Öncelikle belirtmeliyim ki haberin ortaya çıkışı toplumsal olaylardan bağımsız değildir. Bu sebeple yazımda tarihi bir zaman yolculuğuna çıkacağız.
Matbaanın 15. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkması ve yaygınlaşması haberciliğin temelini atmıştır çünkü kitle iletişim araçlarının ilk ürünü niteliğindeki kitaplar matbaalarda çok sayıda ve hızlıca basılmışlardır. Fakat maalesef o dönemde basılan kitapları yalnızca okuma yazma bilen azınlık bir kitle okuyabilmiştir.
Bununla birlikte matbaanın seri üretimi bazı toplumsal etkileri beraberinde getirmiştir. Mesela önce Avrupa’yı ardından tüm dünyayı etkileyen Yeniden Doğuş’un, [Rönesans] Kilise[!] Islahı’nın, coğrafi keşiflerin ve Sanayi Devrimi’nin fitilini ateşlemiştir.
İktisat Temelli Haberin Ortaya Çıkışı
Coğrafi keşifler ve buhar gücü sayesinde bir noktadan diğer bir noktaya gidebilmek önceki dönemlere göre daha hızlı bir hale gelmiş, ulaşım kolaylaşmıştır. Coğrafi keşifler ile eş zamanlı gelişen sanayi ve uygulayım bilimi ise ham madde ve pazar ihtiyacı doğurmuştur. Ham madde ve pazar ihtiyacı neticesinde özellikle denizcilikle uğraşan devletler yeni güzergahları ve yeni su yollarını kullanarak dünyanın farklı yerlerindeki ham maddelere ulaşmak için birtakım girişimlerde bulunmuşlardır. Bu girişimler ve yeni su yolları vasıtasıyla Avrupa’ya getirilen ham maddeler işlenerek ürünlere yani katma değere dönüştürülmüştür. Kısaca özetlediğim bu yeni ticaret düzeni değişen ve değişmeye devam edecek toplumun mihenk taşlarından biridir. Anlattığım anamalcı üretim sürecinin sonucunda zenginleşen bir sınıf ortaya çıkmıştır. Bu sınıf ticaret sayesinde zenginleşen ve kârını azami seviyeye çıkarmaya çalışan tüccar sınıfıdır. Bugün anladığımız manadaki haberin temelini de işte bu tüccar sınıfının varlığı hazırlamıştır.
Ne var ki ham maddeyi herhangi bir yerden getirmek ve üretilen ürünü rastgele bir pazara götürmek tacirler için çok da kârlı bir yöntem değildir. Tüccarlar ham maddelerin ve ürünlerin pazar fiyat bilgisine sahip olabilirlerse ihtiyaca göre sevkiyat ve fiyatlandırma yapabiliyorlar böylece kârlarını arttırabiliyorlardı. Bu yüzden Avrupa’da üretilecek ürünler için kârlı ham madde ve pazar arayışı başlamıştır. Bu ihtiyaç doğrultusunda tacirler pazar fiyat bilgisini öğrenmek için ücret ödemeye dahi razı olmuşlardır.
Çağdaş anlamda haber alınır satılır bir mal, bir ürün halinde ilk defa Boston kentinin rıhtım kahvehanelerinde ortaya çıkmıştır. Rıhtıma uğrayan gemi tayfalarının seferden geldikleri bölgeler hakkındaki bilgileri kaydetmeleri için kahvehanelere defterler koyulmuştur. Tayfalar, bu defterlere örneğin madenlerin durumu, hasadın verimliliği, çekirge benzeri bir haşerat istilası yaşanıp yaşanmadığı gibi bilgileri yazmıştır. Böylelikle ticaret için son derece önemli bu tür bilgileri okumak, öğrenmek isteyen tüccarlar kahvehanelere ücret ödemeye başlamıştır.
