Yıllar evvel bir çantamı tamir ettirmek için usta aradığımda Üsküdar’daki esnaflar “Bunu yapsa yapsa Naim Usta yapar.” Diyerek beni Naim Usta’ya yönlendirmişlerdi. Bundan sonra da defaatle Naim Usta’ya gidip geldim. Kendisiyle biraz sohbet etmeye başlayınca Naim Usta’nın mesleği ve hayat öyküsü hakkında bir söyleşi yapmak istedik. Bir sabah erkenden Üsküdar’daki dükkânına gittik. Bize kendi elleriyle çay demledi ve sohbete başladık.
1949 yılında Ordu’da dünyaya geliyor Naim Çalış. (Böylesi çalışkan bir insanın soyadının Çalış olması hoş bir tesadüf olsa gerek.) Babası Çavuşoğlu Osman diye biliniyor ve kasaplık yapıyor, annesi Binnaz hanım ise hayvancılık yapıyor. Beslediği hayvanların sütünü, yumurtasını satıyor. Tereyağı, yoğurt yapıp satıyor ve ailenin geçimine katkı sağlıyor.
Naim, daha küçük yaşlarda eşekle odun satarmış Yalıköy’e. İlkokulu tamamladıktan sonra çalışmak için İstanbul’a geliyor. Yıl 1963. “İstanbul’a ilk geldiğimde su sıkıntısı yaşadım, buranın suyunu içemiyordum. Bizim memleketin suyu kaynaktan geliyor tabi ona alışmışım. Bir müddet ayran içip susuzluğumu geçirmeye çalıştım hatta. O Ağacın Altı’na giderdik, bir oranın suyu güzel gelirdi.”
Ustası Salih Yurt, aslında babasının halasının oğlu. Onunla birlikte İstanbul’da kalıyor ve Beyazıt’ta çantacı çıraklığına başlıyor. Kapalı Çarşı ağzında Centilmen[!] Han’da çantacılık mesleğini öğrenmeye başlayan genç Naim, haftalık 30 kuruş kazanıyor çıraklık devresinde. Her gün ustasıyla birlikte Kumkapı Mabeynci Yokuşu’ndaki evlerinden Beyazıt’a geliyorlar ve sabah 07.00’de dükkânı açıyorlar. Centilmen Han’daki dükkânların çoğu 06.30-07.00 gibi açılırmış. Anadolu’dan esnaf gelir, sabahtan işini görüp vakitlice geri gidermiş böylece. Naim Usta dükkânını 50 yıldır sabah 06.00 itibariyle açıyor. Bu alışkanlığı ona ustasından ve Centilmen Han’daki yıllarından yadigârmış. Ayrıca akşam 22.00’de yatıyormuş. Çünkü babası “22.00-03.00 arasında uykunuzu alın. Korkmayın, vücut kendini o vakitlerde tazeler.” dermiş.
Ustasından, Centilmen Han’daki komşu ustalardan ve esnaftan hâlâ büyük bir heyecanla bahsediyor. O yıllardaki değerlerin bir bir nasıl yok olduğunu anlatırken heyecanı hüzne dönüşüyor. Kapalıçarşı ve Sahaflar Çarşısı’nın bugünlerden çok daha hareketli zamanlarına şahitlik edişini coşkuyla anlatıyor. Centilmen Han’da yalnızca ayakkabı ve çanta satıldığından, handaki ustaların yarısının Ermeni ustalar oluşundan, aralarındaki dostane esnaflık ilişkisinden bahsediyor:
“Temizel Çanta”nın sahibi Agop Usta’yı hassaten anlatıyor, çok iyi esnafmışlar. Naim Usta’nın ustasını da zaten o Ermeni ustalar yetiştirmişler. O vakitler Ermenilerin konuştuğu Türkçe’nin şimdi bizim konuştuğumuz Türkçe’den çok daha temiz ve güzel olduğunu da ilave ediyor sözlerine Naim Usta. “Her sabah birbirimize ‘Komşu hayırlı işler. Allah hayırlı işler nasip etsin.’ diyerek ve Bismillah çevirerek başlardık mesaimize. Ustamız da ‘Aman işe Besmelesiz başlamayın.’ diye hatırlatırdı. Gün içinde Ermeni komşularımızdan alışveriş yapan birileri olduysa, komşumuz ‘Şu dükkâna da uğra, orada daha farklı çeşitler var.’ diyerek müşteriyi bize gönderirdi. Biz de diğer esnaf komşularımız için benzer şekilde davranırdık. Herkes birbirine karşı saygılı ve yardımseverdi.”
Sabahın ilk saatlerinde açılan Centilmen Han, akşam 20.00, 20.30 gibi kapanırmış. Herkes gittiğinde geriye bir tek hanın bekçisi kalırmış. Naim Usta, fermuar[!] örgüsünü ilk kez Ermeni ustalardan öğrenmiş, genç Naim’i hepsi çok severmiş. Naim, hem hevesliymiş hem de çalışmaktan hiç yılmaz, yorulmazmış. Aldığı haftalığın miktarını bile hatırlıyor. 30 kuruş haftalık kazanıyormuş mesleğe ilk başladığında. Ne var ki bu 30 kuruşu da bitiremiyormuş. Hatta bazen aldığı bahşişler sayesinde haftalığından arttırırmış, kazandığı paradan ailesine de gönderirmiş. 1967’de kazandığı parayla babasına köstekli bir Nacar saat aldığını da anlatıyor Naim Usta.
