1) Bize kendinizden bahseder misiniz? Sizi tanıyabilir miyiz?
Öncelikle tüm okuyuculara merhabalar diliyorum. Ben Ayşe EKŞİ, 1993 yılında İstanbul’da doğdum. Aslen Rizeli bir ailenin 4.çocuğuyum. İlkokuldan sonra yabancı dille eğitim veren özel bir lisede fen alanında eğitimime devam ettim. Akabinde Tekirdağ Çorlu’da bulunan Namık Kemal Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünde eğitimimi tamamladım. Sadece evrenkent [üniversite] mezunu olmak değil bir alanda uzmanlaşmak istediğim için İstanbul Teknik Üniversitesi’nde proje yönetimi alanında yüksek lisansımı[!] yaptım.
Mesleki hayatıma durağan [statik] tasarı [proje] çizmekle başladım. Tasarı çizmek keyifliydi, bir inşaatın ilk adımlarını ve bu adımların önemini görme fırsatım oldu. Uygulama aşamalarında çoğu zaman es geçilen noktaların aslında bir tasarı için ne kadar önemli olduğunu, her es geçilen noktanın işin bütününe verdiği zararı o tasarıyı çizen mühendis olarak her defasında daha da fark ettim ve bunu birlikte çalıştığımız müteahhitlerin de anlaması adına büyük özen gösterdim. Fakat bir süre sonra sadece hesaplama ve çizim yapmanın kendi mesleki gelişimim için yeterli olmadığını fark ettim ve çalışma alanımı değiştirerek kamu taahhüt işleri yapan bir inşaat şirketinde hakediş mühendisi unvanıyla işe başladım. Yaklaşık 8 yıldır aynı şirkette çalışıyorum. Burası benim için çok yönlü bir şirketti. Hakediş yapmak, kamu ihalelerine hazırlanmak, taşeronlarla[!] iş akışını sağlamak, satın alma yapmak, her biri ayrı ayrı beni heyecanlandırdı ve 8 yılın sonunda aynı şirkette proje [!] müdürü unvanıyla işime devam ediyorum. Okuyucular bu bahsettiklerimi kurumsallıktan uzak, birçok işi tek kişinin yaptığı bir yer gibi düşünebilir fakat böyle değil. Tabi ki iyi çalışma arkadaşlarına sahibim ve birlikte iş bölümü yaparak akışın ilerlemesini sağlıyoruz. Herkesin fikirlerini söyleyebilmesini, herkesin fikirlerinin değerli olmasını, farklı alanlarda yer alma olanağı tanınmasını bir fırsat olarak görüyorum.
Yeni mezun çalışma arkadaşlarıma her zaman söylerim. Ne yapmak istediğinize, hangi alanda gelişmek istediğinize iyi karar verin diye ve bunun yolunun tek düze iş yapmamaktan geçtiğine inanırım. Ben şahsiyetim gereği hareketli, özgüvenli, cesaretli, gelişime açık, öğrenmeyi ve bildiğini aktarmayı seven, tek düze yaşam süremeyen bir insanım. Birçok alanda kendimi tartmam gerekiyordu. Bu nedenle sadece çizim yapmak beni yormuştu.
Ayrıca öğrencilik yıllarımda dershanelerde lise öğrencilerine matematik [!] ve geometri dersleri veriyordum. Özel öğrencilerim vardı. Bunun bende bıraktığı mesleki bozulmadan olsa gerek ki çok konuşuyor ve çok anlatıyorum. Bunu şimdi bir kere daha anladım.
2) İnşaat Mühendisi olmaya nasıl karar verdiniz?
