Ruslar, 19.yüzyılın ikinci yarısında yeni eğitim düzeni üzerine hummalı çalışmalar yürütmüşlerdi. Bahsi geçen eğitim düzeni, Rusya sınırları içinde yaşayan yabancı milletlerin Ruslaştırılmasını öngörmüştü. Yeni eğitim düzeninin kurucusu ise Nikolay İvanoviç İlminski idi.
İlminski, 1822’de Rusya’nın Penza vilayetinde dünyaya gelmiş ve ailesi tarafından epey dindar yetiştirilmişti. Eğitimine din üzerinden devam eden İlminski, 1846 senesinde Kazan’da dini yüksekokuldan mezun olmuştu. Ardından aynı yüksekokulda işe başlamıştı. Uzmanlık alanıysa Hristiyanlık yaymacılığıydı [misyonerlik]. Müslümanlık Karşıtı Bölümü’ne başkan seçildikten sonra Hristiyanlığı yaymak için çalışmalar yürüten bilimsel takımlarda da görev almıştı. Yaymacılık faaliyetlerinin sahada yürütülmesi gerektiğini düşünüyordu. Yaklaşık on yıl kadar Müslüman Tatar Türkleri üzerinde çalışmalar yürütmüş, istediği verimi alamayınca Kazak Türklerine yönelmeyi daha uygun görmüştü. (1) 1861’de arkadaşı Savelev’e gönderdiği mektupta şunları yazmıştı: “Ben size bir sırrımı söyleyeceğim. Bugünlerde Tatarları eskisi gibi sevmiyorum. Artık bütün kalbimle Kazaklara yönelmeye başladım. Bundan sonra benim kıblem Kazan değil, Ural bölgesi olacak.” (2) İlminski’nin yaymacılık faaliyetlerine Tatar Türkleri arasında değil de Kazak Türkleri arasında devam etmek istemesinde Tatar Türklerinin dinine bağlılık derecesi oldukça etkiliydi. İlminski ve diğer yaymacıların Tatar Türklerine yönelik çalışmaları ters etki yapmıştı. Sultangaliyev’e göre, bahsi geçen dönemde Hristiyanlık yaymacılarının eylemleri Müslüman Türkler için tam anlamıyla dinlerine karşı başlatılan savaşa ve siyasi çekişmeye dönüşmüştü. Zaten tersi de imkânsızdı. Rusya’daki Türkler, İslamiyet’e ulus yahut kabile dini şeklinde bakmıyor, İslam dünyasını ayrılmaz bir bütün biçiminde tahayyül ediyorlardı. Çarlık döneminde yürütülen dinî özümleme siyaseti, ilerleyen dönemde kurulacak Sovyetler için de sorun teşkil edecekti. Sultangaliyev durum hakkında şunları söylemişti: “Müslümanlar arasında dine karşı yaymacılığı yürütürken bizler, İslam’ın son düşmanları olan ve bu “mücadele” için milyonlarca[!] para harcayan Rus din yayarlarına benzetilmek tehlikesi içine girmekteyiz…Bu hırslı gericilerin, Rusya’nın tümMüslüman yörelerine koşuşarak, çürümüş Hristiyanlık yaymacası kafalarının pis kokularını yaymalarının üzerinden henüz fazla bir zaman geçmiş değildir. Daha düne kadar bu topraklar, Müslümanlığa karşı savaşmak üzere “uzmanlar” yetiştirmek amacıyla kurulmuş yoğun bir “eğitim kuruluşu”, kurultay ve dinsel yüksekokul ağıyla örülmüş bulunuyordu. Dikkatsizce düzenlenmiş bir dine karşı yaymaca, Müslümanların kafalarında bu yakın geçmişin kötü anılarını uyandırabilir ve çok olumsuz sonuçlar doğurabilir.” (3)
Tarihler 1867 yılını gösterdiğinde İlminski artık Profesör[!] İlminski şeklinde anılmaya başlanmıştı. Çalışmalarını tamamen Ural bölgesine özellikle Kazak Türkleri üzerine yoğunlaştırmıştı. İlminski orada yaptığı gözlemleri en ince ayrıntısına kadar derleyerek yazanağını tamamlamış ve Eğitim Bakanı D.A. Tolstoy’a iletmişti. Yazanakta, Kazak Türklerinin, Tatar Türklerine ait yayınları okuduğu ve bahsedilen yayınların Türk irfanı, İslamiyet, soydaşlık gibi tehlikeli konular üzerine yazıldığını aktarmıştı. İlminski Türkler üzerinde yürütülecek özümleme siyasetinin dili yozlaştırarak başlaması gerektiği fikrindeydi. Bakan Tolstoy ve takımının İlminski’ye cevabı ise fazla gecikmemişti. Tolstoy, Tataristan bölgesinden bilim insanları ile çalışarak Rus abecesi ile yazılmış Kazak Türkçesi metinler hazırlamayı ve metinleri Kazakistan bölgesinde okullarda okutturmayı uygun görmüştü. Böylece Kazak Türkçesi Kiril abecesi ile yazılmaya başlanmıştı.
