Bilinç ve bilinçaltı ne demektir? Derinlik; ruh bilimini, bir başka deyişle çağdaş ruh bilimini, geleneksel [klasik] ruh biliminden ayıran şey işte bu sorunun cevabında yatmaktadır. Derinlik, ruh biliminin kurucu babalarından Freud’un ruh çözümlemesi [psikanaliz]ve Adler’in bireysel ruh bilimini karşılaştıracağımız işbu metinde hem bilincin derinlerine inecek hem de bilincin sırrına vakıf olacağız.
Sigmund Freud, ruh çözümlemesi yönteminin temeline insan benliğinin iki bölümden oluştuğu düşüncesini yerleştirir. Bu bölümleri bilinç ve bilinçaltı olarak adlandırır. Bilinçaltında “altbenlik’ [id] denilen anlık tatmine dayanan dürtüler vardır. Bilinç ise “üstbenlik’ [süperego] ve “benlik’ten [ego] oluşmuştur. “Üstbenlik’in kuralcılığına karşılık “altbenlik’in vurdumduymaz ve denetimsiz hali yüzünden öteden beri bu ikisi mücadele içindedir. “Benlik’in görevi ise ikisinin arasındaki dengeyi sağlamaktır. Ruh çözümlemesine geçiş yapmadan önce “altbenlik’i biraz daha incelemek gerekmektedir.
Freud, insan doğasının saldırgan olduğunu savunur. Medeniyet ise saldırgan doğamızı her yönden sıkıştırmakta ve bir kalıp içine sokmaya çalışmaktadır. Medeniyetin yaptığı baskı sonucu içimizde sıkışan vahşilik dışarı fışkıracak bir yer arar. İnsan doğasının yanı sıra insanoğlunun öteden beri dizginleye geldiği bir başka konu da cinselliktir. Benzer şekilde cinsel dürtüler de çocukluktan bu yana bastırılmış, özgürce dolaşabileceği bir yer aramıştır. Bu dürtülerimiz ve saldırgan doğamız (bir başka değişle “altbenlik’) bilinçaltında yaşar, hatta saklanır. Saklandıkları yerden çıkmaları noktasında ise ruh çözümlemesine başvururuz.
Ruh çözümlemesi, serbest çağrışım yöntemine dayanan bir konuşma tedavisidir.¹ Bu tedavi yönteminde konuşmanın ve dilin işlevi özellikle vurgulanır. Çünkü dil, bilinçaltı ve bilinç arasında bir köprü görevi görür. Danışandan aklından geçenleri rahatça söylenmesi istenir. Bu konuşmada ilgi konusu düşler, değişik hevesler ve arzulardır. Bilinçaltında biriken düşünceleri irdelememizin sebebi ise şurada yatmaktadır: Davranışlarımızın bir bölümü bilinçaltındaki düşünceler sayesinde/yüzünden gerçekleşir. Dolayısıyla davranışın nedeninin açıklanabilmesi için bilinçaltının çözümlenmesi gerekmektedir. Çözümleme ise serbest çağrışım yöntemiyle alınan verileri anlamlandıracak tecrübeli ellerin işidir.
Adler’in kuramına geçmeden önce söz edilmesi gereken bir başka konu da Freud’un haz ilkesidir. Freud’a göre insan henüz olgun değilken ihtiyaçlarının hemen karşılanmasını ister. Kurallara kulak asmaz ve anlık memnuniyetin peşindedir. Bunu haz ilkesi olarak adlandırıyoruz. Zaman içinde olgunlaşan insan, haz ilkesini terk ederek gerçeklik ilkesine doğru ilerler. Yani, olgun kimse artık anlık tatminleri bırakmış, kurallara uyarak ve bekleyerek memnuniyete ulaşma yolunu seçen kişidir.
