7. Kıta üst başlığıyla düzenlenen 16. İstanbul Uluslararası Sergisi 14 Eylül-10 Kasım tarihleri arasında günümüzün en büyük sorunlarını, insanlığa ışık tutan en etkili kaynak olan sanatla işleyerek İstanbul’un üç farklı bölgesinde; MSGÜ Resim ve Heykel Müzesi, Pera Müzesi ve Büyükada’da tüm dünyaya kapılarını açtı.
İsmini, insan faaliyetlerinin dünya üzerindeki etkisinin en üst düzeye çıktığı insan zamanının (Antroposen çağ), en belirgin kanıtlarından biri olan Büyük Okyanus Çöp Adası’ndan alan sergi, küresel iklim krizi gerçeğiyle birlikte göç, kimlik, kölelik gibi dikkate alınması gereken konuların tartışıldığı bir ortam yarattı. Serginin ana başlığını belirleyen Nicolas Bourriaud’a göre bu etkinlik, insanlık tarafından evrene bırakılana bakıp insanla insan olmayan arasındaki iletişimi sorguluyor.
Sergide, insan zamanının getirdiği sorunlarla ilgilenen 25 ülkeden 56 sanatçının 220’den fazla eseri yer aldı. Birbirinden farklı bakış açılarına sahip, farklı kuşaklardan ve dallardan gelen sanatçılar, insanın doğaya yaşattığı tahribat sebebiyle karamsar bir gelecek düşlemektense doğayla arasındaki yabancılaşmayı ortadan kaldıran ve birlikte var olabilmenin mümkün olduğunu hissettiren eserler sergilediler. Böylece tüketim alışkanlıklarımızla çağımıza verdiğimiz zararı ve sebep olduklarımızı eserleriyle fark etmemizi sağladılar.
İnsanlığın atıkları evlerimizden, sokaklarımızdan sulara karışıp oradan nehirlere, denizlere ve okyanuslara kadar uzanarak asla kimsenin gitmek istemeyeceği devasa bir adaya dönüştü. Büyük Okyanus’da bulunan bu çöp yığınında neler yok ki? Pet şişeler, dokuma ürünleri, balıkçı ağları, sigara izmaritleri, kulak çubukları, oyuncaklar… 7. Kıta olarak bildiğimiz bu çöp ada insanlığın doğaya ve gelecek nesillere bıraktığı bir pişmanlık eseri. Okyanusun tabanına kadar uzanan bu yığın 3,4 milyon genişliğinde ve 7 milyon ton ağırlığında. Türkiye’nin yaklaşık 5 katı büyüklüğünde… Ne kadar büyük olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Daha kötüsü ise okyanusta bu ada gibi 4 başka adanın da bulunması… Bizler bilinçsizce tüketmeye devam ettikçe bu yığınların büyümesi kaçınılmayacak bir gerçek. Sularda yaşayan, ilkel hücreli bakterilerden tutun da gelişmiş bir canlı olan balinalara kadar dünya üzerinde bulunan her canlı besin zincirinin bir üyesidir. Biz de bu zincirin en üst noktasında bulunmaktayız. Bahsi geçen atıkları besin sanarak yemeye çalışan balıkları ve zincirde bulunan diğer canlıları bir düşünelim. Besin döngüsüne nasıl bir zarar verdiğimizin farkında mıyız? Zincire dahil olan bizler için bir akşam yemeğinde yiyeceğimiz balığın içinden çıkabilecek naylon parçalarına karşı hazırlıklı olmalıyız.
Okyanusları devasa çöp yığınlarından kurtarabilmek için çalışmalar yapılıyor. Ancak araştırmalara göre 67 gemiden oluşan bir topluluk yılın her günü bu atıkları temizlese bile atıkların yalnızca yüzde 1’i sulardan arındırılabiliyor. Bu zaman zarfında yeni atıklar üretmeye devam ettiğimizi düşünürsek gezegenimiz için olası felaket senaryoları bilim kurgu filmlerini aratmıyor.
Sergide yer alan ve tüketim alışkanlıklarımızı sorgulattıran eserlerden özellikle ilgimi çeken birkaçından bahsetmek isterim. Charles Avery’nin; yılanbalıklarına benzeyen cam heykelleri bir araya getirerek balık tezgâhlarını canlandırdığı gerçek ölçekli eseri oldukça dikkat çekiciydi. Sanatçı, felsefi söyleme ve sanatsal hayal gücüne verdiği değerle eserinde, insanların hayallerindeki düşkentin simgesi olan adaları düşünerek kurgu bir ada yaratmıştır.
