Günümüzde çizgi filmlerin,[!] çocukların hayat akışının içindeki önemi bilinmektedir. Çocukların büyük bir çoğunluğu, zamanlarının önemli bir kısmını çizgi film izleyerek geçirdikleri için; çizgi filmlerin çocukların hayal dünyalarını, davranışlarını ve ahlaki yapılarını etkilediği gözlemlenmektedir. Aslında çocuklara hitap eden çizgi filmlerin bazı amaçları; çocuğa bir şey öğretirken aynı zamanda onu eğlendirmek, anne-babaya yardımcı olmak, çocuğa doğru yolu göstermektir. Ayrıca çizgi filmler çocukların çevrelerindeki nesneleri tanımasına ve insanlarla kolay iletişim kurmasına yardım etmektedir. Ancak bazı durumlarda çizgi filmlerin amacı yolundan sapmakta ve olumlu tesir yerini olumsuza bırakmaktadır çünkü kültür[!] aktarımı çocukların taklit ettiği çizgi film kahramanları üzerinden sağlanmaktadır. Çizgi filmlerin; ağaç yaşken eğilir diyerek kahramanlar üzerinden çocukları istedikleri kalıba sokmalarını, kahramanların hayata bakışını çocuklara kendi bakış açısıymış gibi benimsetmelerini televizyon[!] dünyası görmezden gelmektedir. Üstelik insanların da bu gidişata ses çıkarmaya pek niyetleri yoktur.
Çizgi filmler, geçmişten gelen geleneksel unsurları canlı tutmanın en iyi yoludur. Bunu bilen çizgi film yapımcıları, güzergahlarını geleneksel masallara yönlendirmiştir. Örneğin Disney; ilk uzun çizgi filmini Pamuk Prenses[!] ve Yedi Cüceler (1937) ile edebi masalları kendine mâl ederek yapmıştır. Daha sonra sadece kendi kültürü ile sınırlı kalmamış, Mulan, (Çin) Alaaddin’in Sihirli Lambası,[!] (Orta Doğu) Pocahantas (Kızılderili) gibi çizgi filmlerde başka kültürlerden de masallar almıştır. Başka kültürlere ait masalları filmlere işlerken ise Avrupa kültürünün bazı simgelerini kullanmayı, bu simgeleri çocuklara aşılamayı ihmal etmemiştir. Yemek kültürü, isimler, konuşma tarzları gibi birçok öge çizgi filmler vasıtasıyla çocuklara aktarılmıştır ve aktarılmaya devam etmektedir. Çizgi filmler vasıtasıyla kültür aşılanması sadece o kültürün içerisinde yaşayan çocuklarla sınırlı kalmamakta; çizgi filmleri izleyen hemen her milletten çocuğa kültürel simgeler aktarılmaktadır. Çocuklar çizgi filmleri izlerken simgelerden etkilenmekte, öğrendikleri hâl ve hareketleri farkında olmadan davranışlarına yansıtmaktadırlar. Avrupa’daki pek çok çizgi filmde iyilik, dostluk, dürüstlük gibi güzel kavramlar işlenmekte; fakat aynı zamanda birçok kültürel simgeler gizlenmektedir. Örneğin 80-90’lı yıllara denk gelen nesiller “Şirinler” çizgi filmi ile büyümüşlerdir. Çizgi filmde asıl ele alınan konular kötülüğe karşı iyilik, dostluk, dayanışma, mutlu yaşama gibi kavramlar olsa da çocukların bilinçaltına işlenen kavramlar farklıdır. Şu an okuduğunuz yazının başlıca örneği de “Şirinler” çizgi filmidir. Şirinler’in katılımcılık [komünizm] yaymacası [propaganda] yaptığı ileri sürülmüş ve katılımcılık basın tarafından sık sık yasaklanmıştır. Basının düşünce yönü bellidir ve kendi görüşüne ters düşen düşünceleri yok sayarak egemen seçkinlere hizmet etmeyi tercih etmiştir. Katılımcılık yaymacası yaptığı ileri sürülen “Şirinler” de zaman zaman yasaklamalara maruz kalmıştır. Eğer basının düşüncesi katılımcılığı destekler yönde olsaydı, basında anamalcılıktan [kapitalizm] herhangi bir iz bulamayacağımızın da altını çizmekte fayda vardır.