Çarlık Rusya’nın ekin [kültür] ve eğitim siyaseti, hâkimiyeti altındaki milletleri özümlemeyle Ruslaştırma esasına dayandırılmıştı. Rusya’nın özümleme konusundaki tavrını, Eğitim Bakanı Tolstoy 1870 yılında, “Ülkemizde yaşayan geri kalmış halkları eğitmekteki esas gaye, onların muhakkak Ruslaştırılması olmalıdır. Böylece onlar, Rus halkıyla karışıp, eriyip gideceklerdir.” diyerek açıkça beyan etmişti. (4) Takip eden yıllarda İlminski tasarısının ikinci aşamasını yürürlüğe sokma fikrini Eğitim Bakanı Tolstoy’la paylaşmıştı. Gönderdiği yazanakta [rapor], Orenburg’ta tanıştığı Kazakistanlı Altınsarın isimli gencin saflığından ve ilme hayranlığından bahsetmişti. Altınsarın’ın milletini karanlıktan kurtarmak istediğini fark eden İlminski, onun zaaflarını kullanmak gerektiğini yazanakta belirtmişti. Altınsarın’ın kimsenin okuma yazma bilmediği bir köyde Kiril abecesiyle eğitim vermesini istemişti. Böylece Altınsarın, milleti için çalışma ülküsünü gerçekleştirdiğini sanacak oysa fark etmeden Rusya’nın özümleme ülküsüne yardımcı olacaktı. Hem böyle yaparlarsa, halk Kiril abecesinin kabulünün Ruslarla ilgisi olmadığını düşünecekti.
Böylece “Altınsarın Okulu” adıyla anılacak ilk köy okulu İlminski’nin isteği üzerine açılmıştı. Devam eden süreçte açılan yeni okullar küçük ve sadeydi. Okullar, “Rusya’nın açtığı okullar” şeklinde anılmamıştı. Açılan okullara köy okulu süsü verilmişti. Okullar böylece köylünün de desteğini görmüş ve kuşku çekmemişti. Dini eğitimmüfredata konmamış ancak öğrencilerin talep etmesi durumunda Rusça ile verilmiştir. Türkistan’da ve özellikle Ural bölgesinde mollalar Türkçe konuşuyor ve İslamî dersleri Türkçe okutuyordu. İlminski, köy okullarında dini eğitimi Rusça vererek bölgede Türkçe’nin etkisini zayıflatmayı hedeflemişti.
- İlminski’nin Türkleri özümlemek niyetiyle yaptığı eğitim tasarını Prof. Dr. Mehmet Saray, altı başlıkta toplamıştır:
- Kazakistan’daki Türk okulları ile Rus okulları birleştirilecek ve karma eğitim yapılacak,
- Bu karma okulların izlenceleri [program] Rus din adamları tarafından belirlenecek,
- Din adamlarına Kazakistanlı gençler yardımcı edecek, eğitim dili ise Tatar Türkçesi ve Rusça olacak.
