“Son yıllardan önce de milletimiz yenileşme yolları üzerinde yürümeye, toplumsal değişmeye teşebbüs etmemiş değildir. Fakat gerçek yararlar görülmedi. Bunun sebebini araştırdınız mı? Bence sebep, işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır… Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Kabil midir ki, bir kütlenin bir parçasını ilerletelim, diğerini öylesine bırakalım da kütlenin hepsi yükselme şerefine erişebilsin? Mümkün müdür ki, bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?”¹
Sunuş
Yüzyıllardır farklı topraklarda ve toplumlarda süregelen kadın mücadelesi, ne yazık ki hâlâ kanayan yaramızdır. Okullarda pek konuşulmayan, ders kitaplarında pek geçmeyen kadın hakları meselesi tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır. 21. Yüzyılda bile kadın ve erkeğin toplumsal, iktisadi ve siyasi alanlarda eşitliği tartışılmaya devam edilmektedir zira Türk tarihinde kadın, pek çok alanda kendisini gösterirken zaman zaman bir adım geride tutulmaya çalışılmıştır. (Türk tarihinde kadının yeri ve önemi hakkında bir örnek için bkz. Evrenkent Kalemleri Dergisi 7. Sayı “Kadınlar Saltanatı mı Saltanatın Kadınları mı?”)
Cumhuriyet Dönemi öncesinde kadın, ancak yönetici sınıfa mensupsa bazı siyasi haklara sahip olabiliyorken cumhuriyet ile birlikte taşralıdan şehirlisine her kadının hak ve özgürlükleri büyük ölçüde artmıştır. Kadının her alanda nüfuz kazanması şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’ün inkılâpları ile birlikte Türk kadınının hak arayışı sayesindedir.
Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Kadın Hakları Meselesi
Kadınlar, Millî Mücadele’de erkeklerle beraber cephenin arkasında erzak ve mühimmat taşımış, toplanışlar düzenleyerek halkı güdülemiş, dernekler kurup örgütlenmiş ve cephede omuz omuza kurtuluş Savaşı vermiştir. Cumhuriyetin ilanıyla beraber kadın hakları ve mücadelesi tartışılmaya başlanmış, kadının bireysel özgürlükleri gündeme gelmiştir. Atatürk, Millî Mücadele’de erkeklerle beraber gerek cephenin arkasında çeşitli yardımlarla gerekse cephede omuz omuza kurtuluş Savaşı veren kadının toplum içinde erkekle eşit konumda yerini alması gerektiğini savunmuştur. Çünkü ona göre Türk toplumunun çağdaş uygarlık seviyesine ulaşabilmesi için hukuk, eğitim, siyaset, iktisat gibi her alanda köklü değişiklikler yapılması gerekiyordu. Bu değişikliklerin en önemlilerinden biri ise Türk kadınına çoktan beri hak ettiği değeri verebilmekti.
Başbakan İsmet İnönü 5 Aralık 1934 günü kadına milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınması dolayısıyla TBMM’de yaptığı konuşmada Atatürk’ün görüşlerini şu şekilde desteklemiştir:
“Türk kadınına bu hakkın bir lütuf olarak verildiği kanaatinde değiliz. Kimse bu kanaatte olamaz. Bir memlekette ki yurdun her tarafı istilâya uğradığı zaman, kadınlar ateş altında erkeklerle beraber omuz omuza çalışırlar, memleketin geri kalan kısmını korumak ve beslemek için tarlanın kara toprağından yiyecek çıkarmağa çalışırlar, elbette bu varlıkların yurdun her köşesinde ve her tabakasında söz söylemeye hakları vardır. Tarih, Türk inkılâbını anlatırken, bunun bir kurtuluş olduğunu en başta söyleyecektir. Bu kurtuluşun çeşitli aşamaları içinde de özellikle kadınların kurtulmasını anacaktır.”²
Türk kurtuluşu, toplumun yalnızca işgal güçlerinden arınması değil gerici karanlığından da arınmasıdır. Toplumun gelişmesine mâni olan karanlık zihniyetin başında ise kadını ikinci sınıf gören, kadının hak ve özgürlüklerini reddeden bireyler gelmektedir. Kadın meselesinde söz konusu gelişim ve mücadele, Erken Cumhuriyet’te aşamalar halinde yapılmaya çalışılmıştır.