Genlerim sayesinde… Bence inşaat mühendisleri hayatın tam ortasında kalan insanlar. Tam anlamıyla bir terazi görevi üstleniyorsun. Zaman, nitelik ve para üçgeninin merkez noktasında olmak büyük emek istiyor. Bunun yanında meslekte insan ilişkileri gerçekten çok önemli. Şantiyede çizimlerden anlamayan, iş güvenliği kurallarını bilmeyen ustalara kırmadan, aşağılamadan, inatlaşmadan doğru iş yaptırmak bir yandan; teknik[!] ayrıntıları bilmeyen iş sahibine iş anlatmak, maliyeti kabul ettirmek diğer yandan…
Ben insani ilişkilere önem veren biriyim. Oyuncuları insan olmayan bir alanda kendimi düşünemezdim. Evet, işimizin çok zor tarafları var ancak sadece bilgisayarda iş yaparak mutlu olamazdım. İçimde yaşayan o küçük esnafı en güzel inşaat mühendisliğinde yaşatacağımı düşündüm ve bu mesleği seçtim. Bir de diğer mühendis arkadaşlarım kızmasın ama biliyorsunuz ki ilk mühendislik inşaat mühendisliğidir. İnsanlık tarihinde kültürlerin[!] varoluşunda da önemli bir yeri vardır.
3) Mesleğinizin iyi ve kötü taraflarını söyler misiniz? Mesleğinizi severek icra edebiliyor musunuz yoksa pişmanlık duyduğunuz oluyor mu?
Mesleğimin iyi yanları, insanların temel ihtiyacı barınma ihtiyacının yanında onların toplumsal yaşamlarını geliştirmek adına da birçok şey yapabiliyorsun. Kendi imzan ile yüzyıllık miraslar bırakabilme fırsatın oluyor. Mesleğimi 0 Rh (-) kana benzetiyorum. Her alana sağladığı bir fayda var ama kendisine kendisinden başka fayda yok.
Kötü tarafları ise mesleki bilgisi olmayan birçok insanla muhatap olmak zorunda kalmak, bununla bitmeyip o kişilere iş kabul ettirmek zorunda kalmak. Bu gerçekten zor, sabır ve hâkimiyet istiyor.
Piyasada çok fazla evrenkent olması sebebi ile çok fazla da mühendis var. En çok da inşaat mühendisi var. Arkadaşlarımızın hepsi bir yerlerde tutunabilme savaşı veriyor. Hepsini anlıyorum ama naçizane tavsiyem şu ki, bizler değerli insanlarız, emek vererek bir yerlere geldik. Kendi değerimizi ilk önce biz belirleyeceğiz. Evet, maddiyat durumları zorlaştırabilir, aileler zorlaştırabilir, sorumlulukların fazladır. Hepsi mümkün ama bu sebeplerin hiçbiri senin değersizleştirilmenin sebebi olamaz. Maalesef inşaat mühendisliği değersizleştiriliyor. Bunu bazen bir usta, bazen üstün, bazen iş sahibi, bazen de toplum yapıyor.
Ben mesleğimi seviyorum. Yaşamımda ve mesleğimde aldığım sorumlulukların farkındayım. Bu sorumluluklara ihanet etmeden teraziyi tutabilmek bana çok keyif veriyor. Az önce değersizleştirmekten bahsettim. Şunu da eklemek istiyorum. Evet, değerimizi koruyacağız ama bunu yaparken çözümcü de olacağız. İnanın vicdani sorumluluk tamamlanınca şantiyede sarı kola[!] içmekte, masa başında Türk kahvenizi içmekte büyük keyif verecek. Pişman değilim Hâkim Bey.
Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bu kadar güzel konuşuyoruz ediyoruz tabi ama şunun da farkındayız ki kimse karşılığını almadan çalışmak istemez. Herkesin hayatta bazı hedefleri var ve bu hedefleri gerçekleştirmenin yolu para kazanmak, hepimiz bunun için çalışıyoruz. Bu sebeple bazen bizlerden çok daha az kafa yorarak ve çok daha iyi çalışma şartlarında iş hayatı sürdüren arkadaşlarımı görünce bir “acaba” demiyor değilim.
4) Mesleğinizi icra ederken örnek aldığınız bir kişi ya da ilham kaynağınız var mı?
