Evet, hazır mıyız? Yeni öyküm için masanın başına oturdum ve sadece bu cümleyi yazabildim. “Hazır mıyız?” Neye hazırım ve kime neyi anlatıyorum? Öncelikle size kendimi tanıtmak istiyorum. Ben Meliha. Buraya kadar okuduysanız anlamışsınızdır soru sormayı çok seviyorum. Ve yine tüm öykülerimde olduğu gibi kafam çok karışık. Yok, anladım ben bu yazıyı yazamayacağım. Düşündüm, kendi kendime konuştum. Arkadaşımı aradım belki zihnim rahatlar diye ama yine tam anlamıyla istediğim bir yazı yazamadım.
Yarım yamalak yazdığım yazının üzerinden çok kısa bir süre geçmedi ve ben yine masaya oturdum. Evet, buldum. Geçmişte acılar yaşayan ve hep yalnız yaşayan bir insanın yolculuğunu bir kadının yaşamı üzerinden anlatmalıyım. Hayatım boyunca birçok kadınla tanıştım. Hepsinin de hataları, umutsuzlukları ve heyecanları oldu. Ben de onların öykülerine az çok dahil olmayı başardım. Kendimi şu an başarılı görüyorsam bunda hepsinin ayrı ayrı çok büyük emeği vardır. Biraz kendimden ve yazımın konusundan bahsettikten sonra bu sayfayı yırtmaya karar verdim. Elveda kafa karışıklığım, elveda zihnimin içindeki düzensiz düşünceler ve elveda benliğim. Yeni bir öykü yazmaya niyet ettiğim zamanlar önce kendimi unuturum. Kim olduğumu, neyden hoşlandığımı, hangi değerlerle büyütüldüğümü kafamdan silerim. Çünkü kendimi unutmazsam yazdığım tüm kahramanlar benim birer yansımamdan meydana gelirler. Kendimden ne kadar kaçmaya çalışsam da bunu bir türlü beceremedim. Az ya da çok fark etmeksizin çoğu yazımda benden bir şeyler bulabilirsiniz. Hatta geçen gün bir okuyucum son yazdığım “Ben Hangi Dünyada Yaşıyorum?” isimli yazımın başkahramanının ben olduğumu düşündüğünü söyledi. Hayır, ben değilim diyemedim. Gerçi evet, o kişi benim de diyemedim. Kahramanlarım hem benim yansımam hem de yaşadıklarımın birer yansıması oldular. Yani benim içimden her zaman bir parça taşıdılar.
Şimdi diyeceksiniz ki her yazar, eserlerinde kendinden bir parça mı taşır? Bana soracak olursanız evet. Fakat yine de diğer yazarlar için genel bir şey söylemek uygun olmaz. Burada sonlanmasını düşündüğüm iç sesime şimdilik görüşmek üzere diyorum. Ve tam anlamıyla yazıma başlıyorum. Buyurun efendim! Benimle ve pek sevgili kahramanımızla uçsuz bucaksız bir yolculuğa hazır mısınız? Bir kadının düşlerine, düşüncelerine ve hislerine yakından tanıklık edeceğiz. “Düşler, Düşünceler ve Hisler” size bir yerden tanıdık geldi mi? Cevabınız evet ise öyküye geçebilirsiniz. Hayır ise de yine geçebilirsiniz. Keyifli okumalar…
Yıldızları Gören İnsanlar
Beste, gecenin karanlığında masanın başına oturmuş yarım kalan yazısını tamamlamaya çalışıyordu. Bir şeyler yapmak isteyip de yapamamanın verdiği rahatsızlığı tüm vücudunda hissediyordu. Zaten ne zaman işlerini yetiştiremese içinde hep bir huzursuzluk olurdu. Ağlamak ve hep daha çok ağlamak isterdi. İnsan, neden hep ağlamak ister? Ya da neden yaşadığı kısa anlardan mutluluk duymaz? Bunu hiçbir zaman anlayamadı. Kendi içindeki savaşı bitmediği için kendisini hiç mutlu hissedemedi. Sürekli bir şeylerden kaçmak, anıları özlemek ve hep eskide kalmak… Beste’nin bir türlü kurtulamadığı duygulardı. Hep daha iyisini, daha güzelini yapmaya çalıştığı için de kendisini bir türlü başarılı göremedi. İçinden bir şeyler düşündü ama bir sonuca eremedi. Sonra da devam etti yazısını yazmaya. Bir yolculuk hikâyesi yazıyordu. Kendini arayan bir kadının yolculuğu… Aslında kendini yazıyordu. Belki de o yüzden bu kadar zorlandı. Yazıp yazıp sildi. Çünkü insanın kendisi ile yüzleşmesi çok zordu. Acısını, mutluluğunu açık bir şekilde okuyucularla paylaşmak ona çok zor geliyordu. Geçmişte birçok hayâl kırıklığı yaşamıştı. En sevdiklerini kaybettiğinde yanında kimsesi yoktu. İnsanlar tarafından kesinlikle hiç sevilmediğini düşünüyordu. Güzel olmadığını bu yüzden de kimsenin onu sevemeyeceğini hissediyordu. Sanki yaşadığı kötü olaylar olmasa varlığının hiçbir önemi kalmayacak gibi hissediyordu. İnsanlar onu acılarıyla tanıyordu. “Ya hani bizim şu Beste var ya geçen gün annesi ölmüş.” İnsanlar için ne kadar kolaydı. Sadece “ölmüş” demek. Aslında hepimiz için de öyle değil midir? Acımız da mutluluğumuz da kendimize özeldir. Başkalarının ne hissettiğini bilemeyiz.