Irkçılığa, köleliğe ve yerinden edilmeye dikkat çeken bir sanatçı olarak Radcliffe Bailey, sergilediği “Nommo” adlı çalışma ile nesiller boyunca yaşanmış sarsıntıları anlama ve aşma yöntemleri üzerine odaklanmıştır. Sanatçı, eserinde Avrupalıların köleleştirmek için kendi kıtalarına götürdükleri Afrikalıları bindirdikleri gemilere ahşap bir tekne ile atıfta bulunmuştur.
Sergide, ilgi odağı olan bir diğer eser ise Yabanıl Atlas Ortaklığı’dır. Dünyanın farklı yerlerinden yüzlerce bilim insanı ve sanatçı bir araya gelerek şu ana kadar yapılan en büyük insan zamanı haritasını oluşturdu. İnsan çağının süreçlerini inceleyen bu harita içinde bulunduğumuz zamana ait fabrikaların, barajların, makinelerin ve çeşitli ürünlerin ne derece ölümcül etkileri olduğunu yansıtarak, geleceğe dair öngörülerde bulunuyor.
Büyükada’nın sergi noktalarından biri olması, sergiler arasında gezerken hızımızı yavaşlatarak farklı bir mekânsal deneyim de sağlıyor. Hale Tenger’in Büyükada Taş Mektep’te yer alan ‘‘Suret, Zuhur, Tezahür’’ adlı çalışması, bahçede size birileri fısıldıyor gibi hissettirdiği için tüylerinizin ürpermesine sebep oluyordu. Mekânda, Tenger’in gerçek olan, iktidar, öz bilgi ve açgözlülük hakkında yazdığı bir şiir seslendiriliyordu, ağaç dile gelmişti: “Görmeden kendimi, olurdum / Bir meyve ağacıydım ben.” Doğayla iç içe olduğunuz bu yeşil alana tarih öncesinde ayna olarak kullanılan volkanik obsidyen taşları yerleştirilmiş. Bu tarih yüklü mekânda içimize dönmemizi sağlamaya çalışan Tenger soruyor: “Yapmadan olabilir misin?”
Bu eserlerin bize hissettirdikleri ve öğrettiklerinden sonra hâlâ biz ve çevremiz diye ayırmaya devam edecek miyiz? Doğa ile aramızdaki yabancılaşmayı yok edip yaşam biçimimizi ve tüketim alışkanlıklarımızı edindiğimiz farkındalığa göre değiştirmeliyiz. Doğayla dost olarak yaşamayı amaç edinerek, bunu günlük hayatımızda uygulamalıyız. Tek kullanımlık plastiklere son verip geri dönüşebilen ürünler kullanmalıyız. Bu mesele sadece hükümetleri ilgilendiren bir konu değildir. Her birey bu sorunlar üzerine düşünmeli ve sorumluluğunun farkında olmalıdır. Toplumsal bir bilinç ile doğaya, bizden olana, onların yaşamlarına saygı duymalıyız. İnsan merkezciliği bir kenara bırakmalı, bitkiler ve hayvanlar üzerindeki egemenliğimizden vazgeçmeli ve bu gezegende hep birlikte yaşadığımızı unutmamalıyız. Bu şuur sayesinde daha mutlu olacağız. Bu serginin bize, dili olmayan doğa yerine seslenerek sözcülük ettiğine ve birçok insanın doğa adına harekete geçmesinde etkili olduğuna inanıyorum. Çok geç olmadan bir şeyleri değiştirmeliyiz. Astrofizikçi Hubert Reeves’in söylediği gibi:
“Doğayla savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz.”
Kaynakça
ŞAHİNLER DEMİR, Seray, (2019.09.15), “Yedinci Kıta Hepimizin Eseri” > Bağlantı 1
ÜZEL, Andaç, (2019.09.13), “Yedinci Kıta’yı Keşfedebilmek” > Bağlantı 2
Haber Merkezi, (2019.09.06), “Yedinci Kıta ve Antroposen” > Bağlantı 3
ÇAPAN, Gülben, (2019.09.13), “Yedinci Kıta” > Bağlantı 4
İstanbul Kültür Sanat Vakfı, “16. İstanbul Bienali Rehberi” > Bağlantı 5
Medyascope, (2019.10.19), “Gözün Gördüğü / Gösterdiği: 16. İstanbul Bienali – Konuklar: Elmas Deniz ve Deniz Aktaş” > Bağlantı 6
Medyascope, (2019.10.18), “16. İstanbul Bienali: 25 ülke, 56 sanatçı, 220 eser ile Yedinci Kıta” > Bağlantı 7
Medyascope, (2019.09.15), “Flanör (57): Bige Örer ile 16. İstanbul Bienali” > Bağlantı 8