Bunun için özellikle şu kişi diyemeyeceğim ama STFA’yı bilir misiniz, bilmiyorum. Sezai Türkeş ve Feyzi Akkaya. Bence ikisi de inşaat mühendisliği için çok değerli. İnşaat alanına gerçekten büyük bir değer ve görüş katmışlardır. Keşke birçok inşaat şirketi onlar gibi kendisini geliştirseydi. Mesleki alanda ilke oluşturabilmiş başka bir şirket tanımıyorum açıkçası. Onları her zaman kendime örnek alırım. Bir de insanın yolda yürürken edindiği tecrübeler ve gelişimi var. En büyük ilham kaynağım daha önce yapmış olduğum hatalarım ve o hatalar karşısında tutumlarımdır. Bilmediğimi nasıl öğrenebilişimin cevabı hep oralardan çıkar karşıma.
5) Genç bir inşaat mühendisi olarak Türkiye’de mimarlık ve inşaat algısını nasıl görüyorsunuz?
Güzel şeyler konuştuk. Sanırım sıra kötü şeylere geldi. Gerçekten çoğu zaman bizim için üzülüyorum. Hele mimarlara daha çok üzülüyorum. Çevremdeki mimarlarla görüşünce hep şu cümleyi duyuyorum. “Teknik[!] ressam değilim ben.” Evet, değilsin. Mimarlık çok değerli. Yapılan bir eser ülkenin iktisadını yerle bir edebilir ya da ülke iktisadına saygı değer ölçüde katkı sağlayabilir ama maalesef ülkemizde bunun değeri yok. Her şey birbirinin aynısı, kimse kimsenin düşüncesini merak etmiyor. İnsanlar geçim derdinde, hakkını savunamıyor. Mahalle arası müteahhitler mühendise, mimara sadece ruhsata imza attırmak için ihtiyaç duyuyor. Bence Türkiye’de şu an genel bir sorun var. İnsanlar hekime de öğretmene de mimara da, mühendise de değer vermiyor. Her şey değersizleştirilmiş durumda.
Yurt dışında çalışan bir arkadaşımla konuşurken bana şunu dedi: “Ayşe Türkiye’de olsaydım şimdiye on kere kovulmuştum.” “Neden?”, diye sordum. İş esnasında çok da önemli olmayan bir durum için bir vinçe [!] ihtiyaç duymuş ve kimseye danışmadan vinçi çağırmış. Saati ciddi maliyet oluşturan bir vinç. Maliyetini öğrenince göreceği tepkilerden tedirgin olmuş ve üstünün yanına giderek durumu izah etmiş. Üstünün tepkisi şu: “Tabi çağıracaksın, bunu herhangi birine sormana gerek yok. Sen mühendissin ve uygun gördüysen tamamdır.”, demiş. Arkadaşım bu olay için Türkiye’de kovulabilirdim, diyor. Bu düşünce birçok şeyi anlatıyor. Değer görmüyoruz. Bir yerler de inşaatlar yapılıyor, açılış tarihleri gerçek yetkiliye sorulmadan karar veriliyor. Acele işe de şeytan karışıyor. Daha ne olabilir ki?
Bu durumlar inşaat mühendisi veya mimar olmak isteyen arkadaşların şevkini kırmasın tabi. Ortamı iyileştirecek ve düzeltecek olan bizleriz. Sonuçta hiç kimse asgari ücretle çalışmayı kabul etmezse işveren asgari ücret teklif edemez. Birlik olmak gerekiyor. Kendi değerimizi belirlememiz gerekiyor.
6) Bildiğiniz gibi deprem bölgesinde yaşıyoruz ve çok yakın bir zamanda ülkemiz büyük bir deprem yaşadı, acı kayıplar verdik. Bir inşaat mühendisi olarak yaşanan can kayıplarının nedenlerini nelere bağlıyorsunuz? Nerede hata yapıyoruz?
Evet, maalesef büyük bir deprem yaşadık. Binlerce insan hayatını kaybetti, binlerce insan da ailesini evini yakınlarını kaybetti. Okuyucular arasında da depremzedeler, yakınlarını kaybetmiş olanlar varsa Allah yardımcıları olsun, ölenlere Allah rahmet eylesin.
