“Burası 3. Bant[!] 5. Kanaldan deneme yayınları yapan Ankara Televizyonu,[!]
Bugün 31 Ocak 1968. Bu akşamki deneme yayınlarına başlıyoruz.”
Türkiye’nin ilk kadın televizyon sunucusu Nuran Devres’in tarihi açılışı ile TRT’nin ilk televizyon deneme yayınları başlamıştır. Fakat televizyonun Türkiye’ye ilk gelişi 1952 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans[!] Tekniği[!] Kürsüsü Profesörü[!] Mustafa Santur aracılığı ile gerçekleşmiştir. Mustafa Santur televizyon ile 1938 yılında yaptığı Avrupa gezisi esnasında tanışmış, Televizyonu Türkiye’ye getirmek için ilk adımları ise 1951 yılında atmıştır. Santur, İTÜ Elektrik[!] Bölümcesi[fakülte] Dekanlığı[!] ile görüşmüş, televizyonun Türkiye’ye getirilmesi için destek istemiş ve dekanlıktan talebine olumlu yanıt almıştır. Santur, televizyon yönetimi için düşündüğü Doç. Dr. Adnan Ataman’ın Hollanda’da üç ay süreyle televizyonculuk eğitimi almasını sağlamış ve ikilinin yoğun çabalarıyla İTÜ TV serüveni, 1952’den 1970’e kadar yayın hayatına devam etmiştir. Gerekli araçgereci Philips şirketi sağladığından özel yapı sayılan İTÜ TV’nin 1 Mayıs 1964 TRT yasağı gereğince yayın hayatına son verilmiş ve 1971 yılında vericileri TRT’ye devredilmiştir.
90’lara kadar…
1968’de TRT yayın hayatına başladığında kendisi için “Batılılaşma” ve “Muasır medeniyetler düzeyine ulaşma” anlayışını amaç edinmiştir. Öyle ki 359 sayılı TRT Kuruluş Kanununun hükümleri de bu söylem ile örtüşmektedir. Halkı eğitmek, Batılılaşmak gibi konularda TRT’nin önemli görevler üstleneceği hükümlerde yazılmıştır. Neticede Halkevleri, köy enstitüleri[!] gibi kurumlara yüklenen vazife TRT’ye de eş değer duygularla yüklenmiştir. Yöneticiler de görselliğin büyüsüne kapılan halkı daha kolay etki altına alabileceklerini, istedikleri toplum biçimini böylelikle daha kolay elde edebileceklerini düşünmüşlerdir. Örneğin 80’li yıllarda başlayarak yayın hayatına 90’lı yıllara kadar devam eden “Pazar Konseri”[!] izlencesi, [program] tek kanal[!] döneminde izleyiciye Batı müziğini[!] tanıtmak istemiştir. Batı müziği dinlemeyi sevmeyenlerin maksat ses olsun diyerek kahvaltılarına Batı müziğinin eşlik etmesine izin vermek dışında yapabilecekleri tek hamle ise televizyonu kapatmaktı. Bugün “Pazar Konseri” izlencesi hakkında genel ağ [internet] sayfalarında yorum yapan insanlar; izlence için o dönem “Pazar Kanseri”[!] dediklerini söylemişlerdir. Fakat yapılan yorumlarda Batı müziğinin önde gelen isimlerini de okumak mümkündür. Sonuçta, “Pazar Konseri”ni izleyici sevmemiştir fakat “Pazar Konseri” amacına ulaşmayı başarmıştır.
