Hayatımızın birçok yerine acımasız bir gerçek olarak sızan şiddet, en açıklayıcı tanımı ile; bir kitle veya topluluğun, fiziksel ve ahlaki bütünlüğüne, mülkiyetine, kültürel[!] veya simgesel değerlerine karşı herhangi bir birey ya da topluluk tarafından verilen zarar veya ruhsal acı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tanımın aklımızda canlandırdığı görüntüler hemen hemen hepimizde aynıdır. Cinayet, hırsızlık, silahlı saldırı, soygun, tecavüz, soykırım ve sömürgeleştirme gibi aklımıza gelen bazı örnekler suç sayılan şiddet örnekleridir. Bunun yanı sıra birçok ülkede toplumun değerlerinden ve geleneklerinden kaynaklanan, suç sayılmayan şiddet biçimleri de bulunmaktadır. Yoksulluk, eğitimsizlik, yolsuzluk, farklı kültürler arasında sıkışıp kalmak, yabancılaşmak, kendini boşlukta veya değersiz hissetmek gibi insanı yoran zorluklar arttıkça dayanma gücümüz da azalmaktadır. Tüm bunlar insanın içinde öfke birikimine ve sonuçta bu öfkenin şiddete dönüşmesine yol açmaktadır.
Öfkenin kaynağının insanın doğasında olup olmadığı bilim insanları ve düşünürler [filozof] arasında tartışma konusu olarak sürmektedir. Ruh çözümünün [psikanaliz] kurucusu sayılan Avusturyalı ruh bilimci [psikolog] Sigmund Freud, saldırganlığı insan doğasının bir parçası olarak görürken, Freiburg Üniversitesi’nden hekim Joachim Bauer’e göre, şiddetin insanın temel içgüdüleri arasında değerlendirilmemesi gerekir: “Doğal şartlar altında insanlar bir başkasına zarar verecek eylemler yapmaktan kaçınırlar. Ayna sinir hücreleri [nöron] denilen sinir hücreleri sebebiyle insan başkasına verdiği acıyı önce kendisi hisseder.” Yani insan beynindeki ayna sinir hücrelerinin meydana getirdiği düzen, insanı şiddet uygulamaktan alıkoymaktadır. Buna göre insanın büyüdüğü çevre ve yaşadıklarına göre davranışlarının şekillendiğini söylemek daha doğrudur. İnsanın doğasında şiddetin olduğunu söylemek bir anlamda şiddet eylemini meşrulaştırmak anlamına gelmektedir. Çünkü bu görüşe göre şiddeti uygulayan kişinin şiddet eylemini gerçekleştirmesi varoluşundan kaynaklı sayılmaktadır.
Tarihteki ilk katil olduğuna inanılan Kabil, bir kıskançlık uğruna kardeşini öldürürken kendine özgü bazı gerekçeleri bulunmasına rağmen, davranışı kutsal kitaplarda ilk cinayet olarak yer almıştır. Bu davranış sapkın bir davranış olarak gösterilmiş ve yasaklanmıştır. Eski Ahit’in Aramice tefsirlerinde ise iki kardeşin dövüştüğü, daha güçlü olan Habil’in kardeşini yendiği ancak kardeşini öldürmeyerek onun hayatını bağışladığı belirtilmiştir. Buna rağmen Kabil, Habil farkında değilken ona saldırmış ve onu öldürmüştür. Habil’in kavgada üstün gelmesine rağmen, kardeşini öldürmeyerek Tanrının rızası dışına çıkmayı göze almaması bu kaynaklarda, şiddet karşısında olma tanımlamaları ile örnek bir davranış olarak gösterilmektedir.