Şirinler, Belçikalı çizer Pierre Culliford (1928-1992) tarafından yaratılmış ve ilk defa 1958 yılında bir çizgi roman[!] şeklinde yayımlanmıştır. Şirinler’de katılımcılık yaymacası yapıldığının ileri sürülmesi her şeyden önce çizgi filmin ismiyle başlar. Şirinler’in özgün adı “Smurfs”tur; fakat “Smurfs” kelimesinin ne İngilizce’de ne de diğer dillerde bir karşılığı yoktur. Bununla birlikte kelimenin katılımcılık ile ilişkili bazı sözcüklerin kısaltmalarından meydana geldiği iddia edilmektedir. Bazı kişiler Smurfs kelimesini “Small Men Under Red Father”ın kısaltılmasından doğduğunu söylerler. Bu cümlenin Türkçe çevirisi “Kızıl Baba’nın Altındaki Küçük Adamlar”dır. Anlaşılacağı üzere Kızıl Baba ile hem Marx hem de Şirin Baba temsil edilmektedir. Kızıl, toplumculuğun [sosyalizm] geleneksel rengidir.
Tabii Şirinler’in katılımcılık ile ilişkisi yalnızca adıyla sınırlı kalmamaktadır. Yaşadıkları köy; dini unsurlardan ve paradan arındırılmıştır. Ayrıca şirinlerin her zaman beraber hareket ettikleri görülmektedir. Yalnız kalan şirinin ya da topluluktan ayrı düşen şirinlerin başına mutlaka bir musibet gelmektedir. Çizgi filmdeki kahramanlar tek tek incelendiğinde ise daha fazla ayrıntıya ulaşılmaktadır. Şirin Baba kırmızı şapkası ve sakalı ile Marx’ı andırırken Gözlüklü Şirin Troçki’yi anımsatmaktadır. Gözlüklü Şirin, bilgisi ile Şirin Baba’yla benzerlik gösterir ve bu nedenle aralarında sık sık tartışma yaşarlar. Örneğin Şirinler’in 2. bölümünde Şirin Baba, bir sebeple, köyden uzaklaşır. Yetki ona verilmediği halde Gözlüklü Şirin kendisini önder ilan eder. Bu bölümde adeta Gerçek hayatta “Troçki’nin sözleri dinlenseydi ne olurdu?” sorusunun cevabı verilmek istenmiş gibidir. Gözlüklü Şirin yetki sahibi iken kendisini kral[!] ilan etmiş ve büyük bir saray inşa ettirerek halk üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır. Baskı karşısında diğer şirinler örgütlenerek ve Şirin Baba’yı çağırarak kralı tahttan indirmişlerdir. Bölümün sonunda, Gözlüklü Şirin’in kullandığı kral tacını korkuluk üzerinde göstererek “Sadece emir vermek önderlik için yeterli değil” iletisi verilmiştir. Süregelen tartışmaların sonunda ise Troçki’nin Stalin ile kavga edip SSCB’den sürgün edilmesi gibi Gözlüklü Şirin de köyden kovulmuştur.
Çizgi filmin diğer bir kahramanı, “Şirine”; köyde dikkat çeken isimlerden biridir. Köydeki ilk kadını şirinlerin düşmanının yaratması ve köyde arabozuculuk yapması için şirinlerin arasına göndermesi düşündürücüdür. Fakat Şirine’nin nasıl ve neden yaratıldığını bir kenara bırakırsak; köyde farklı düşüncelerin bir arada yaşadığını göstermek adına Şirine’nin kadın hakları hareketini [feminizm] temsil ettiği söylenebilir. Yine de Şirine’nin kadın hakları hareketini temsil etmesi, onun gerçek bir şirine dönüşmeden önce esmer, sonra da sarışın olmasını açıklayamaz. Üstelik Şirine’nin köyde topuklu ayakkabı ve elbise giymesi Hollywood kültürünün kadına bakışının bir yansıması olabilir. Ayrıca Şirin Baba ne kadar büyü yapsa da Şirine’nin gerçek bir şirine dönüşmesi ancak şirinler için fedakârlık yaptığında gerçekleşmiştir. (1. Bölümün sonu) Şirine ancak kendisini bu dönüşümden sonra şirin gibi hissedebildiğini söyler ve şirinler de onu aralarına tamamen kabul ederler.