TRT’ye vatandaşı eğitme görevi fiilen verilmiş ve toplumun kültür[!] düzeyini arttırmak için yayın akışı ile devlete destek vermesi istenmiştir. Beş yıllık kalkınma tasarıları döneminde; üçüncü ve dördüncü beş yıllık kalkınma tasarılarında TRT hakkında “Eğitim ve ulusal bütünlüğün sağlanması konusunda etkili bir araç” ifadesi yer almıştır. Örneğin; 1980 yılında TRT çocuklar ile iletişim kurmak adına Adile Naşit’in sunduğu “Uykudan Önce” isimli çocuk izlencesini ekranlara[!] taşımıştır. Adile Naşit her bölümde hayatın içinden farklı farklı hikayeler anlatarak çocukların kalbine dokunmuş ve çocuklara ileride iyi birer fert olmaları için öğütler vermiştir. Çocuklar için televizyondaki bir diğer eğitici örnek; “Susam Sokağı”dır. Yapılan bir araştırmada “Susam Sokağı”nı izleyen çocukların, izlemeyen yaşıtlarına göre daha akıllıca davrandıkları görülmüştür. Ayrıca “Susam Sokağı” o dönem, televizyon konusunda yasak tanımaz çocukların anne-babaları için de vicdan hafifletici bir görev üstlenmiştir. Çünkü çocuklar televizyondan yeni şeyler öğrenmiş ve çocuklar da “Susam Sokağı”nı sevmiştir. Ustaca hazırlanmış reklamlar ile çocuklar “Susam Sokağı”nın yalnızca eğlence izlencesi olduğunu düşünmüş eğitici özelliğini fark edememiş, böylelikle izlenceyi daha büyük bir ilgi ile takip etmişlerdir. Çocukları eğitmek için hazırlanan izlencelerin yanı sıra yetişkinleri farklı farklı ilgi alanlarında bilgilendirmek için TRT 2, TRT 3 ve TRT 4 kurulmuştur. TRT GAP ile dönüşümlü yayın yapan TRT 2’nin amacı ise kültür ağırlıklı izlencelerle izleyiciye coğrafi bilgiler vermektir. Kanalın en bilindik izlencesi “Bu Toprağın Sesi”dir. İzlence; “Türkiye’de ne nerede yetişir, Türkiye’de çiftçinin durumu nedir?” gibi sorulara cevap verirken izleyiciye basit düzeyde çiftçilik eğitimi verilmek istenmiştir. Türkiye’de okuma yazma bilme oranı, gelir dağılımı eşitsizliği gibi etkenler göz önüne alındığında televizyonun eğitim ve kültür aracı konumunda bulunması oldukça faydalı gözükmektedir. Böylelikle yöneticiler için halk ile iletişim kurmak ve istenilen muasır medeniyetler düzeyine ulaşmak daha kolay hale gelecektir. Fakat Türkiye’deki eğitim sorununu çözmek, televizyon yayın akışına faydalı izlenceler koymak demek değildir. Öncelikle eğitime verilen değerin arttırılması gerekmektedir.
TRT’nin eğitici yönünü bir yana bırakırsak halkın ve devlet yöneticilerinin televizyona bakış açısı da bir hayli değişiktir. Evlerin başköşesi gitgide televizyona ayrılmış, televizyon için oyalar işlenmiş, kimin evinde televizyon varsa orada toplanılıp suspus olunmuş ve televizyon izlenmiştir. Devlet yöneticileri ise tek kanallı dönemde dahi hükümetin tahrip edildiğini öne sürerek bazı haberlere yasakların getirilmesini talep etmiştir. Örneğin Kenan Evren televizyon izlerken; Aziz Üstel’in sunduğu izlencede bacak bacak üstüne attığını görmüş ve bu davranışı kendine şahsına yapılmış bir hakaret gibi algılamıştır. Aziz Üstel; Evren ile hiç karşılaşmadığını, onun karşısında asla bacak bacak üstüne atmayacağını söylese de Evren’in tutumu nedeniyle Üstel’in işine son verilmiştir. Aziz Üstel daha sonra verdiği bir söyleşide Kenan Evren aracılığı ile işine son verildiğini ifade etmiş ve aynı söyleşide “Kültür ve televizyon hiçbir zaman bağdaşmadı, örtüşemedi, hiçbir zaman yan yana oturmadı. Bilakis kültürsüzlük televizyonla örtüştü” diyerek televizyon hakkındaki görüşlerini de paylaşmıştır.
90’lardan sonra…
1960’lı yılların televizyonu, her vatandaşa aynı hizmeti sunmaktadır. Farklı seçenekler yoktur, televizyon izleyebilen vatandaş sayısı bellidir ve tek kanal döneminin en büyük amacı eğitici içerik üreterek halkın eğitim düzeyini arttırmaktır. Fakat 90’lı yıllardan sonra, özel kanalların açılması ile televizyonların ilk amacı daha çok seyirciye ulaşmak haline gelmiştir. Daha çok seyirciye ulaşmak için de Batı’nın ünlü izlenceleri örnek alınmıştır. 90’lı yılların özel kanallarının ilk izlenceleri Batı’nın kendisi için hazırladığı izlencelerdir. Bu izlencelerin çevirileri yapılarak televizyonda yayımlanmış ve Türk halkı ile buluşturulmuştur.
1990’lı yıllardan sonra televizyonun eğitici özelliği daha çok dizilerde görülmüştür. Çeşitli dizilerde aile bütünlüğü, sevgi, saygı, mahalle kültürü gibi konular işlenmiştir. Örneğin “Bizimkiler” dizisi 1989-2002 yılları arasında yayımlanmış ve aynı binada oturan birbirinden farklı yaşam tarzlarına sahip ailelerin günlük hayatı, ilişkileri, bina yaşantısına bir türlü uyum sağlayamamaları anlatılmıştır. “Süper[!] Baba” 1993-1997 yılları arasında yayımlanmış ve dizi aile ilişkilerini konu edinmiş, dizide bir babanın çocuklarıyla ilişkisi anlatılmıştır. Örnekler mahalle kültürünü anlatan Ekmek Teknesi ve Perihan Abla ile, bir kadının hayat mücadelesini anlatan İkinci Bahar ile her bölümünde dostluğu, birlik olmayı anlatan Çiçek Taksi[!] ile, güldürürken sorgulatan “İnce İnce Yasemince” ile çoğaltılabilir. Anlaşılıyor ki özel kanallar da TRT’nin ilkelerini örnek almış, dizilerinde eğitici içeriğe önem vermişlerdir.
