Dünyamız, ikinci kuşak bir gezegen olarak, evrenin ilk çağlarındaki karışık ortamdan sıyrılarak diğer gezegenlerle olan yarışını kazanıp güneş düzeneğinin en akıllı yörüngesine yerleştikten sonra bizim yaşamamıza izin verdi. Bu durum dünyamızın şimdiye kadar incelenen bütün gezegenlerden daha zeki ve kıymetli bir gezegen olduğunu kanıtlıyordu. Bununla birlikte insanoğlunun dünyadaki kaynakları kurutmaya başlaması, artan küresel ısınma, çevre bilimsel (ekolojik) düzensizlikler, dünyanın sonunun yaklaştığı söylentisi ve daha birçok acımasız gerçek gün geçtikçe çoğalıyor.
Peki, bir gün bu gezegen bizi daha fazla istemez ve buradan ayrılmak zorunda kalırsak? Bu gerçeğin gelecekte yüzümüze bir tokat gibi çarpacağını düşünen gök bilimciler, son 25 yıldır evreni tarayarak üzerinde yaşam umudu olan bir başka gezegen arıyor. Yaklaşık 400 yıl önce bir düşünür şu soruyu sormuştu: “Gökyüzündeki yıldızlar güneşimize benziyorlarsa onların da gezegenleri olabilir mi?”
Yıldız düzeneklerini ve gezegenleri aramaya öncülük eden bilim insanları, bizim güneş düzeneğimize benzeyen yeni güneş düzenekleri keşfetmeyi amaçlamışlardır. Günümüze kadar keşfedilmiş 3000’den fazla öte gezegen bulunmaktadır. Bulunan gezegenlerin çoğu canlı yaşamının sürdürülebilirliğine elverişli değildir. Fakat bilim insanlarına umut veren ve bilim dünyasını derinden etkileyen gelişmelere de rastlanmaktadır.
Keşfedilen ilk gezegen, evrenin en gizemli cisimlerinden olan bir Atarca Yıldız’ın1 (Pulsar) etrafında dönüyordu. Bu olay bilim insanları için beklenmeyen bir bulguydu. Bir Atarca Yıldız’ın yörüngesi bilim insanlarının gezegen bulmayı düşündükleri en son yerdi. Keşfedilen ilk gezegenin, yörüngesinde döndüğü Atarca Yıldız’ın ‘‘Süpernova’’ 2 patlamasına dayanabilmesi için çok kuvvetli bir yapısının olması gerekirdi. 2011 yılında bilim insanları yaptıkları araştırmalarla gezegenin bilinen en sert madde olan elmasla aynı yapıda olduğunu keşfetti. Keşfedilen devasa büyüklükteki bahsi geçen elmas gezegen bir gün bu Atarca Yıldız tarafından parçalanıp yutulacaktı.
Arayışlarına devam eden bilim insanları 2016 yılında dünyaya benzeyen başka bir gezegen keşfederek bilim çevrelerinde yeniden heyecan yarattılar. Güneşe en yakın yıldızda keşfettikleri bu gezegene “Proxima b” adını verdiler. Bir gezegende suyun sıvı halde bulunabilmesi ve gezegenin uygun ısıda olabilmesi için yıldızı ile arasındaki mesafe çok önemlidir. Keşfedilen bu gezegenin de yıldızına olan uzaklığı olması gerektiği kadardı. Fakat bu gezegen kendi etrafında dönmediği için bir yüzü sürekli kendi yıldızına bakıyordu (kütle çekim kilidi). Bilim insanlarına göre gezegenin yıldızına bakan yüzü çok yüksek sıcaklıktayken bakmayan yüzü ise buzul çağında olacaktır.
İkisinin arasında kalan kısımların yaşam için elverişli olduğu düşünülüyordu.
Sadece samanyolu gök adasında (galaksi) trilyonlarca gezegen vardır ve gezegenlerin ışık kaynağı olmadığı için onları keşfetmek oldukça zordur.Bulunan bu yeni gezegenlerin ırakgörürlere (teleskop) yansıyan hiçbir görüntüsü yoktur. Her gezegen ileri seviye matematiksel yöntemler ile hesaplanarak tespit edilir. Bir gezegeni keşfetmenin genel olarak iki yolu vardır. Birincisi, yıldızı ile gezegen arasındaki kütle çekimini tespit etmek; ikincisi ise yıldızının yaydığı ışık tayfını incelemektir.
Kepler Irakgörürü
Kepler ırakgörürü, 2011 ve 2013 yılları arasında incelenen binlerce yıldızın birinden tuhaf veriler almaya başlamıştır. Bu yıldıza onu inceleyen bilim insanının adı verilerek “Tabby’nin yıldızı” denilmiştir. Sıradan bir yıldız incelenirken önünden bir gezegen geçerse bu gezegen yıldızın ışığını çok cüzi bir miktarda azaltır. Bilim insanları da böylece gezegeni tespit etmiş olur. Tabby’nin yıldızında ise gezegenin, ışığı yüzde yirmi oranında engellediği ve bunun belirli aralıklar olmadan rastgele gerçekleştiğini gözlemlemişlerdir. Bu olayı, erke (enerji) yetersizliği yaşayan ileri seviye bir medeniyetin, bir gezegeni parçalayıp onu devasa bir güneş levhası (Dyson küresi) haline getirmesi ve çevrelerindeki yıldızların erkelerini doğrudan kullanmaya başlamaları olarak yorumlamışlardır.
Peki, bizim Kepler ile keşfettiğimiz tam olarak bu muydu? Dünya dışı varlıkları incelemek için gözlemevlerinin ırakgörür ve uydularını Tabby’e çeviren bilim insanları yaptıkları araştırmalar sonucunda herhangi bir bulguya rastlayamadı. Bazı bilim insanları Tabby’nin çevresinde kuyruklu yıldızlar olduğunu açıkladığı halde bu kuram devam etmektedir.
James Webb Irakgörürü
Bahsettiğimiz gezegenler bu koca kâinatta bilim insanlarının incelediği gezegenlerden sadece birkaçıydı. Yıllardır devam etmekte olan bu araştırmalara rağmen dünyamızın bir eşine daha henüz rastlanmadı. Fakat 2021 yılına ertelenen James Webb ırakgörürü ile hemen hemen evrenin her noktasını gözlemleme ve inceleme imkânımız olacak. Bu denli güçlü bir ırakgörür ile evrenin herhangi bir noktasında başka bir medeniyet ile karşılaşmamız an meselesi. Bilimin son yüzyıldaki akıl almaz gelişimi, uzay ve kuantum fiziğinde emin adımlar atılması adeta bize imkânsız kavramının olmadığını kanıtlıyor. Stephen Hawking’in söylediği gibi: “Yaşam ne kadar kötü gözükürse gözüksün, her zaman yapabileceğiniz bir şeyler vardır. Mutlaka başarabileceğiniz bir şeyler vardır. Yaşamın olduğu yerde, umut da vardır.”
”Gezegenine sahip çıkmayan insanoğlu şimdilik yaşayabileceği başka bir gezegen olmadığı gerçeğini aklından çıkartmamalı! Açık bir havada, gece başınızı kaldırıp yıldızlara baktığınızda kendinizi yalnız hissetmiyorsanız, bunun sebebi imkânsız diye bir şeyin olmadığı ve içinizde taşıdığınız umuttur.
1- Atarca yıldızı, kalp atışları gibi muntazam ritimlerle radyo dalgaları gönderen nötron yıldızlarıdır.
2- Süpernova, enerjisi biten büyük yıldızların şiddetle patlaması durumuna verilen addır.