“Bunun için neler yapabilirdik?” sorusu beni çoğu zaman sinirlendiriyor. Bilim insanları yıllardır konuşuyor. Hatta biz ülkece depremin o kadar farkındayız ki bunun için vergi bile toplanıyor. Açıkçası başka ülkelerde de toplanıyor mu, bilmiyorum. Can kayıplarının nedenleri çok açık. Biz ders çıkarmayan, her şeyi çok çabuk unutan bir toplumuz. Ana sebep bu. İkincisi bilim insanlarının ve yetkili kişilerin değersizleştirilip siyasete kurban edilmesi. Üçüncüsü yetki sahibi kişilerin sorumluluklarını yerine getirmemesi. Dördüncüsü, “Aman ne olacak ki!” düşüncesinin toplumun her kademesinde var olması. Maddeleri daha çok sıralayabiliriz. Say say bitmez denilir ya tam anlamıyla durum bu.
Japonya deprem konusunda hep örnek gösterilir. Çünkü orada insanlar yaşadıklarından ders çıkardı ve önlemlerini aldılar. Bilimden uzaklaşmadılar. Allah, Tanrı, kader demediler. Bizler ise bunu yapamıyoruz. Binlerce insan ölüyor, dönüp kader diyebilen büyüklerimiz çıkıyor.
Her şeyden önce bu algının değişmesi gerek. Sonuçta görünen köy kılavuz istemez. Görünene önlem almalıyız. En kızdığımda şu ki, Türkiye’de inşaatın önemi ve yeri çok fazla. Bizim bu alanda başarılı olamamamız çok daha acı. Bizim çoktan inşaat alanında dünyaya örnek olmamız gerekirdi fakat biz hâlâ müteahhitleri, ustaları, denetleyenleri konuşuyoruz. Çünkü düzen bir müteahhite kafasına eseni yapabileceği özgürlüğünü tanıyor.
7) Depreme dayanıklı binalar yapmak için ne yapmalıyız? Binaların inşa aşamalarında nelere dikkat etmeliyiz?
Bir yapının hesaplamalarına başlarken ilk aşamada zemin değerleri uygulamaya girilir. Bu ilk adımdır. Zemin değerlerini girmeden kullandığınız uygulama size sonuç vermez. Dolayısıyla anlıyoruz ki doğru yapılmış bir zemin çalışması hepsinden önemlidir. Zemini güçlendirilmemiş bir yapıda istediğin betonu kullan istediğin demiri kullan yine fayda etmez, yine çare bulamazsın.
Zemin sağlamlaştırıldıktan sonra da taviz veremeyeceğimiz başka noktalar vardır. Örneğin evin oturma odasında 1 m2 alan kaybolacak diye sütunu [kolonu] küçük yapamazsın. Sütun kiriş birleşimlerini gerekirse elde çözümleyip donatı yoğunluğunu görebilmek gerekir. Bilgisayarda kullanılan uygulamalar her ne kadar işimizi kolaylaştırsa da kesin sonuçlar çıkartmayabilir. Biz her adımı denetimden geçirmeli ve doğru çözümler oluşturmalıyız. İmar planlaması da benim uzmanlık alanım olmasa da önemli gördüğüm bir aşama. Eğer belirlenen bölgede, zeminden 3 kattan veya 5 kattan fazla yapı yapılamaz deniyorsa buna uymak zorundayız.
Az önce bahsettiğim adımlar tasarı aşamasıydı. Uygulama aşamasında ise ciddi bir düzene ve denetime ihtiyacımız var. Biliyorsunuz ki Türkiye’de mesleki yetkinliği olmayan bir sürü müteahhidimiz var. Ustalarımız depremde dayanımı artırmak için sonradan çıkan çirozu yerleştirmeyi kendisine zül görüp gereksiz olarak nitelendiriyor. Şantiyeler birinin inisiyatifine bırakılmadan dikkatle denetlenmeli. Yapı denetim şirketleri daha birkaç yıldır rastgele atanıyor. Öncesinde müteahhit kendi yapı denetimini seçebiliyordu. Bu da birçok şeye göz yummayı, gizlemeyi kolaylaştırıyordu. Gerçi şuan da şöyle bir durum var. Zeytinburnu’nda yapılacak bir yapıya Maltepe’den yapı denetim şirketi atanıyor. Sık sık gidip gelmiyorlar, az uğruyorlar. Şartlar böyleyken sağlıklı bir denetim nasıl gerçekleşebilir ki?