Bugün…
Artık televizyonun en çok izlenen yayın saatlerinde eğlence amaçlı diziler, sohbet izlenceleri vardır. Bir yandan düşününce, insanların işlerinden artan vakitlerinde eğlenme ihtiyaçları yok mu diyebiliriz. Fakat televizyona kapılıp gittiğimizde işlerimizden artakalan zamanın denetimi artık kimin eline geçmiştir? Günümüzde insanların birbirleriyle sağlıklı iletişim kuramadığı, tartışamadıkları, fikir alışverişinde bulunamadıkları oldukça açıktır. Peki, televizyonun doğurduğu kötü sonuçlar nereden kaynaklanmaktadır? Televizyonun verdiği eğitimi vatandaşın alamaması ve aynı zamanda televizyonun ekran bağımlılığını getirerek insanların kendileri için ayırabilecekleri zamanı zapt etmesi kötü sonuçların nedenleri arasındadır. Tüm suç televizyonun mudur, tabii ki hayır. Özdenetimini kaybetmiş ya da kaybetmeye bir hayli hazır insan topluluğu, düşünmekten ve anlamaktan kaçarcasına kendisini yıllar boyu ekrana mahkûm etmiştir, etmeye de devam etmektedir. 90’lardan sonra TRT’nin bilgilendirme, eğitme siyaseti başarısızlığa uğrayarak eğlencenin içinde eriyip gitmiştir.
2000’lerden sonra televizyonda siyasi haberler bile eğlence amacı taşımaya başlamıştır. Günümüzde çekilen askeri diziler vasıtasıyla savaşlar seyirlik oyun haline getirilmiştir. Haberlerin artık haber niteliği zaten kalmamıştır. İlgi çekmek adına yapılan şaklabanlıklar haberciliği küçük düşürmektedir. Her şey gitgide eğlence kültürünün birer ürünü haline gelmektedir ve insan televizyonun kendine sunduklarını yalnızca tüketmektedir. Gunther Andres’in de dediği gibi “İnsan televizyon ürünlerini tüketerek ancak ücretsiz bir ev işçisine dönüşebilir.”
Televizyonun ortaya çıkışındaki temel amaç, toplumun ihtiyaç ve beklentilerini karşılamaktır. Geçmişten günümüze televizyon; amacına hizmet etmekte zorlanmış, anamalcılık [kapitalizm] döneminin getirdiği rekabet ortamında da faydaları bile tartışılır hale gelmiştir. Yayın denetimini elinde tutan insanların düşünce yapıları, toplumun televizyon tarafından nasıl etkileneceğini de belirler durumdadır. Bu nedenle televizyonun temel amaçlarına hizmet etmeye devam edebilmesi için izlence yapımcılarına büyük görev düşmektedir. Her şeyden önce tarafsız olunabilmeli ve toplumsal teamülleri göz önünde bulundurarak hareket etmelilerdir. Diğer bir görev ise devlete düşmektedir. Devlet “zihin sağlığı yerinde bireyler” yetiştirmek ile yükümlüdür. Fakat televizyondaki izlenceler insanların ruh sağlığını bozabilecek durumdadır. Devletin yayın denetimi konusunda şeffaf davranması ve adaletli olması beklenmelidir. İzlence yapımcılarının ve devlet denetiminin yanı sıra vatandaşın da bilinçli olması gereklidir. Vatandaş televizyondaki zararlı ürünleri tüketmekten kaçınmalı ve vatandaşın televizyonda yayımlanan kötü içerikli ürünleri şikâyet etme hakkından haberi olmalıdır. Herkes ortak bir sorumluluk üstlenmelidir, sorumluluk üstlenmediğimiz takdirde bireylerin tepkileri tek başına yeterli olmayacaktır.
(Ekranda askerler belirir) tören adımı marş[!] marş. Kıta dur, sola dön (…) selam dur. –Korkmaaa Sönmeeeez… Kapanış.*
*Tek kanal döneminde televizyon 24 saat yayın yapmadığı için açılış ve kapanış saatleri İstiklal Marşı ile yapılır.
(Derginin Sekizinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)