Günümüzde küresel salgınla birlikte dünyamızın içinde bulunduğu yeni koşullar, hayatımızın pek çok alanında olduğu gibi kültürel[!] alanda da ciddi değişikliklere neden olmuştur. Tüm dünyanın sarsıldığı küresel salgın da hayatımızı şekillendiren değişimlerden biridir. Küresel salgının yarattığı yeni şartlarla beraber, çeşitli kültürel faaliyetlerin sınırlandırılması ve bu faaliyetlere erişimde yaşanan ciddi sıkıntılar, insanları kısıtlayarak yaşamlarını olduğundan farklı bir boyuta taşımıştır. Yeni ve dönüşen kültürel dünyanın etkileri ise; aklımıza, en başta sergileri getirmektedir.
Bir “Müz” Efsanesi
Müzelerin[!] doğuşunun aslında ilk olarak bilimsel bir amaca hizmet etmekten ziyade, sanat uğraşından meydana geldiği bilinmektedir. Efsaneye göre Yunan Tanrısı Zeus, Mnemosyne (Anı) ile dokuz gece birlikte olur. Bu birliktelikten dokuz tane ilham perisi meydana gelir. Bahsedilen dokuz ilham perisine ise Eski Yunan efsanelerinde mousa yani Müzler denir. Müzler, farklı sanat dallarına ilham kaynağı olur. Bunlardan Erato lirik[!] şiirlerin, Kalliope destansı [epik] şiirin ve destanların, Terpsikhore raksın ve koronun[!] ilham perisidir. Müzler’in yaşadığı mekân, Eski Yunanca ’da Mouseion yani “ilham perilerinin yaşadığı yer” veya “bilimler tapınağı” anlamına gelmektedir. Böylece Müzler’in ilhamını saçtığı yer; Latinceye museum, Türkçeye ise müze şeklinde evrilmiştir.
Müze Tarihi’ne Kısa Bir Bakış
Eski Mısır ve Mezopotamya’da[!] değerli eşyaların ve savaşlarda elde edilen ganimetin güç gösterisi olarak sergilendiği bilinse de bu gösterilerin tam anlamıyla sergi olduğunu söylemek mümkün değildir. Tarihte bilinen ilk müzenin Eski Çağ’da kurulan Pinakotheka olduğu söylenmektedir. Müze (Mouseion) kavramı ise ilk olarak Helenistik[!] Dönem’de I.Ptolemaios tarafımdan kurulan İskenderiye Kütüphanesi’ni içerisine alan bilimsel nitelikli merkez için kullanılmıştır. Orta Çağ’da ise kiliseler[!] ve saraylar; çeşitli kutsal eşyalar, kabartmalar, heykeller gibi sanat eşyalarından oluşan derlemlerini [koleksiyon] dönemin bilginleri ile zenginlerine sunmuşlardır. Yeniden doğuşun [Rönesans] etkisiyle, Fransız yazar La de Saint Yenne, 1746 yılında halkın da gezebileceği sergilerin kurulması fikrini ortaya atmıştır. Buna rağmen o dönemlerde, müzelerde sergilenen eserlerle tarih ve toplum arasında bir ilişki kurulmamıştır. Özellikle Fransız İhtilali’nden sonra, müzeler, devletlerin belirli kültür, bilgi ve kimlik aktarımını sağlama görevini üstlenmişlerdir. Günümüzde bilinen müzecilik anlayışı, 19. yüzyılda meydana gelmiştir.
“Genel ve Ulusal Müzeler” şeklinde sınıflandırılan müzelerin içeriği ve işlevi çeşitlilik göstermektedir. Sergiler, özellikle devletlerin birer simgesi haline geldikten sonra, eğitim-öğretim sürecinin de bir parçası olmuştur. Tarihe hayat veren, diğer bir deyişle zihnimizdeki soyut tarihsel olayları somutlaştıran müzeler, zaman ve mekân algımızın gelişmesini sağlamaktadır. Böylelikle kültürel mirasın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır. Çağdaş müzecilik anlayışının gelişmesiyle; özellikle devletler, müzeler aracılığıyla kendilerini diğer ülkelere tanıtmaya başlamıştır. Tüm dünyada, yeni müzeler açılmaya başlamış ve mevcut müzelerin iyileştirilmesi sağlanmıştır. Toplumun her kesimine ulaşmak ve müze ziyaretlerini arttırmak amacıyla sergilere; rehberli geziler, farklı sunu becerileri, dikkat çekici bilgilendirme levhaları, elektronik[!] rehberlik düzenekleri, ziyaretçilere hitap eden geçici sergiler, özel sergi oynatıları, müze içi etkinlikler gibi birçok yenilik eklenmiştir.