Dışardan her şey çok güzel görünebilir. Beste de kimsenin onu anlamadığını düşündüğü için hep mutsuz hissediyordu. Beste, genç yaşında tek başına kalmış ve birçok savaş vermiş bir kadındı. Geçmişte yaşadığı acılardan beslenerek yoluna devam etmeyi bilmişti. Şiir, öykü ve denemeler yazıyor onları ağ sayfalarında yayımlıyordu. Belki de yazdığı yazılar okuyucularla buluşunca yalnızlığını unutuyordu. Çünkü insan yazmalı, konuşmalı ve anlatmalıydı. Şimdiki hayatına nereden geldiğini bildiği için daha da sıkı tutundu hayata. İçinden tüm başarılarını düşündü. Yazısına, işlerine daha da sıkı bağlanması gerektiğini hissetti. Yazdığı yarım yamalak yazıları sildi ve başladı kendini anlatmaya.
Kısa ve anlamlı bir yazı yazdıktan sonra masanın başından kalktı. Odasının dar kapısını açtı ve evin balkonuna[!] çıktı. Nefes aldı ve gökyüzüne baktı. Yıldızlar, ne kadar çok yıldız vardı. Beste, odasını her zaman bir bataklık olarak görürdü. O bataklıktan çıkmak isteyip bir türlü çıkamazdı. Sadece yazı yazdığı zamanlar kendisini mutlu hissederdi. Kahramanlarını hiç gidemediği ülkelere götürürdü. Bazen uzun bazen kısa olsa bile kahramanlarıyla birlikte bu bataklıktan çıkmayı başarırdı. Gecenin üçünde gökyüzüne bakarken Oscar Wilde’nin şu cümlesi düştü aklına: “Hepimiz bir bataklıkta yaşıyoruz ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.” Yüzünde acının tatlı tebessümüyle derin bir nefes aldı. Geçmişin bataklığından çıktığını düşündü. Kendi yolculuğunu tamamlamış ve yıldızlara bakmaktan çekinmeyen bir kadın vardı artık. Herkesin yaşamı boyunca çok zorlu yollardan geçtiğini geç de olsa anlayabilmişti. Gökyüzünü seyrederek yeni yazısını tasarladı ve daha sonra odasına girip derin bir uyku çekti.
Evet sevgili okuyucu Beste’nin hikâyesini burada sonlandırma kararı aldım. Kendimden çok fazla şey kattığım derin ve hüzünlü bir hikâye yazdım. Beste gibi benim de uykum kaçmıştı ve ben de bir yazıyı tamamlamaya çalışıyordum. Çok zor zamanlardan geçtiğim de olmuştu. Hep çok mutlu kalmaya da çalışmıştım. Bazı zamanlar yıldızlara bakmayı unutmuştum. Çünkü kendimi bir bataklıkta hissediyordum. İşin özünde şunu demeye çalışıyorum. Hepimiz insanız ve başımıza ne geleceğini bilemiyoruz. Çoğu zaman kendimizi kötü hissetsek de varlığımızın kıymetini her zaman bilmeliyiz. Evet, şu an güzel bir an yaşıyorum. Bu anı geçmişin ağır yükleriyle bozmamalıyım demeliyiz. İnsan kendi yolculuğunu kendisi seçer. Ne yaşarsa yaşasın yolunun sonuna değil de sürece odaklanırsa daha mutlu olur. Kendini her şekilde kabul eden ve yaşadığı güzel anların kıymetini bilen herkes bir gün yıldızlara bakabilir. Bu yazıyı içiniz sıkıldığında, yalnız olduğunuzu düşündüğünüz zaman okumanızı istiyorum. Yolculuklarımız ve kendimize yaptığımız iyilikler hiç bitmesin. Yeni yazılarda görüşmek üzere…
(Derginin On Birinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)