Resimleri, levhaları, [tablo] sanatı ve müziği[!] sever misiniz? Ya da sanatın insanlığın her döneminde hüküm sürdüğünü düşünür müsünüz? Eğer bu sorulara cevabınız “evet” ise sizlerle beraber sanata, edebiyata ve müziğe doyacağımız bir yolculuğa çıkabiliriz. Yolculuğumuzda bize günümüzden epey uzak bir zamanda yaşayan Osmanlı halifesi Abdülmecid Efendi eşlik edecek. Abdülmecid Efendi 29 Mayıs 1868 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir ve son Osmanlı halifesidir. Sanat yolculuğunda bize eşlik etmesinin sebebi ise, yaşadığı dönemin kültür[!] ve edebiyat anlayışına karşı özgün ve ileri görüşlü olmasıdır. Küçük yaşlarından itibaren Fransızca dersleri alması, piyano[!] ve çeşitli müzik aletlerini çalması, avcılık ve güreş gibi çeşitli spor[!] dallarıyla ilgilenmesi ilerleyen yaşlarında ince bir sanat zevkinin oluşmasına katkı sağlamıştır.
Abdülmecid Efendi Osmanlı Devleti’nin 20.yy’daki çağcıl [modern] sanatçılarından biridir. Dönemin sanat eserlerinde görülen “manzara” geleneğine karşı çıkarak, sarayda yaşayan kadınları resmetmiştir. 76 yıllık yaşamına birçok sanat eseri sığdıran Abdülmecid Efendi’yi daha yakından tanımak ve sanat eserlerini görmek isterseniz Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’ni[!] gezebilirsiniz. “Şehzade’nin Sıra Dışı Dünyası: Abdülmecid Efendi” isimli sergiyi gezdiğiniz zaman onun hayâl ve gerçekliği bir arada buluşturduğu sanat yolculuğuna daha yakından şahitlik edebilirsiniz.
Sergiye gideceksiniz fakat sergiyi gezmeden önce Abdülmecid Efendi ve sanatı hakkında biraz araştırma yapmak istiyorsunuz. Sizler için Abdülmecid Efendi üzerine kıymetli çalışmalar yapmış Marmara Üniversitesi[!] hocalarından Prof. Dr. Ali Satan ile küçük bir söyleşi gerçekleştirdik. Bizi kırmayıp söyleşi teklifimizi kabul ettiği için kendisine teşekkür ediyor, siz değerleri okuyucularımıza keyifli okumalar diliyoruz.
1- Abdülmecid Efendi’ye “Çağcıl Çağın Prensi[!]” deniyor. Sizce kendisine neden böyle bir yakıştırma yapılmıştır? Siz bu tanıma katılıyor musunuz?
Abdülmecid Efendi, Meşrutiyet Devri’nde şehzadelik ve veliahtlık yapmıştır. O dönemin getirdiği hürriyet havasından olabildiğince faydalanıp kendine saray dışında da faaliyet alanları bulabildiği için de kendisine Meşrutiyet Prensi denmiştir. Halkla yakın ilişkiler kurduğu için veya zaman zaman kendi alışverişlerini bizzat yapması gibi alışkanlıklarından dolayı Demokrat[!] Prens yakıştırması da yapılmıştır. Benim kanaatime göre de Abdülmecid Efendi’nin kamuoyuna verdiği izlenim bu tanımları karşılar niteliktedir.
2- Osmanlı devlet erkânının sanatla ilgilendiğini biliyoruz. Peki Abdülmecid Efendi’nin yaşadığı zamana ve şartlara bakıldığında sanatla bu kadar ilgili olmasını nasıl açıklayabiliriz?
