;
2003 yılından itibaren ülke genelinde, 2013 yılından beri de illeri esas alarak “Yaşam Memnuniyeti Araştırması”nı uyguluyor ve kamuoyu ile paylaşıyor. Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nın konu aldığı yaşam ölçünleri; örgün eğitim, toplumsal güvenlik, çalışma hayatı, gelir, kişisel güvenlik, öznel mutluluk algılaması, adalet, asayiş, sağlık ve ulaştırma hizmetleri, kişisel gelişim gibi temel ihtiyaçlardan oluşmaktadır.
Mutluluğun ölçülebilir olduğunu gördüğümüze göre artan yaşam ölçünlerinin de mutluluğa etkili olup olmadığını daha iyi inceleyebiliriz. Ölçünler ile ilgili fikir veren en iyi bilgi Kişi Başına Düşen Milli Gelir’dir. Kişi başı gelirin daha yüksek olduğu ülkelerde yaşam memnuniyeti daha yüksek çıkmaktadır. Hep bir ağızdan “Para her şey değildir.” desek de yapılan araştırmalar paranın birey hayatında önemli bir yer edindiğini gösteriyor ve bireylerin mutluluk düzeylerini de epey yakından ilgilendiriyor. Fakat bu demek değildir ki “Her zengin insan mutludur.” Yüksek gelir, yaşam doyum algısını yükseltmez fakat mutlu insanların, mutsuz insanlara oranla daha fazla gelir elde ettikleri de kaçınılmaz gerçektir. yıllarda ülkeler hızlı bir büyüme sürecine girmiş ve zenginleşme bir hayli artmıştır. Ancak zenginleşmenin artması, gelir eşitsizliğini de beraberinde getirdiği için ülkelerin mutluluk ortalamalarını pek de sarsmamıştır. Hatta yapılan araştırmalarda görünüyor ki gelir düzeyi belirli bir seviyeyi geçtikten sonra mutluluk üzerindeki etkisini de kaybetmiştir. Etkisini kaybettiği noktada da bireyler gelir durumlarını başkaları ile kıyaslayarak görece olarak daha az gelire sahip olduklarını gördüklerinde mutsuzlaşmıştır.
İktisat, Ruh Bilimi ve Mutluluk
İktisat bilimi ile ilgilenen insanların son dönem mutluluk üzerine olan çalışmalarının arttığı göze batmaktadır. Artmasının temel sebebi mutluluğun yaşam ölçünleri ile yakından alakadar olmasından kaynaklı ve göze batmasının sebebi ise mutluluğun sadece ruh biliminin konusu olabilirmiş algısından kaynaklanıyor.
Fakat buz dağının görünmeyen kısmı, iktisatçıların geçmişte “mutluluk” ile ilgilenip ilgilenmediğidir. İktisat biliminde mutluluk daha çok refah, haz ve fayda kelimeleri ile tanımlanırdı. Ancak “mutluluk” kelimesi de hiç geçmiyor değildi. Örneğin Adam Smith, zamanında toplumlarda insanları nelerin mutlu ettiğine dair örnekler sunmuştur. Ancak geleneksel [klasik] dönemin çok sonrası başlayan sıra dışı [marjinal] dönemde Jevons, Walras gibi iktisatçıların, iktisadı matematiğe daha çok yakınlaştırması sonucu mutluluğun ilişiği gelir ile sınırlı kalmıştır.
Peki yakın dönemde iktisat için mutluluğa geri dönüş neden oldu?
Yukarıda da bahsettiğim gibi yaşam ölçünleri diyerek konuyu kapatmayacağım. Yaşam ölçünleri kadar kalkınma iktisadı da mutluluk ile ilgili olan iktisat çalışmalarını arttırmıştır. Her şeyden önce artık iktisatta “Mutluluk İktisadı” adlı bir dal vardır. Mutluluk İktisadı “Refah iktisadı” ve “Kalkınma iktisadı” alanları altında yer almaktadır. Refah iktisadı konusu gereği mutluluğu “fayda” olarak ele alır. Kalkınma iktisadında ise mutluluğun gelişmişlik düzeyinin belirleyicileri arasında yer alması gerektiği tartışılmaktadır. Son zamanlarda “mutluluk İktisadı” başlıca bir alan olarak ortaya çıkmıştır ve bu alanda mutluluğun iktisadi belirleyenleri ve mutluluğu arttırmaya yönelik iktisadın ne yapabileceği de tartışılmıştır.
***
Mutluluk tarih boyunca insanlığın hedeflediği ve sürekli arzu ettiği bir amaçtır. Mutlu olma amacını layığı ile yerine getirmek için yapılan araştırmaların nicel ve nitel olarak boyut atlaması şart. Geçmişe nazaran günümüzde kaynaklar ne kadar artmış olsa da yeterli değil. Kaynakların artması ise toplumların mutluluk düzeyinde kamusal uygulamaların yerini göz ardı etmemek için önemli. Yapılacak araştırmalar da toplumların mutlu olmak için neye ihtiyacı olduğunu belirlemek adına devlete yardım edecek ve kamusal harcamaları toplum ihtiyaçlarına yönlendirecektir. Böylece devletin yegâne amacı olan “Vatandaşını mutlu etme görevi”ni yerine getirmesi söz konusu olabilir.
Kaynakça
1) İKTİSAT VE MUTLULUK Ruut Veenhoven1, Devrim Dumludağ 2 İktisat ve Toplum Dergisi, Ağustos 2015, Sayı: 58 ss. 46-51. (15.10.2020)
2) Gelir Eşitsizliği, Refah ve MutlulukIncome Inequality, Well-Being and Happiness Simla Güzel a, a Dr. Öğr. Üyesi, Namık Kemal Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü, 59030, Tekirdağ/Türkiye
3) Mutluluğun Türkiye’deki Belirleyenlerinin Zaman İçinde Değişimi Olcay SERVET Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (35) 2017, 16-42
4) Demir, Zafer (2018) Karl Marx’ın bakış açısından kapitalist toplumda yabancılaşma ve sonuçları. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 3(5): 63-74.
(Derginin Dördüncü Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)