Bahsettiklerimin hepsinin bir düzen altına alınması gerek ve bahsettiğimiz düzenin de insanların keyfinin yönlendirebileceği bir düzen olmaması gerek. Yaptığımız iş gerçekten önemli, bunu hepimiz gördük ve yaşadık.
İnsanlara da tavsiyem ev alırken kapısının penceresinin güzelliğine vurulmasınlar. Bahçesindeki havuza vurulmasınlar. Öncelikle müteahhidinden teknik çizimleri talep etsinler, araştırsınlar, bir anlayana danışsınlar. Bir mezara milyonlar verilmez.
8) Bir birey depreme karşı nasıl önlemler alabilir? Sizce kendi başımıza yapabileceğimiz bir şeyler var mı?
Az önce söylediğim gibi milyonları harcayıp bir ev satın alırken odaklandığımız şey kapı, pencere, mutfak dolabı, bahçedeki havuz olmamalı. Elbet bunlara da bakacağız ama yaşadıklarımızdan sonra ders almalı ve daha denetleyici, sorgulayıcı olmalıyız. Alacağınız veya oturacağınız evin teknik çizimlerininin incelemesini kendiniz yapamasanız bile bilen birinden destek almak en doğal hakkınız ve yapmanız gereken bir iş.
Şu an deprem sebebi ile bir sürü insan evinin dayanıklılığını denetletmek istiyor. Bu bile bir sorun. Çünkü yaptırmak bir dert yaptırmamak ayrı bir dert. Sağlam değilse ne olacak? Herkesin bununla baş edecek gücü var mı? Maddi ve manevi hepimiz için ciddi bir sorun.
Bu nedenle kendi başımıza yapabileceğimiz kısıtlı. Devletin yapılması gerekeni ve düzeni oluşturması ve biz vatandaşların buna yardımcı olması gerekiyor.
9) Sizde kendini geliştiren ve geliştirmeye devam eden genç bir mühendis olarak ardınızda yetişen meslektaşlarınıza ne öneride bulunursunuz?
Öncelikle yeni yaşıma girdiğimde kendimi biraz yaşlanmış hissediyordum o yüzden beni de genç olarak nitelendirdiğiniz için teşekkür ederim.
Arkadaşlarıma naçizane önerim şu ki, kendi değerinizi kendiniz belirleyin. Bunu yaparken kendi hırsınızın kurbanı olmayın. Yaptığınız her işi ilk önce siz beğenin, siz benimseyin siz rahat olun. O zaman başkalarının eleştirileri sizi rahatsız etmeyecek. Maddiyat önemli fakat her şeyin maddiyat olmadığını bilin. Kendinizi hep geliştirmeye çalışın. Sizden daha tecrübeli insanların bilgilerini sömürmek için çok uğraşın. Maddiyat bir süre sonra kendiliğinden gelecek, emin olun. Hiçbir zaman, ben oldum, demeyin. Tecrübeli tecrübesiz diye ayırt etmeyin ve meslektaşlarınızı küçümsemeden fikirlerine saygı gösterin, inanın faydasını göreceksiniz. Uygulayım bilimine ayak uydurun. Uygulayım bilimi işinizi kolaylaştırmak için var. Çağa ayak uydurun. İnsani ilişkilerinizi geliştirin. Ben yine haddim olmadan çok konuştum sanırım.
Sedef Hanım bana bu fırsatı tanıdığınız için size çok teşekkür ediyorum. Aslında yeni yetişen meslektaşlarıma sizi anlatsam daha doğru olurdu. Büyük bir özveri ile en büyük destekçim olarak benimle çalışmanız, kısa sürede kendinizi geliştirmeniz, kendinizi her alanda denemeniz ve başarabilmeniz, bunların hepsi bir yönetici için çok kıymetli ve değerli özellikler. Tekrardan çok teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar diliyorum.