Her Daim Ulaşılabilirlik: Sanal Sergiler
Müzelerde gerçekleştirilen yukarıda bahsettiğimiz tüm yenilikler ancak fiziki[!] müze ziyaretleri esnasında deneyimlenebilen yeniliklerdir. İletişimin gelişmesiyle birlikte ise her daim ulaşılabilir müzeler tecrübe edilebilmeye başlanmış, böylece “24 Saat Açık Müze” kavramı ortaya çıkmıştır. Uygulayım biliminin etkisiyle müzelere tek “tık”la ulaşım mümkün hâle gelmiştir. Günümüzde müzelerin sahip olduğu derlemler, tüm dünyanın ortak mirası kabul edildiğinden, etkileşimli sanal müzeler oluşturulmuştur. Böylece, sanal müzeler sayesinde kesintisiz bir kültür ve bilgi akışı sağlanmaya başlanmıştır. Aslında, sanal müzelerin varlığı 20. yüzyılın sonlarına dayanmaktadır. İçinde bulunduğumuz olağanüstü şartlar nedeniyle, günümüzde sanal sergilerin önemi daha da artmıştır. İstenilen sergiye her yerde ve her zaman erişebilmek, kültürel birikime katkı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra ağ sayfası üzerinden yapılan müze ziyaretlerinde ücret ödenmemektedir. Sanal sergi ziyaretinde bedenen yorulma ve kalabalık içinde bunalma gibi olumsuz durumlar söz konusu olmadığı için vakit kaybı da yaşanmamaktadır. Üstelik müze ziyaretinde yakından görülemeyen pek çok ayrıntıyı, eseri veya odayı, sanal müze gezisinde sadece ekranı[!] yakınlaştırarak inceleme imkânı elde etmek mümkündür. Her kesimden, her yaştan insan sanal dünya sayesinde sergilere ücretsiz erişebilmektedir. Sanal müze gezileri sayesinde müze ziyaretleri kolay hale gelmiştir fakat fiziki veya sanal müze gezisinin etkili ve nitelikli olabilmesi için her şeyden önce ziyaretçinin müzede sergilenen eserlere ilgi duyması gerekmektedir. Doğru bir müze gezisi ancak bilinçli bir ziyaretçi ile mümkündür.
Ziyaret edilecek serginin işlevine uygun ön araştırma yapmak, gezilecek müzeyi önceden tanımak ve konumunu bilmek gezi esnasındaki verimliliği arttırmaktadır. Müzede hangi esere ne kadar vakit ayrılacağı, gezi esnasında yaşanılan zaman sıkıntısını gidermekte yardımcı olmaktadır. Sanal müzeler yoluyla, fiziki müze gezisinin ön hazırlığını yapmak da mümkündür.
Sanal sergilerin pek çok olumlu özelliği yanında olumsuz özellikleri de mevcuttur. Sanal ziyaretçiler, en fazla bulundukları mekânı canlı canlı hissetmenin verdiği hazzı alamamaktan yakınmaktadırlar. Bazı müzelerin tamamına ulaşamamak gibi müzenin ağ sayfasından kaynaklanan sıkıntılar da sanal müzelerin olumsuz yanlarına örnek gösterilebilmektedir.
Müzeler doğru bilgiye ulaşmak için en önemli mekânlardan biridir. Çağımızın getirilerinden biri, uygulayım bilimini kullanarak bilgiye en hızlı ve en kolay yoldan ulaşmaktır. Uygulayım biliminin sağladığı imkanlardan sanal müzeler sayesinde hem sınırsız bilgi akışı hem de uluslararası kültür aktarımı sağlanabilmektedir.
Kaynakça
1) YÜCEL, Erdem, “Müze”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDVİA), C. XXXII, İstanbul 2006, s. 240-243.
2) ESTIN Colette, LAPORTE Helene, “Yunan ve Roma Mitolojisi”, (çev. Musa Eran), TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Aralık 2013
3) BOZKUŞ BARLAS, Şeyda, “Kültür ve Sanat İletişimi Çerçevesinde Türkiye’de Sanal Müzelerin Gelişimi”, TheJournal of AcademicSocialScienceStudies, 2014, No: 26, p. 329-344.
4) KURŞUNCU COŞKUN, Merve, “Müzelerde Bilgi Aktarımı ‘Kayseri Selçuklu Müzesi Örneği”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2019
5) acarindex.com (12.05.2021)
(Derginin Altıncı Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)