Yaklaşık 5 yıllık çıraklık, kalfalık döneminden sonra daha 19-20 yaşlarındayken kendi imalathanesini açıyor. O dönem 20 kişi çalıştırıyor işliğinde. Beymen, Vakko gibi meşhur şirketlerin tümüyle çalışmış, fason[!] üretim yapmış[!]. İş güç, hayat gailesi derken 1977 yılında evleniyor. Üç çocuğu oluyor. Ancak işleri son derece iyi giderken, başına bir talihsizlik geliyor ve 1987/1988 yıllarında iflas ediyor. Yaklaşık 7 ay çalışamadığı halde hiç ümitsizliğe kapılmadığını söylüyor. Bu süreçte Beyazıt’a gelip de kendisini bulamayan müşterilerinden biri Naim Usta’yı merak ediyor ve ona ulaşıyor. Bandırma’da çantacılık yapan Alp Ülgen isimli müşterisi Naim Usta’yı bulmakla yetinmeyerek ona bu sıkıntılı zamanında dostane bir iyilik yapıyor. Böylece Naim Usta 1988 yılında Üsküdar Kapalıçarşı’da yeni bir imalathane açıyor. Önceleri yanında birçok çalışanı varken bir müddet sonra işletmesini küçülterek tek başına çalışmaya karar veriyor ve üretim safhasından çekiliyor.
Naim Usta’nın üretemeyeceği veya tamir edemeyeceği bir çanta yok, evelallah. Yalnızca çanta da değil bavul[!], cüzdan gibi deri ve kumaş ürünlerin hepsini maharetle üretiyor. “Bizim zamanımızda çantacı denildiğinde üretimlerin hepsi anlaşılırdı. Ancak daha sonra çantacı, bavulcu, cüzdancı diye bir ayırım başladı. Herhalde 1973’ten sonra böyle oldu. Bu şekilde yetişenler haliyle ‘Ben sadece kadın çantasından anlarım, cüzdan bilmiyorum.’ diyorlar. Eski kutu çantaları şuan bile model çıkartıp yapabilirim. Biz hepsini öğrendik ustalarımızdan. Ben ürettiğim çantaların modellerini[!] de hep kendim çıkarttım. Şimdi tüm çantalar fabrikasyon[!], oysa bizim her yaptığımız el emeği, göz nuruydu. Şimdi bile önüme tamir için kendi yaptığım çantalardan geldiği oluyor. Hemen tanıyorum kendi dikişimi, işimi, kendi çıkardığım modelleri.”
Üsküdar Kapalıçarşı’ya geldiği ilk zamanlar orada bir dükkân kiralamak oldukça zormuş, oysa şimdi hanın büyük ölçüde boş kaldığını üzülerek ifade ediyor: “Buradaki dükkânlar eskiden barakalar[!] halinde sahile kadar uzanırdı, ben o halini daha çok severdim.” Diyor ve ekliyor “Zanaat bitti, işi bilen kimse kalmadı. Esnaflık yok olmuş durumda. Nitelik de yok maalesef. Biz eskiden deri çalışırdık sonra vinleks[!] çıktı yani suni deri. O zamanki vinleks bile şimdikinden çok daha nitelikliydi. Şimdikiler durduğu yerde kendiliğinden çürüyor.” Günümüzde geleneksel zanaat anlayışının kalmadığını belirten Naim Usta bir dönem Üsküdar’daki işliği için çırak almak istemiş ama çırak bulamamış. “Beklentileri farklı gençlerin. Artık gençlerin zanaata karşı merakı yok, çırak olmadan usta olmak istiyorlar. Oysa alışveriş karşılıklı. Bir buçuk sene 30 kuruş haftalıkla çalıştım, hiç zam istemedim. Sonra ustam bana ‘Artık zammı hak ettin.’ Diyerek haftalığımı arttırdı. Biz bu şekilde bir görgü ile öğrendik işimizi. Şimdi çırak yetişmiyor haliyle. Benim yetiştirdiğim insanların önemli bir kısmı kendinden sonra kimseyi yetiştirmedi maalesef.” Diyor.
Laf lafı açıyor sohbet esnasında ve eski İstanbul’a dair tatlı tatlı anlatıyor Naim Usta:
“Gezmek için Emirgan’a giderdik, mesire yeriydi Emirgan o zaman. Gülhane’ye, Büyük Çamlıca’ya giderdik yine gezinti için. Çamlıca’ya gitmek için Üsküdar sahilden tramvaya[!] biner, Kısıklı’ya kadar giderdik. Bazen paramız olmadığı vakitler tramvayın arkasına takılırdık. Kısıklı’dan sonra Ümraniye tarafına geçmeye biraz çekinirdik, buralar ıssız ve ormanlıktı. Beylerbeyi üstlerine Şimdiki Güzeltepe taraflarına bir vakitler Çakaltepe derlerdi, ormanlık ve karanlık olduğu için.”
Yarım asırlık zanaatkâr Naim Usta, sabah saat 06.00’dan akşam 18.00’e kadar çalışıyor. 72 yaşında hâlâ bu mesleğe neden devam ettiğini ise şöyle anlatıyor:
“Neden çantacı oldum? Bir kere onarmak duygusunu çok seviyorum. Gözüm artık ölçü olmuş, her işi metresiz[!] ölçüsüz yapıveriyorum. Kullanılamaz durumdaki bir şeyi yeniden kullanılabilir hale getiriyorum. Hoşuma gidiyor.”
(Derginin Sekizinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)