Tarih öncesi zamanlardan günümüze kadar, çıkar elde edebilmek için her yolu deneyen insanoğlunun uyguladığı şiddet sadece aklımıza gelenlerle sınırlı kalmamaktadır. İnsanoğlu öfkesini kusacak birçok alan bulmuştur ki a bu alanlardan biri de mimarîdir. Turgut Cansever, mimariyi insanın ve toplumun gözle görülen bir yansıması olarak kabul etmektedir. Mimarlık, toplum belleğini oluşturan önemli bir unsurdur. Bu sebeple bir kişiye veya topluluğa zarar vermek isteyen bir insan o kişinin veya topluluğun ürettiği mimari eserlere şiddet uygulama eğilimi göstermektedir. Fikir ayrılıklarından doğan sebeplerle, mimari değerler şiddete maruz kalmaktadır.
Eserlerin maruz kaldığı bu şiddet, sanat tarihinde tasvir kırıcılık hareketi olarak adlandırılmaktadır. Türkçeye, Fransızca kökenli “icône” sözcüğünden geçen ikon[!] veya ikona[!]; Doğu Kilisesi’nde[!] Hz İsa, Hz Meryem, Azizler, Havariler ve kutsal kitaptaki dini hikayelerin duvara ya da ahşaba boyalarla yapılan, simgesel tasvirlerine verilen isimdir. 120 yıllık bir dönemi kapsayan ve büyük tahribatlarla Bizans Tarihi’nin sanatsal gelişimini etkileyen tasvir kırıcılık, dinsel resimlerin ve diğer kutsal anıtların genelde dinsel veya siyasal sebeplerle tahrip edilmesi anlamına gelir. Bu dönemde dinî tasvirlerin yapılması yasaklanmıştır. Tanrı ile yaşadığımız dünya arasında aracılık ettiğine inanılan tasvirlerin Hristiyan[!] dünyasında oldukça önemli bir yeri vardır. Hristiyan çevrelerde tasvir kırıcılık, on emrin ikincisinin, yani oyma yapmayı ve onlara tapmayı yasaklayan emrin yorumlanmasından kaynaklanmıştır. Bu hareket, on emrin bariz bir biçimde yanlış yorumlanmasına dayalıdır. Tasvir Kırıcılık Hareketi, Bizans İmparatorluğu’nun[!] 730-843 yılları arasındaki en önemli siyasi ve dini meselelerindendir. Tasvir Kırıcılık dönemi yalnızca dinî tasvirlerin ortadan kaldırılması değil aynı zamanda devlet-kilise-halk arasındaki ilişkileri de toplumsal ve siyasal açıdan etkileyip dönüştüren bir dönemdir. Hatta Roma Kilisesinin olaylarda taraf olmasıyla Tasvir Kırıcılık Hareketi bir dış sorun hüviyeti de kazanmıştır. Tasvir Kırıcılık döneminde sanatta, betili [figüratif] resim yasaklandığından din dışı tasvirler önem kazanmıştır. Sanatçılar eserlerinde bitkiler ve geometrik[!] şekilleri kullanmışlar ve heykelcilik tamamen yok olmuştur.
Sanat tarihinde ilk kez görülen bu süreç Bizans ile son bulmamaktadır. Günümüzde tasvir düşmanı olan birçok insan hâlâ tarihi yapılara veya imgelere tepki göstermeye devam etmektedir. Yakın zamanda insanlık adına hepimizi utandıran George Floyd’un öldürülmesi birçok ülkede ayaklanmalara neden olmuştur. Siyahi George Floyd, 25 Mayıs 2020 tarihinde beyaz bir polis[!] memuru Derek Chauvin tarafından boynuna, 8 dakika 46 saniye boyunca diziyle bastırılması sebebiyle nefessiz kalarak can vermiştir. İngiltere’de binlerce kişi George Floyd’un ABD’de polis tarafından öldürülmesine ve dünyadaki ırkçılığa karşı gelmek amacıyla sokaklara inmiştir. Londra’daki ayaklanmada, toplumdaki bazı insanları farklı göstermeye ve dışlamaya çalışan ırkçı insanlara karşı olan direnişçiler 17 Yüzyılda yaşamış ve köle tüccarı olarak bilinen Edward Colston’a ait heykeli yıkarak nehre atmıştır. Direnişe katılan insanlar, heykelin devrilmesinin ardından alkışlarla, kutlama yapmışlardır. Edward Colston’ın 80 bin kadın, çocuk ve erkeği Afrika kıtasından Amerika kıtasına köle olarak, kaçırdığı tahmin edilmektedir. Geçmişte de günümüzde de iyi ya da kötü niyetlerle öfkemizi nesnelerden çıkardığımız su götürmez bir gerçektir. George Orwell’in Hayvan Çiftliği adlı eserinde söz ettiği ve kendimize sık sık hatırlatmamız gerektiği gibi: “Şunu da unutmayın ki, insana karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz. Onu alt ettiğimiz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeye kalkmayın.”
