Mesafe ve insan… Yan yana gördüğümüzde ürktüğümüz iki kelime duruyor karşımızda. Son bir buçuk senemizi iki kelime ile anlatsak, en doğru kelimeler bunlar olurdu herhalde. İnsan, yaşamı boyunca sevdikleriyle beraber mutlu ve huzurlu bir ömrün gayesi içindedir. Sevdiklerinin yanında olduğunu bilmek ve onların sağlıklı olduğunu hissetmek, insanı en mutlu eden şeylerden biridir. Son zamanlarda bizler bu mutluluğu yaşayamıyoruz. Tüm dünyanın yaşadığı salgın sebebiyle sevdiklerimizden ayrıyız. Üstelik bu ayrılık sadece insanlar arasında yaşanan bir ayrılık da değil maalesef. Düşünün; kaldırımlarla, sokaklarla, doğayla, en sevdiklerimizle aramıza mesafe koyuyoruz. Salgından kısa bir süre önce birisi yanımıza gelip salgından ve tüm dünyadaki etkilerinden bahsetseydi, söylediklerine inanmazdık. Sevdiklerimizden ayrı kalma düşüncesi bile bizi yaralarken nasıl olur da onlardan bir yıldan uzun bir süre ayrı kalırdık! Yaşamadan bilemeyeceğimiz çoğu şeyi salgın sebebiyle maalesef ki acı bir şekilde öğrendik. Tüm duyguları en derinden yaşadığımızı hissettiğimiz zamanlardan geçtik. Bazen çaresiz, umutsuz hissettik, bazen gamsız… “Ne zaman bitecek salgın süreci?” soruları yankılanıp durdu aklımızda. Bazılarımız salgınla mücadele edip mutlu olmanın yollarını ararken bazılarımız mutsuzluklarını yaşamayı tercih etti. Salgın sürecinde evden dışarı çıktığımız ilk andan itibaren, herkes aynı duyguları yaşarken buldu kendini. Daha doğrusu kendimizden bir şeyler bulacağımıza inandık. Çünkü hepimiz aynı duyguları paylaşmıştık. Ya hasta ya da bulaştırıcı olursak? Yüzümüzde çeşitli maskeler,[!] artık mutlaka çantamızda bulundurduğumuz kolonya,[!] karşımızdaki insana ürkek bakışlarımız, ailemizi dahi görmekte çekinmemiz… Nitekim hepimize az çok duygudaşlık kurabilmeyi öğretti salgın dönemi. Bizler de salgın sürecinin toplumdaki duygusal etkisini daha iyi anlamak için bazı fotoğraflar[!]tespit ettik. Seçtiğimiz fotoğraflar, herkesin kendinden bir şeyler bulacağı, mutluluk, hüzün, neşe ve acı gibi tüm duyguların birer yansıması olarak karşımıza çıkacak. Şimdi gelin, yalnızca birer görüntüden ibaret olmayan bu fotoğrafları kendimize göre anlamlandıralım.
Bazı günlerde koca bir hiçliğin içindeymişiz gibi hissederiz. Yaşam anlamsız gelir bizlere. Kendimizi dünyaya ait hissedemeyiz sanki. Bu fotoğraftaki kişi de tam bu duygularla duruyor karşımızda. Aidiyetsizlik ama bir o kadar da ait hissetme durumu. Belki karşıdan karşıya geçecek ve yoluna devam edecek, kim bilir… Oysa her zaman, o durmak istediği yol kenarında bulacak kendisini.
Bu fotoğrafa baktığımda, çok tanıdık bir yüz gördüm. Çevremdeki insanlardan birer parça var sanki burada. İçimizden bir şeyler gördüğümüzü hissediyoruz çünkü. Kendi içimizde bir ayna taşıyoruz ve bu aynanın yansımasını başka insanların yüzünde buluyoruz. Aynayı, pis ve kirli görüyoruz. Belki de karşılaştığımız insanlar, bizim gördüğümüz kadar mutsuz değiller. Yüzünü maskeden dolayı açık seçik göremediğimiz bu insanların gözlerinde, kendi mutsuzluğumuzu görmek çok acı bir durum. Kendimizle yüzleşemediğimiz tüm anların tek bir görüntüsü duruyor sanki karşımızda. Fotoğraftaki insana baktığımızda kendi acımızı görüyorsak, aklımızda bir şiirin de belirivermesi çok doğal karşılanabilir.
“Gözlerin feri gitmiş, pınarları isyanda
İç çekmeler can yakıyor gönül yorgun
Güneş bulutların ardına gizlenmiş ışık saçmaz
Güzel söze hasret kalmış kulaklar yorgun.”
Salgın başladığından beri, insanlarla iletişimimiz de bir hayli zayıfladı. Yüz ifadelerimiz, bakışlarımız bizi tam anlamıyla anlatamamaya başladı. İnsanlar ile aramıza koyduğumuz mesafeler yetmezmiş gibi bir de duygularımızın arasına mesafeler koyduk. Karşımızdaki insan mutlu mu değil mi anlayamaz hale geldik. Mesafenin, duygularımızı da etkilemiş olması bizi derinden sarstı. Bu fotoğrafa baktığımızda da hangi duyguların hissedildiğini çözemiyoruz. Belki insanların yüzlerinde mutlu bir ifade var, belki hüzün… Ne yazık ki biz hangi duyguyu beslediklerini anlayamıyoruz. Anlayamadığımız gibi kendi mutsuzluğumuzu da onların yüzlerinde görebiliyoruz. Mutsuzluğumuzla beraber zihnimizde şu alıntı beliriveriyor.
“Farkında mısınız bilmem, kimse kendi acısını bile duymuyor artık. Kimse bir başkası için kederlenmiyor. Birbirine ihtiyacı olanlar özenle uzak duruyor birbirinden.”Şükrü Erbaş, İnsanın Acısını İnsan Alır.
(Derginin Altıncı Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)