Hem Osmanlı erkanı hem Osmanlı hanedanı sanatla yakından ilgilenmeyi gelenek haline getirmiştir. Yani hem bir veya birkaç sanatla bizzat uğraşıyorlar hem de sanatı ve sanatçıyı himaye ederek kültür ve sanat hayatının gelişmesine katkı sunuyorlar. Abdülmecid Efendi’yi de bu geleneğin bir devamı olarak görüyorum. Ancak Abdülmecid Efendi’nin sanata karşı yeteneği çok küçük yaşta keşfedilmiş ve başta resim sanatı olmak üzere birçok alanda ciddi eğitim almıştır. Yani Abdülmecid Efendi şehzade olduğu gibi devrinin önemli bir sanatkarıdır da aynı zamanda.
3-Abdülmecid Efendi’nin Haremde Beethoven, Avluda Kadınlar, Haremde Goethe gibi sanat eserlerinde özgür bir ruh yansıttığını görüyoruz. Toplum ve yöneticiler tarafından tepki alacağını bilse de eserlerinde özgürlüğü seçen Abdülmecid Efendi’nin kendinden sonra gelen sanatçıları etkilediğini düşünüyor musunuz?
Dönemin resim anlayışından, tarzından, eğiliminden o da her sanatçı gibi etkilenmiş ve onları, gündemi takip etmiştir. Abdülmecid Efendi’nin resimdeki izlerinin kendinden sonraki ressamları nasıl etkilediği konusu sanat tarihçilerinin özelde ise resim tarihçilerinin cevap verebileceği bir husustur. Ancak Osmanlı Ressamlar Cemiyeti gibi bir oluşumu himayesine alıp her yıl resim sergilerinin açılmasına önayak olması dönemin resim ve sanat camiasına teşvik edici bir katkı sunduğunu çok açık bir biçimde gösteriyor.
4- Abbdülmecid Efendi’nin sanatsal kişiliğinin ortaya çıkmasında edebiyatçılar, ressamlar ve musikişinaslar ile kurduğu arkadaşlık ilişkilerinin etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Abdülmecid Efendi bir sanatçı ama herhangi bir sanatçı değil. Abdülmecid Efendi’nin devrin önemli yazar, şair, ressam ve gazetecileriyle münasebetlerinin önemli bir kısmının da Şehzadeliğin getirdiği temsil görevlerinin bir parçası olduğunu unutmamak lazım. Şu yazara veya bu şaire ilgi göstermesinin aynı zamanda devlet adamlığının da gereği olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte Abdülmecid Efendi’nin bir kültürel özgeçmişi henüz yazılmadı. böyle bir özgeçmiş yazabilmemiz için elimizde müthiş bir kaynak var. Abdülmecid Efendi’nin Kütüphanesi… 10 bin kadar kitap, binlerce dergi, gazete, özel derlemler, [koleksiyon] Türkçe, Arapça, Farsça, ama daha çok Fransızca, daha az İngilizce ve Almanca eserlerden müteşekkil bu kütüphane üzerinde yapılacak bir çalışma ile Abdülmecid Efendi’nin kültürel özgeçmişi yazılabilir.
5- Tarihte Abdülmecid Efendi’den başka sanatla özellikle resim sanatıyla bu derece yakından ilgilenen bir halife var mı? Halifelik ile resmin ilişkisini Abdülmecid Efendi üzerinden nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bildiğim kadarıyla yok. Çağcıl batı tarzında bir resim sanatından bahsediyoruz. Eski halifeler farklı sanatlarla iştigal etmişler. Abdülmecid Efendi ressamlığı, Türk çağcıllaşma serüveninin bir devamı niteliğinde ortaya çıkmış. Onun resim yapmasının ciddi bir tepki doğurduğunu, eleştiri aldığını görmüyoruz. Sultan ve Halife II. Abdülhamid, V.Mehmed Reşad ve VI. Mehmed Vahdeddin de onun resim yaptığını gayet iyi biliyorlar fakat eleştirmiyorlardı.
6- Charles Chaplin’in “Mayıs Gülleri” isimli eserinin Abdülmecid Efendi tarafından çoğaltılmasını Türk tarihinin ve sanatının gelişmesi açısından nasıl yorumluyorsunuz?