İlkel çağlarda hayatta kalmak için savaşan topluluklardan sonra, günümüzde şiddet hâlâ, karşıtına istediğini yaptırmak için varlığını sürdürmektedir. Şiddetin özü hiç değişmemiştir sadece araçlarında değişim yaşanmıştır. Şiddetin ya öznesi ya nesnesiyiz. Sadece kılık değiştirterek şiddeti sıradanlaştırıyoruz. Evler, kentler, tapınaklar yapmak gibi “kutsal” nedenler için yeryüzündeki maddelere şiddet uygulayan, çevrenin ve doğanın davranışını değiştiren sömürgeci insanoğlunun şiddetini görmezden geliyoruz. Bu hayatta başımıza gelen tüm kötülüklerin insanların zorbalığından kaynaklandığı gün gibi aşikar değil mi? Çocukların ağlamadığı, insanların açlıktan ölmediği ve ten renginden ötürü ayrıcalığa maruz kalmadığı, ağaçların kesilmediği, hayvanların öldürülmediği bir güne uyanmamız dileğiyle.
Kaynakça
1) Helier Cheung, “George Floyd’un ölümü ABD’de neden bu kadar büyük bir tepki yarattı?”, BBC News, 10.06.2020,
2) “George Floyd’un ölümü”, Vikipedi, 23.08.2020
3) Prof. Dr. Mehmet AYDIN, “Bizans Kilisesinde İkonoklast (Tasvir Kırıcı) Hareketin Kökenleri”, 12.08.2020
4) JungHye Lee, Yüksek Lisans Tezi, “Bizans Siyasi ve Sosyal Tarihinde Tasvir Kırıcılık: İkonoklazma Dönemi(787- 843)”, 2010, 12.08.2020
5) “Bizans İkonaklasmı”, Vikipedi, 12.08.2020
6) “Habil ve Kabil”, Vikipedi, 12.08.2020
7) Meryem Bulut, “Fiziksel Şiddet Kullanmaya ve İnsan Öldürmeye İlişkin Görüşler”, 12.08.2020
8) Hüseyin Güleç, Mürüvvet Topaloğlu, Demet Ünsal, Merih Altıntaş, “Bir Kısır Döngü Olarak Şiddet Violence as a ViciousCycle”, 12.08.2020
9) Gökcan Bakkaloğlu, “Şiddet İnsanın Doğasında mı Var?”, 08.12.2018, 12.08.2020
10) Büşra Ünal, “Mimari Kirlenmenin Asıl Sebebi Kültürel Kirlenmedir”, 28.07.2018, 14.08.2020
11) Robert Bevan, “The Destruction of Memory: Architecture at War”, 20.06.2007, 24.07.2020
12) Doğu Ergil, “Şiddetin Kültürel Kökenleri”, Bilim ve Teknik Dergisi, Şubat 2001, 12.08.2020
13) Cogito Dergisi, “Şiddet”, 07.08.2020
14) “Şiddet”, Vikipedi, 15.08.2020
15) Metin Bal, “Şiddet ve Felsefe”, 16.08.2020
16) OsobElmi, “Black LivesMatter: Pledgesforchange in Bristol after protest”,14.06.2020, 20.08.2020
17) Sinem Serhatlı, “Şiddet ve Mimarlık”, 08.03.2012, 20.08.2020