Hâlâ anlamıyorlar makinenin[!] insanlığın kurtarıcısı olduğunu; insanı aşağılık ve ücretli işlerden kurtaracak olan, azat eden, boş zaman ve özgürlük veren tanrı olduğunu.”
— Paul Lafargue, Tembellik Hakkı
Şirinler Köyü’nde herkesin üzerine düşen görevler vardır. Fakat Tembel Şirin hiçbir iş yapmamaktadır. Hiçbir iş yapmaması, diğer şirinlerden daha düşük yaşam düzeyinde yaşadığı anlamına gelmez. Herkesle aynı şeyi yiyebilir, içebilir ve köyde yaşayabilir. Tembel Şirin’in durumu Paul Lafargue’nin Tembellik Hakkı denemesini andırmaktadır. Lafargue de Makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu, özgürlüğün kapısını açacağını savunuyordu. Herkesin çalışmama hakkının varlığını söyleyerek “sürekli çalış, üret” anlayışını eleştiriyordu. Tembel Şirin’i de Lafargue’nin bir temsilini görmek bence mümkündür.
Gelelim filmin en kötü kahramanları Gargamel ve onun kedisi Azman’a… Gargamel filmde anamalcılığı andırır ve katılımcıların [komünist] gözünde anamalcılıkta bulunan kötü şeyler, Gargamel ile bütünleşmiştir. Aç gözlülük, bencillik, acımasızlık gibi özellikler Gargamel’de vardır. Ayrıca Gargamel’in papaz[!] cübbesiyle dini, para hırsıyla da yine anamalcılığı andırdığı söylenebilir. Kısacası Gargamel temsilen ABD’dir. Azman’ın ise Gargamel tarafından sürekli aşağılanması işçi sınıfını akla getirirken yandaş ülkeleri temsil edebileceği de düşünülmektedir.
Çizgi filmlerle tüm dünyaya yayılan Avrupa kökenli baskın düşünceler çocukların bazı kalıp yargıları ister istemez benimsemesine neden olmaktadır. Çocuklar, çizgi filmlere bilinçli bir şekilde yerleştirilen, ırkçılık ve ayrımcılık görüşleriyle karşılaşmakta, kendi gerçekleri ile uyuşmayan bu sanal dünya içinde boğulmaktadır. Başka ülkelerin çizgi filmleri ile büyüyen çocuklar kendi kültürlerinden hızlıca uzaklaşmakta ve ülkelerin kimliklerini ve değerlerini kaybetmesine neden olan bu süreç içinde çocuklar yalnızlaşmaktadırlar. Adaletin, barışın ve huzurun egemen olduğu bir dünya için, çocukları tek taraflı düşünce söylemlerinden kurtarmak gereklidir. Derdim “Anamalcılık kötü katılımcılık iyidir.” demek değildir. Çocuklara tek taraflı düşüncenin dayatılması başlı başına hatadır. Bu nedenle ister anamalcılık isterse katılımcılık olsun çocuklardan uzak tutulmalıdır. Büyükler kendi kavgalarını çocuklar üzerinden yapmamalıdır.
*Şirinler’i hiç göremeyen uslu çocuklara ithafen…
- Maskeli Şiddet 2: Siz Şirinler’i Gördünüz Mü?*
- Maskeli[!] Şiddet
Kaynakça;
1) Temizyürek, Fahri-A. C. A. R. Ümran. “Çizgi Filmlerdeki Subliminal Mesajların Çocuklar Üzerindeki Etkisi.” Cumhuriyet Uluslararası Eğitim Dergisi 3.3 (2014): 25-39.
2) KAMACIOĞLU, Büşra. “Çizgi Filmlerin Kültür Aktarımındaki Rolü ve Hayao Miyazaki Çizgi Filmleri.” Sanat ve Tasarım Dergisi 7.2 (2017): 1-18.
3) GÜLER, Deniz. “Çizgi Filmlerin Kültürel İşlevleri.” Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi 3.6: 14-16.
4) Türkmen, Nilgün. “Çizgi Filmlerin Kültür Aktarımındaki Rolü ve Pepee.” Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 36.2 (2012): 139-158.
(Derginin Yedinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)