“Acı çekmek bir şey değil ama neyin acısını çektiğini bilememek kahrediyor insanı.”
“İtiraf”ın başkahramanı Harun’dur. Yakın arkadaşının eşi Nilgün ile duygusal bir bağ kuran ve yakın arkadaşının ölümüne zemin hazırlayan Harun, arkadaşının ölümünden sonra Nilgün ile evlenmiştir. Harun “Yazgı” filmindeki Musa’nın tam tersidir. Takıntı, merak, hüzün gibi birçok insani duyguya sahip bir başkahramandır fakat Harun’un takıntılı halleri Nilgün ile evliliğine de yansımaktadır. Nilgün ve Harun dışarıdan maddi durumları iyi, kültürlü, birbirleriyle anlaşabilen, boyu boyuna huyu huyuna dediğimiz bir çift gibi görünmektedir fakat Harun’un bazı kuşkuları vardır. Nilgün eski eşini aldatmış bir kadındır ve Harun Nilgün’ün kendisini de aldatacağını düşünmektedir. Harun büyük bir huzursuzlukla günlerini geçirmektedir. Ta ki kaçınılmaz sona gelene kadar… Harun, Nilgün’ün kendisini aldattığını öğrenir ve bu durumla yüzleşmek yerine saklamayı tercih eder. Sonunda Harun eşine her şeyi itiraf ettirmeye karar verdiğinde uzun bir gece başlar.
Nilgün ve Harun çiftinde güç dengesi sürekli değişmektedir. Nilgün sürekli sessiz kalmayı tercih eder ve Nilgün’ün sessizliği Harun’a en büyük cezadır. Harun’un istediği yalnızca bir itiraftır fakat Nilgün evi terk ederken bile bu itirafı Harun’a vermez. Harun ise sessizliğin karşısında bedensel ve ruhsal şiddete başvurur, şiddet sonrası pişmanlığı başlar ve çocuk gibi Nilgün’ün dizlerine kapanır.
“-Yardımını istedim. Sevgini ölçmek istedim. Yaramı sarmaya, iyileşmeye çalışırken seni yanımda görmek istedim. Ama sen bunları göstermedin bana! Yardım etmedin.
– Her şeyi yaptım senin için. Bir kadının katlanabileceği her şeye katlandım.
– Ne yaptın? Hiçbir şey yapmadın. Her şeyi yapar gibi yaptın. Hiçbir zaman inandırmadın, güven vermedin.”
Dostoyevski’nin etkisi “İtiraf”ta oldukça fazladır. Özellikle “Suç ve Ceza” esintisi filmde yer almaktadır. Harun, arkadaşına ettiği ihanetten vicdanen rahatsızdır. Bu suç onun yaşamına, eşine davranışlarına kadar etki etmektedir ve en sonunda vicdanını rahatlamak adına ölümüne sebebiyet verdiği arkadaşının yani Taylan’ın ailesi ile konuşmayı tercih eder ancak Taylan’ın annesi Harun’un vicdan rahatlatıp kurtulma girişimine izin vermez. Demirkubuz, Harun’un vicdan rahatlatma girişiminde aynı Dostoyevski’nin eserlerinde kahramanlarına yaptırdığı Tanrı’yı arama, açmazları sığınılan Tanrı ile giderme yolunu tercih etmiştir. Harun, Nilgün ile beraberliğini sürdürebilmek için yaptıklarının bedelini Nilgün tarafından aldatılarak ve terk edilerek ödemiştir.
“Her neyse razıyım”
Demirkubuz filmde her ne kadar erkek kahramanı öne çıkarsa da geleneksel yapıdan aykırı bir kadın ve erkek ilişkisi sunmaktadır. Harun “Her neyse razıyım,” derken karısının kendisini aldattığını biliyor, sadece itiraf etmesini istiyordur ancak aldatma, yaşadığı ataerkil toplumda hele de bir kadın tarafından gerçekleşiyorsa Harun’un Nilgün’e olan tutkusunu, bizlere bağımlılık diye yorumlatır. Tüm bu anlayışı sergileyen Harun, hiçbir şekilde şiddetten de geri duramamıştır. Harun’un Nilgün’e karşı güvensiz hareketleri, Harun’un geçmişine ve kendisine yabancılaşması gibi görülebilir. Harun, Taylan’la Nilgün evliyken Nilgün’le beraberdir ve Taylan’ın intiharında ikisi de suçludur çünkü Taylan ve Harun yakın arkadaştır. Suç her ikisinde de vardır ancak aldatmada payı yokmuş gibi Harun sürekli Nilgün’ün üzerine gitmektedir. Taylan’ın başına gelenlerin bir gün kendinin de başına geleceğini düşünen Harun, Nilgün’e tüm suçları yükleyerek vicdanını rahatlatmayı denemektedir.
Geleneksel toplum yapısında erkek hayatına devam edebilirken toplumun gücü kadına yetmiştir ve kadın toplumdan dışlanmıştır. Örneğin Nilgün’ün özel hayatı işinden kovulmasına neden olmuştur. Aynı ilişkinin içindeki Harun ise mesleğinde yükselmeye devam etmiştir. Filmde Nilgün’ün iç dünyasını maalesef göremedik. Ne düşündüğünü, neden eşini aldattığını, neye ihtiyaç duyduğunu Nilgün’den dinleyemedik. Bu nedenle film hakkındaki değerlendirmelerin merkezinde Harun bulunmaktadır. Sonuçta Demirkubuz, erkek egemen bir filmde başkahramanın kötüden iyiye evrilmesini bize göstermiştir.
“-Ya olup bitenler?
-Olan oldu. Her şey gelip geçiyor.
-Hiçbir şey geçmiyor. Geçen yalnızca zaman.
-Başka çaresi mi var?”
***
Bir soru…
Bir sahnede Harun, kırmızı bir balonun[!] uçuşunu camdan izliyor. Burada Demirkubuz’un yönetmen ve yapımcı Albert Lamorisse’in eseri “Kırmızı Balon”a gönderme yaptığını anlayabiliyoruz fakat filmin akışı ile bir bağlantısı var mı, bu sahnede göremediğimiz bir anlam yüklü mü? Beni bu sorulardan kurtar “Sevgili Okuyucum”, ben tek başıma işin içinden çıkamadım.