“İnkılâpları kabul etmekte en çok zorluk gösteren, maziye en kuvvetle bağlı bulunan şüphesiz cahil ve mutaassıp halktır. Memleketimizin ne yazık ki çoğunluğunu oluşturan bu tabakaya yeniliğin faydasını anlatmak kolay iş değildir. Çünkü evvela onları anlayabilecek bir seviyeye getirmek lazımdır.”³ Nezihe Muhiddin
● Eğitimde Kadın: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
Kadın ve erkeğin birlikte eğitilmesinin kadın-erkek eşitliğini yaşama geçirmede, toplumsal bütünleşmeyi sağlamadaki gerekliliği açıktır. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu yani Eğitimin Birleştirilmesi, karma eğitime geçilmesini ve kadına erkekle eşit eğitim hakkı verilmesini sağlamıştır. Söz konusu kanunla eğitimde çeşitli düzenlemeler yapılmış, kız öğrenciler öğretime teşvik edilmiş, kadın öğretmen okullarının sayısı arttırılmıştır. Böylelikle hem eğitim-öğretim ülke genelinde yaygınlaştırılmış hem de eğitimde kadın ve erkek eşitliğine özen gösterilmiştir.
● Ailede Kadın: Medeni Kanun
4 Ekim 1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun’da Batı hukuku örnek alınarak aile, miras ve boşanma, gibi konularda yenilikler yapılmıştır. Kanun ile toplum içinde medeni haklara sahip erkeklerin yanında onların insafına sığınmış tabiri caizse “köle” kadınların bulunması yerine toplumda erkeklerle aynı medeni haklara sahip kadınların bulunması sağlanmıştır.
● Mecliste Kadın: Siyasi Haklar
Eğitim, hukuk, giyim-kuşam gibi konularda kadının hak ve özgürlüğü görüşlerinin ortaya çıkması ve toplumda yaygınlaştırılması eşitlik adımlarını hızlandırmıştır. Artık medeniyetin paydaşı kadının, siyasi alanda da kendini göstermesi gerekmektedir. II. Meşrutiyet ile beraber kadın dernekleri ile siyasete dahil olan kadınlar, cumhuriyetin ilanıyla daha fazla siyasi özgürlük istemişlerdir. Hatta Nezihe Muhiddin önderliğinde 15 Haziran 1923 tarihinde “Kadınlar Halk Fırkası” adlı bir fırkanın nizamnamesi içişleri bakanlığına sunulmuş ancak 8 ay sonra gelen cevapta kadınların seçme ve seçilme hakları olmadığı gerekçesiyle fırkanın kuruluşuna izin verilmediği bildirilmiştir. O günlerde henüz siyasi haklara sahip olmayan bir kitlenin fırka kurmaya çalışması yadırganmış, aynı zamanda iktidarın “Halk Fırkası” adıyla fırka kurmayı düşündüğü bu dönemde, kadınların fırka kurma isteği muhalefet olarak algılanmıştır.
Kadınlar, cumhuriyetin ilk yıllarındaki başarısız siyasi girişimlerinin etkisinde kalıp bastırılmayı kabullenmemişlerdir. Kurmak istedikleri fırkayı “Türk Kadınlar Birliği” adıyla cemiyete çevirmek istemişler, bahsedilen cemiyet ve yayın organı “Türk Kadın Yolu” dergisi iktidar tarafından maddi olarak desteklenmiştir.
“Biz Türk Kadınları toplumsal ve siyasal yaşamda hak ettiğimiz yeri almalıyız. Önce Türk Kadınlarını bilinçlendirmeli ve eğitmeliyiz. Onlara daha fazla şey istemelerini ve bunlara nasıl ulaşacaklarını anlatmalıyız. Amacımız Türkiye’de kadın ve erkeğin toplumsal, ekonomik ve siyasal eşitliğidir.”⁴ Nezihe Muhiddin
Nihayet kadınlar, 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu ile belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. (Kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanma süreci ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Evrenkent Kalemleri Dergisi 9. Sayı “Belgelik [Arşiv] Belgeleriyle Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının Verilmesi) Ayrıca kadınlar 5 Aralık 1934 tarihinde de Anayasa’da yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlardır. Kazanılan bu siyasi hakların neticesinde 1935 genel seçimlerinde 18 kadın milletvekili TBMM’ye girmeyi başarmıştır.
“Bu karar Türk kadınına toplumsal ve siyasal hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe[!] altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir. Türk kadını, evdeki medenî konumunu yetki ile işgal etmiş, iş hayatının her aşamasında başarılar göstermiştir. Siyasal hayatta belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını, bu sefer de milletvekili seçme seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medenî memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu yetki ve liyakatle kullanacaktır.”⁵ Mustafa Kemal ATATÜRK
Kadın Dergileri
Kadın dergileri II. Meşrutiyet Dönemi’nde ciddi bir gelişme göstermiştir. Kadın hareketini başlatan kadınlar, yazdıkları yazılarda aile, eşitlik, meslek, çocuk bakımı, eğitim gibi çeşitli konularda fikirlerini topluma yaymışlardır. (Osmanlı Kadın Dergileri hakkında ayrıntılı bilgi almak için bkz. Evrenkent Kalemleri Dergisi 9.Sayı “Osmanlı Kadın Dergilerine Bir Bakış”) II. Meşrutiyet Dönemi’ndeki kadın cemiyetleri ve kadın dergilerindeki artış, Cumhuriyet’in getireceği kadın hak ve özgürlüklerine dayanak sağlamıştır.