19. yüzyılın sonunda tanışan Freud ve Adler zamanla bazı noktalarda anlaşamadıklarını fark ederler. Mesela Adler, Freud’un aksine sinir hastalıklarının cinsiyetten meydana geldiğini kabul etmez. Öyle ki 1911 Nurenberg Kongresi’nde “Freud’un Ruh Hayatının Cinsel Nazariyesinin Tenkidi” adlı bir konuşma yapar ve ardından Freud ile yollarını ayırır. Bireysel Ruh Bilimi Derneği’nin kurulduğu 1912’den itibaren Adler okulu gelişmeye devam eder.²
Alfred Adler’e göre kişilik, bireyin kendisine ve topluma karşı geliştirdiği tutumların bir ürünüdür. Kişiliğin merkezi bilinçtir, bilinçaltı değil. Yani Freud’un aksine bilinçaltının mutlak belirlenimciliğini [determinizm] savunmaz. Birey bilinçli ve toplumsal bir varlıktır ve kendi yaşamına hâkim olabilir. Dolayısıyla Adler, yine Freud’un aksine, insan davranışının ana yönlendiricisinin cinsel(lik) olduğuna inanmaz. Dikkat ettiyseniz pek çok kez birey kelimesini kullandım. Adler’in kuramına bireysel ruh bilimi ismini vermesi bu yüzden olmalı.
Adler’in kuramının merkezinde yatan ıstılahlardan [terim] biri “hayat tarzı”dır. Herkes kendisi ve hayatın sorunlarıyla ilgili bir görüşe, bir hayat çizgisine sahiptir. İnsan farkında olmasa da hayat görüşüne göre davranır. Adler, Toplumsal Duygunun Gelişiminde Bireysel Ruh Bilimi isimli kitabında hayat görüşünü şöyle örneklendirir: “Yanıma yaklaşan yılanın gerçekten zehirli olması veya zehirli olduğunu düşünmem benim için aynı sonucu verir. Olaylardan değil, olaylar hakkındaki düşüncelerimizden etkileniriz.”³ Her yılanın zehirli olduğu düşüncesi biz farkına varmadan aklımıza kazınır. Davranışlarımıza yön verecek bu tarz düşünceler çocukluk yıllarında oluşur. İlk çocukluğumuzda, yaklaşık 2-6 yaş arası, gördüğümüz, geliştirdiğimiz ve öğrene geldiğimiz şeyler ilerideki yaşantımıza rehberlik edecektir.
Bireyin toplumsal bir varlık olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Adler’e göre bu toplumsal varlığın toplum içinde ne kadar sağlıklı bir yaşam sürdüğü toplumsal duygu adı verilen bir değişken ile ölçüşür. Bireyin sağlıklı olması yaşadığı toplumsal sorunların çözümlenmesini sağlayacak toplumsal duyguya sahip olması demektir. Bu nedenle ilk çocukluğumuzdan itibaren bu toplumsal hazırlığı yapmamız gerekmektedir. Toplumsal duygunun yetersizliği halinde bir aşağılık duygusu [aşağılık kompleksi] görülebilir. Peki, nedir bu aşağılık duygusu?
Adler’in kuramının ana ıstılahlarından bir diğeri de “aşağılık duygusu”dur. Bebeklik ve çocukluk çağımızda ailemize muhtaç olmamız insanda bir eksiklik duygusu yaratır. Çocuğun kendi istediğini yapacak kuvveti yoktur, dolayısıyla birilerine ihtiyacı vardır. Bu yetersizlik duygusunu gidermek ve tam, eksiksiz olabilmek için ömrümüz boyunca didinip dururuz. Bunu başaramadığımız noktada ise üstünlük duygusu işin içine girer. Eksik toplumsal duygumuzu ve toplumsal sorunlar karşısında bocalayışımızı üstünlük duygusuyla yamar, gizlemeye çalışırız. Üstünlük duygusuna verilebilecek yerinde bir örnek Adler’in “erkeklik itirazı” olarak adlandırdığı olaydır. Adler’e göre toplumsal cinsiyet beklentileri kadın ve erkek üzerinde bir baskı yaratır. İki cinsiyet de baskı sonucu meydana gelen yetersizlik hissini üstünlük duygusu ile örtmeye çalışır. Üstünlük duygusu kadınlarda erkek davranışlarını sergileme arzusu gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkar.⁴ Yetersizlik hissini abartılı bir şekilde üstünlüğe çevirerek bunu yenmeye çalışırız.