Özetle günümüzdeki anlamıyla “haber” tüccarların bilgi edinme ihtiyacından doğmuştur. Sonradan muhaberat yazıhanesi şeklinde adlandırılacak Rıhtım kahvehaneleri ise bugünkü haber temsilcilerinin [ajans] temelini oluşturmuştur. Dünyanın ilk haber temsilcisi Havas’ın kökleri de yine aynı şekilde rıhtım kahvehanelerine dayanmaktadır.
Siyasi Temelli Haberin Ortaya Çıkışı
Aynı dönemde Avrupa’da başlayarak tüm dünyayı derinden etkileyen ve siyasi yapıları kökten değiştiren Amerika Kıtası’nın keşfi, Seksen Yıl Savaşı, Otuz Yıl Savaşı ve Fransız-İspanyol Savaşı gibi gelişmeler yaşanmaktaydı. Böyle bir siyasal ortamda, bilginin güç anlamına geldiğini yeniden hatırlayan yöneticiler dünyanın başka başka bölgeleri hakkındaki bilgilere ücret ödemeye hazır duruma geldiler. Bu gelişmelerin neticesinde haber metinlerinin toplandığı yayınların ikinci biçimi, siyasal türden bilgilerin aktarıldığı haber yayınları ortaya çıkmıştır.
İktisat ve siyaset, bugün anladığımız manadaki gazetenin temelini oluşturmuş, ayrıca gazeteciliğin uzmanlık gerektiren bir iş niteliği kazanmasında ve haberin toplumsal bir kurum halinde şekillenmesinde de etkili olmuştur.
Yaşanan gelişmeler toplumsal yapıda da değişikliklere yol açmıştır. Yaşam alanları ve yaşam biçimleri değişmiştir. Önceden tarlada çalışan çiftçiler artık
üretimevlerinde [fabrika] işçi konumunda çalışmaya başlamışlardır. Önceden müstakil köy evlerinde yaşayan insanlar yeni toplumsal düzende yüksek katlı binalara hapsolmaya başlamıştır. Ayrıca bir işçinin sanayi üretimine dahil olabilmesi yani üretim araçlarını kullanabilmesi ve talimatları yerine getirebilmesi için okuma yazma bilme gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu gereklilik ise ana konumuzu ilgilendiren bir gelişmedir zira bu sayede daha geniş kitleler okuma yazma öğrenmiştir. Böylece boynuz kulağı geçer atasözünde de dile getirildiği gibi okuma yazma bilen babaların hanelerinin çocukları daha ileri seviyede öğrenim alabilmişlerdir.
Birçok alanda yaşanan gelişmeler gibi bu dönemde devletlerin yapılarında da değişimler yaşanmıştır. Krallıklar[!] döneminde yasal denetimler zayıftı. Yöneticiler tacirlerin ticaretini engelleyen veya zayıflatan eylemlerde bulunabiliyorlardı. Mesela yöneticiler keyiflerine göre tüccarlardan geçiş ücreti alabiliyorlar ya da geçişine hiç izin vermeyebiliyorlardı. Bu ve benzeri sorunlara karşı tüccarların baskı ve taleplerinin de etkisiyle ulus devletler ortaya çıkmıştır. Kitleler yönetime dahil edilmeye başlanmış ve yöneticiler bu sefer de kitlelere yaranabilmek için bilgiye ihtiyaç duymuşlardır. Haberin kitlelere yayılması da tam bu noktada gerçekleşmiştir. Önce telgrafın[!] icadıyla haberin yayılması hızlanmış ve kolaylaşmıştır. Ardından radyonun[!] ses iletebilme özelliği sayesinde insanların habere ulaşması için okuma yazma bilmesine duyulan gereklilik azalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ise televizyonun[!] yaygınlaşmasıyla birlikte insanların bilgi edinmek için okuma yazma bilmesi gerekliliği tam anlamıyla ortadan kalkmıştır. Artık kitleler bilgiye maruz kalmaya başlamıştırlar.
(Derginin On İkinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)