Cumhuriyet kadınları, Genç Cumhuriyet’in köklü değişikliklerini, özellikle kadın meselesini basında da tartışmaktan ve daha çok hak talep etmekten çekinmemişlerdir. 1928 yılına kadar toplam 33 kadın dergisinin varlığını tespit edilebilmiş fakat 1928-1940 yılları arasında kadın dergilerinin sayısında düşüş yaşandığı görülmüştür. Kabul edilen Latin Abecesinin [alfabe] öğrenilme süreci kadın dergilerinin sayısındaki düşüşün nedenlerinden biridir. Bu dönemde; Süs (1923), Firuze (1924), Kadın Yolu Dergisi (1925), Elişi (1930), El Emekleri, Aile Dostu (1931), Salon, Cumhuriyet Kadını (1934), Moda Albümü (1936), Model (1937), Ev-İş (1937), Okul Kızı (1937), Ana (1938), Sesimiz (1940), Kadın Dünyası (1940), Kadınlar Âlemi (1940), Ev-Kadını (1943), Asrın Kadını (1944), Ev Kadını (1945) gibi dergiler yayınlanmıştır.
Erken Cumhuriyet Dönemi kadın dergilerinde, kadının dış görünüşü ve eğitimi ile çağdaş düzene uyum sağlayabilen bireyler olması düşünülse de geleneksel cinsiyet kurallarından tamamen kopulamamıştır. Örneğin kadın, ulus devletin inşasında “anne” vasfı ile üstündür. Kadın dergilerinde de kadınlar, geleneksel cinsiyet kurallarını içselleştirdiğinden yazılarında hem çalışan hem de çocuk bakımını “üstlenen” kadını sıkça övmüştür. Bununla birlkte temel insani hakların kadına daha yeni verildiği Erken Cumhuriyet Dönemi’nde bu tür ikircikliklerin oluşması garipsenmemelidir.
…
Kadınlar cumhuriyet ile beraber yalnız uzak kaldıkları insani haklara değil hak arayışında “başarılı” olmanın onuruna da erişmişlerdir. Nitekim kadın haklarının kolaylıkla elde edildiğinin düşünülmesi, kadınların haykırışlarını duymayan bir zihniyetin hayal ürünüdür. Kadın hakları mücadelesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğini, desteğini ve fikirlerini aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Mustafa Kemal Atatürk, tüm muhalif ve gerici tutuma karşın Türk kadınını savunmaktan ve yükseltmekten vazgeçmemiştir. Çürümeye yüz tutmuş, çağın ihtiyaçlarını karşılamayan bir eşyayı nasıl kaldırıp atabiliyorsak bizi fikren ve ahlaken zehirleyen geleneksel cinsiyet kuralları da terkedilmelidir. Unutulmamalıdır ki ancak sadece geçmişte yaşayan, geleceğini inşa etmeye gönlü olmayan ya da rahatının bozulmasından endişe eden bireyler bu terk edişlere karşı çıkmaktadırlar.
1) İhsan Şerif KAYMAZ, “Çağdaş Uygarlığın Mihenk Taşı: Türkiye’de Kadının Toplumsal Konumu”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S.46, Güz 2010, ss. 333-366
2) Selda MALKOÇ KILIÇ, “Cumhuriyet Dönemi Kadın Dergileri (1923-1992)”, OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, S.17, Mart 2019, ss. 2141-2156
3) Duygu KOÇ, “Öcü Geçmiş, Yüceltilen Bugün ve Umutlu Gelecek: Türk Kadın Yolu Dergisi’nde Siyasi Söylem”, TAD, C. 39/S. 67, 2020, s.585-609
4) Hande GÜLEN, “Kemalist Modernleşme’de Aile, Ulus, Kadın ve Kadın Yolu/ Türk Kadın Yolu (1925-1927) Dergileri”, Sosyal Bili ler Enstitüsü Dergisi, S. 12, Güz 2015, s.152-164
5) Elif ULUDAĞ KARABACAK, “Erken Cumhuriyet Dönemi Kadın Dergilerinden Asar-ı Nisvan’da Kadın Sunumu”, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Programı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 212
6) Elif Burcu ÖZKAN, “Erken Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketini Türk Kadın Yolu Dergisi Üzerinden Okumak”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Kasım 2019
(Derginin On İkinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)