Sorunun sözünü etmişken tedaviden bahsetmemek olmaz. Adler’e göre danışanı iyileştirme yolu ona farkındalık kazandırmaktan geçer. Danışanın eğitilmesi, sorunlar, yetersizlikler ve hayat tarzı arasındaki bağın kurulması tedavi sürecinin bir özetidir. Görüldüğü üzere farklılıklar olmasının yanı sıra iki hekimin yöntemlerinde benzerlikler de vardır. İkisinin de tedavi yönteminin ana noktasında danışana farkındalık kazandırma işlemi bulunmaktadır. İki hekimin benzeştiği bir başka durum da sorunlarımızın kökenlerini çocukluğumuzda aramalarıdır.
Freud ile Adler’in anlaşamamalarının en önemli sebeplerinden biri Freud’un insan davranışlarında haz ilkesinin en önemli etkiye sahip olduğunu, Adler’in ise bu işin ereklik arzusu tarafından yapıldığını kabul etmiş olmasıdır.⁵ Freud’a göre insan içgüdülerinin, arzularının, isteklerinin ve eğilimlerinin bir oyuncağıdır. İnsan, kendisine etki eden içgüdüsel güçlerle yönetilmektedir. Adler ise şöyle düşünür: İnsanın amacı yetersizliğini kapama, hatta en yeterli, en üstün varlık olma, güçlü, erekli görünmektir. İnsan erekliğini gösterme, kendisini beğendirme arzusu duyar ve bu ilke insanın davranışlarını şekillendirir. Özetlemek gerekirse Freud’un bastırılmış cinselliğine karşılık Adler aşağılık duygusunu ortaya koymaktadır. Sinirce [nevroz] konusu açıklanırken de bu ayrımı görürüz. Freud’a göre sinir hastalıkları çoğu zaman cinsiyet içgüdüsünden doğar. Adler ise bu hastalıkların aşağılık duygusundan meydana geldiğini söylemektedir.
Unutulmamalıdır ki bu metin Alfred ve Freud’u yarıştırdığımız bir koşu şeridi [kulvar] değildir. İki hekim benzer noktalardan harekete geçip farklı çözüm şekilleri geliştirmişlerdir. Evet, aralarında bir ayrılık söz konusudur ama ayrılıklar da bilime dahil! Hangi hekim haklıdır diye sormanın yararsız olduğunu hatırlatıp çare hangisindedir diye sormayı savunan bendeniz Freud ve Adler’in kuramlarının yadsınmayacak öneme sahip olduğunu vurgular, hepinize sağlıklı günler dilerim.
Kaynakça
1) Tilki,Evrem, Bulamur-Ayadi, Zümrüt, Aküzüm,Nergis,Psikanaliz Üzerine, IstanbulPsychoanalyticalAssociation.
2) Adler, Alfred,Sosyal Duygunun Gelişiminde Bireysel Psikoloji,Hayat Yayıncılık,İstanbul, Kasım 2002, s. 4.
3) Adler, Alfred,Sosyal Duygunun Gelişiminde Bireysel Psikoloji,Hayat Yayıncılık,İstanbul, Kasım 2002, s. 8.
4) Adler, Alfred,Sosyal Duygunun Gelişiminde Bireysel Psikoloji,Hayat Yayıncılık,İstanbul, Kasım 2002, s. 16.
5) tavsiyeediyorum.com (12.11.2020)
6) ceotudent.com (12.11.2020)
7) Ağır, Meral Sert, Çağdaş Psikoloji Akımları,İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Sosyoloji-Felsefe Lisans Programı.