(Prof. Dr. Ali Satan bu sorumuz hakkında bilgi sahibi olmadığını belirtmiştir.)
7- “Son Halife Abdülmecid Efendi Saltanatsız Hilafet ve Halifesiz Cumhuriyet Günlerinde” isimli kitabınızda Abdülmecid Efendi kütüphanesinin bugün elimizde bulunan önemli bir derlem olduğunu söylüyorsunuz. Sizce neden bu derece önemlidir? Tarih araştırmacılarının bu kütüphaneden yeteri kadar faydalandıklarını düşünüyor musunuz? Tarih araştırmacıları için Abdülmecid Efendi’nin kütüphanesi önemli bir kaynak mıdır?
(Prof. Dr. Ali Satan bu sorumuzu yukarıdaki sorularımıza verdiği cevaplar ile yanıtladığını belirtmiştir.)
8- Abdülmecid Efendi’nin resimlerinin sürekli sergilendiği mekânların önemli bir bölümünün İstanbul’da olduğunu ifade etmişsiniz. İstanbul’da yaşayan insanların bu resimlere gereken ilgiyi gösterdiklerini düşünüyor musunuz?
Ben Bağlarbaşı’ndaki Abdülmecid Efendi Köşkü’nün Abdülmecid Efendi’nin tüm eserlerinin daimî sergilendiği bir müzeye dönüştürülmesini diliyorum. O zaman çok daha fazla ilgiye mazhar olacağını, sanatçı ile sanat eserleri arasında daha yakın ilgi kurabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü eserlerin bir kısmının bu Köşkte resmedildiğini, yapıldığını biliyoruz.
9- Abdülmecid Efendi halife seçildikten sonra İslam Dünyası’nın sergilediği tutumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Halifenin ilim ve irfan sahibi olması İslam Dünyası’nın sanata bakışında değişiklikler meydana getirmiş midir?
Abdülmecid Efendi hem Osmanlı ve Türk tarihi hem de İslam tarihi bakımından Son Halifedir. Her ne kadar kendisinden sonra birtakım kişiler kendilerini halife ilan etmişlerse de İslam Dünyası’ndan hüsn-ü kabul görmemişlerdir. İslam Dünyası’nın önemli bir kısmının kabulüne mazhar olan son kişi Abdülmecid Efendi’dir. Halifelik döneminin kısa sürmesi ve İslam Dünyası’nın içinde bulunduğu işgal ve kargaşalar nedeniyle hilafetinin muhtemel etkilerini tam anlamıyla bilemiyoruz. Bununla birlikte o devrin kimi yazarlarına göre Abdülmecid Efendi’ye imkân ve fırsat verilebilseydi bir İslam yeniden doğuşu [rönesans] yaşanabilirdi.
10- Abdülmecid Efendi’nin Millî Mücadele ile ilişkisi hakkında bize neler anlatabilirsiniz?
Abdülmecid Efendi’nin işgal altındaki İstanbul’da takındığı siyasi tavır ve duruş saraya mal edilen teslimiyetçi yaklaşımdan çok daha farklıdır. Millî Mücadele Hareketi’ni başından beri destekleyen, aleyhine yapılan faaliyetlere itiraz eden, Mücadele lehine İstanbul’da yapılan nümayiş, toplantı ve yardım hareketlerine destek veren bir veliahtdır. Bu yüzden Mustafa Kemal Paşa ve daha birçok kimse tarafından Anadolu’ya davet edilmiştir. Ancak bu davet İtilaf devletlerince fark edildiği için ikametgahı ve kendisi gözetim altına alınarak hareketleri kısıtlanmıştır. Bu yüzden Anadolu’ya bizzat geçememiş ama Anadolu Hareketi’ni desteklemeye devam etmiştir. İstanbul’daki bu milli tavrı nedeniyle kendisi Saltanatın ilga edilmesinden sonra TBMM tarafından Halife seçilmiştir.
(Derginin On Birinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)