“Science Fiction” diye adlandırılan, edebiyat ve beyaz perdede adından söz ettiren bir tür var. Bu tür ülkemizde konuşulmaya başlandığı sıralarda yazar Orhan Duru, bu ıstılahın [terim] Türkçe karşılığını “Bilim Kurgu” şeklinde önerdi. Gözde kültürümüzde[!] Türkçe karşılığıyla yer bulan bu tür, dilimize çevrilen kitap ve filmlerle[!] birlikte kendine has bir kitle yarattı. Bu türde çok önceleri kaleme alınmış başucu eserlerinin, gözde yayınevleri tarafından dilimize çevrilmesi ve raflara konulmasıyla beraber de, bilim kurgu edebiyatına duyulan ilgi arttı ve gün geçtikçe de artıyor.
Bilim kurgu edebiyatı, güncel gerçeklik sınırlarını aşan, hayal gücünün etkin olduğu yazınsal türün adlandırmasıdır. Bu kısa tanım elbette genişletilebilir ancak sıkça yapılan bir hataya meyil vermemek adına bilim kurgu ile hayali [fantastik] edebiyatın en temel farkından söz etmek istiyorum. Hayali edebiyat, bazı kaynaklarda bilim kurgunun bir alt türü olarak verilir. Bu tasnif büyük bir yanlıştan ibarettir. Çünkü bilim kurgu, hayali edebiyatın aksine doğa kanunları üzerine inşa edilir. Anlatılanlar olası bir gerçeklik taşımaktadır. Uzak veya yakın bir gelecekte gerçekleşmesi mümkün olayların ve konuların işlendiği bilim kurgu edebiyatı, bu yönüyle “fikirlerin edebiyatı” unvanına sahiptir. Bu türün neden “fikirlerin edebiyatı” diye anıldığı ile alakalı “Bilimin Öncüsü Edebiyat” başlıklı yazım, dergimizin sekizinci sayısında yayımlanmıştı. O yazımda dergimizin üst başlığı gereğince uygulayım bilimine öncülük etmiş edebi çalışmalardan bahsetmiştim. Henüz gerçekleşmemiş olsa da gelecekte gerçekleşeceğine inandığım ve ileride o yazımın güncellenmesini şart kılacak gelecekçi yazar şüphesiz Isaac Asimov olacaktır.
2 Ocak 1920’de doğan, Amerikalı yazar ve kimyager Isaac Asimov, Kitapların konularına göre sınıflandırıldığı ve yaratıcısı Melvil Dewey’in ismini taşıyan, Dewey Ondalık Düzeni’ne göre felsefe hariç bütün türlerde eser vermiştir. Boston Üniversitesi’nde dirimkimya [biyokimya] profesörlüğü[!] yapmış Asimov daha çok bilim kurgu ve bilim yazarlığı ile tanındı. Öyle ki öğretim elemanlığı sırasında okul yönetimi tarafından öykü yazarlığının, çalışmalarına engel teşkil ettiği ve ikisinden birini seçmesi gerektiği şeklinde uyarıldı. Asimov onlara şu cevabı verdiğini söylüyor: “Ben iyi bir bilim insanı ancak çok iyi bir bilim kurgu yazarıyım. Ben insanlara geleceği anlatmak için doğmuşum.” Bu hayatında bir dönüm noktası oldu. Bilim kurgu yazarlığı boyunca en iyilere verilen ”Hugo” ödülünü dört, “Nebula”yı ise bir kez kazanmayı başardı. İlk Hugo ödülünü “İşte Tanrılar” adlı başucu eseriyle kazanan yazar, 1972 yılında kaleme aldığı bu romanda,[!] Ay yüzeyine insanlığın yerleşmesinden söz ediyordu. Asimov’un bu düşü günümüzde gerçek oluyor. Tam elli yıl sonra, insanlık “Artemis-1” adlı uzay çalışmasıyla tekrar Ay’a dönmekle kalmayacak, bu kez kalıcı yerleşmeyi amaçlayacak.
Asimov denince şüphesiz akla ilk gelen kavram, onun oluşturduğu robot[!] evreni ve yasalarıdır, bu konuda çeşitli öyküler yazmış, “Ben Robot” adlı eserinde ise bu öykülerini bir araya getirmiştir. Bu kitabında yazar, insanlık ile onun yarattıkları arasındaki ahlak gibi insana özgü görünen kavramları sorgulamaktadır. Ayrıca kitap, üç robot yasasının ilk telaffuz edildiği eser özelliğini taşımaktadır. Bu üç yasa birçok kez beyaz perdeye uyarlanmış ve kendinden sonra gelen yazınsal metinlere kaynaklık etmiştir. Bu yasalar Asimov’un kurgusal evreni hakkında kapsamlı bir bilgi veriyor. Özellikle Asimov’un birinci yasası, Antonio Banderas’ın başrolünde oynadığı “Automata” ve Will Smith’in kitapla aynı adı taşıyan “Ben Robot” adlı yapımlarında, film hikâyelerinin üzerine inşa edildiği en önemli yasadır. Bu üç yasayı şu şekilde sıralayabiliriz: “Bir robot, bir insana zarar veremez, ya da bir insanın zarar görmesine seyirci kalamaz.”, “bir robot, birinci yasayla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.”, “bir robot, birinci ve ikinci yasayla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla yükümlüdür.” İşte bu birbiriyle bağlantılı üç basit yasa bilim kurgu türünün en önemli konularından birini, insansı aygıtların ve yapay zekanın temelini oluşturuyor. Onun bilim kurgu edebiyatına kattığı bir başka büyük evrense toplam yedi kitaptan meydana gelen “Vakıf” adlı kitap dizisidir. Frank Herbert’in “Dune” adlı kitap dizisiyle beraber yirminci yüzyılın en büyük bilim kurgu dizisi kabul edilen Vakıf’ta, Asimov yeni bir halk yaratarak onu toplumsal, siyasî hatta dinsel açıdan ele alır. Halkı böyle farklı alanlarda ele alması yazarın bilim kurgu dışındaki alanlara hakimiyetinin bir göstergesidir.
İlgi çekici bir şekilde, yazarın, gökleri hayal ederek ve orada insanlığı kurgulamakla geçirdiği ömründe, en büyük korkusu gökyüzünde bulunmaktır. Yükseklik korkusu olan yazar, bu korkuyu aşabilmek adına gökyüzünü düşünmeye başladığını ve ilk kısa öykülerini bu şekilde yazdığını dile getirir. Kısacası en büyük korkusu, en büyük başarısı haline gelmiş bir insandan söz ediyoruz. Bilim kurgu edebiyatının en üretken kalemi Isaac Asimov 72 yıllık ömrüne felsefe hariç bütün alanlarda, 500’den fazla kitap sığdırmış ve onu ölümsüz kılan bilim kurgu alanının önde gelen yazarlarından biri olmuştur.
(Derginin On Birinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)