- Yeni İslami okul açılmasına izin verilmeyecek,
- Tatar ve Başkurt Türklerinin, Kazakistanlı gençleri okutmaları yasaklanacak,
- İslami eğitim veren medreselerin denetim altında tutulması sağlanacak. (5)
Çarlık Rusya, İlminski önderliğinde Türkleri özümlemek için 157 farklı köy okulu açmıştı. Tamamı Kazakistan’da bulunan okullarda Müslüman-Türk çocukları Hristiyanlık benimsettirilerek Ruslaştırılıyordu. İlminski’nin yazanakları incelendiğindeyse istediği başarıya ulaşamadığı anlaşılmaktadır çünkü Altınsarın başta olmak üzere birçok öğretmen, okullarında Rusça yerine Türkçe eğitim veriyordu. Köylerde Kazak Türkçesi hâkimiyetini yitirmemiş aksine yürütülmeye çalışılan dil özümlemesi anlaşılmış ve köylü kendi diline sahip çıkmıştı. Prof. Dr. Ekrem Ayan’a göre Rus baskısı Kazak Türkleri arasında milli şuurun uyanması açısından önem teşkil etmişti.
“İlminski yöntemi” ismiyle bilinen eğitim anlayışı, Rusya’nın Türk çocuklarını Ruslaştırma gayretiydi. Türk aydınlarını rahatsız eden bu gayret, İsmail Gaspıralı Bey’i harekete geçirmişti. İsmail Gaspıralı, Tercüman gazetesinin sahibiydi. Gazetede Rusların özümleme siyasetini anlatmış ve özellikle Türk dilinin korunması hususunda yazılar yazmıştı. İlminski, Gaspıralı ile alakalı Bakan Pobedonostsev’e gönderdiği mektupta şunları söylemiştir: “Gaspıralı’nın tek gayesi var. Rusya idaresinde yaşayan milyonlarca Türk’ü birleştirmek, çağcıl eğitimle ve Avrupa medeniyetinin imkânları ile daha kuvvetli hâle getirmek ve İstanbul’un desteğini sağlamak. Bu bizim yaptıklarımıza ve yapmak istediklerimize ters düştüğü gibi, Rus Ortodoksluğu için de büyük tehlike teşkil etmektedir. Bunun için Gaspıralı’nın ve gazetesinin susturulması gerek. Bunu temin için mutlaka hükümet ricali ile görüşmelisin ve gerekeni yaptırmalısın.” (6) Sonraki yıllarda İsmail Gaspıralı, Sadri Maksudi ve Fatih Kerimi gibi kendi toplumları içinde önder kabul edilen aydınlar, Rusya’da ilk İslam kurultayını düzenlemiş ve kurultay tebliğlerini de Türkçe sunmuşlardı. (7) Rusya’daki Türklerin dilini korumasıyla uyanan milli şuur, onlara egemenliklerini getirmiştir.
Her şey düşünceyle başlar. İnsanı diğer canlılardan ve insanı insandan ayıran kavram düşüncedir. Düşünmenin şartı da dildir. İnsan dil ile düşünür ve dil ile harekete geçer. Haliyle dilimizi yitirir yahut onun başkaları tarafından sinsice işlenmesine müsaade edersek, düşüncelerimize ve neticesinde benliğimize yabancılaşırız. Benliğini yitiren topluluklarsa millet tanımından sıyrılarak insan yığınına dönüşür. Hayatın her safhasında Türkçe düşünmeli ve Türkçe hareket etmeliyiz. İsmail Gaspıralı Bey’in de dediği gibi: “Dilde, fikirde, işte birlik!”
Kaynakça
1) AYAN, Ekrem, Altınsarın ve Nikolay İvanoviç İlminski’nin Kazak Eğitim Sistemine Etkileri
2) ADİLBAYEVİ Alau, Çarlık Döneminde Kazak Topraklarında Yürütülen Ruslaştırma Faaliyetleri
3) https://hayatitek.com (Erişim Tarihi: 08.08.2024)
4) KESİCİ, Kayyum, Bolşevik İhtilalinden Önce Kazak Türklerinde Eğitim, Kültür ve Fikir Hayatı
5) Saray, Mehmet, Kazakların Uyanışı
6) Saray, Mehmet, s.111
7) Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 169