Sevgili okuyucu, bir simgeler arası kitap okuma etkinliği ile yeniden karşınızdayız. “Tarih ve Düşünce Topluluğu”muzun kitap tahlili karalamalarının da yardımıyla ortaya konulan bu metinde incelenen eser Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinin ilk kitabıdır. Kitabımızın adı Ölmeye Yatmak’tır. Ne var ki, bahsi geçen eseri kısacık bir yazıda büsbütün ele almak pek mümkün olamayacağından yalnızca başkahraman Aysel ve onun ölüme yatması üzerinde durulacaktır. Sırasıyla cevaplandırılmaya çalışılacak sorular şunlardır: Aysel ölüme neden yatmıştır, niçin ölüme yatmak için bir oteli[!] tercih etmiştir ve kahramanımız neden giysilerini çıkarmıştır?
Toplumcu-gerçekçi yazar Ağaoğlu, Ölüme Yatmak’ta bir aydın tasvirine girişir. Başkahraman Aysel, bu aydının karşılığıdır. Ancak dönemin yaygın inanışına göre aydına dönüşmek, kadın kimliğinden sıyrılmak anlamına gelmektedir. Zira kadın kimliği bir kalıba konmuştur; kadının erkeksiz var olamayacağı fikri erkek egemen toplumun her zerresinde kendini hissettirmektedir. Öyle ki genç kızların eğitim görmesi, vatanı muasır medeniyetler seviyesine taşımak için değil, müstakbel eşlerine, erkeklere layık olabilmek için gereklidir. Aysel’in nefes aldığı bu fikir ortamı onu zehirlemekte, ona, aydına dönüşebilmek için kadınlığından sıyrılması gerektiğini düşündürtmektedir. Kadın kimliğinden soğuyan başkahramanımız sadece topluma değil ailesine de kendini kabul ettirmekte sorunlar yaşamaktadır. Aysel, elde ettiği, başardığı şeylerin takdir edilmesini, kendisini bir görenin, bir bilenin olmasını istemektedir. Oysa ailesi onun iç çırpınışını fark etmez, onunla ilgilenmemektedir.
Ailesi tarafından görmezden gelinen Aysel, aydına dönüşmenin getirdiği görünmez yükten de mustariptir. İlk bakışta kestirilemeyen aydınlaşma yükünün fark edilmesi için belirli bir eğitim seviyesi sonrasında açığa çıkan bir bilinç hali gereklidir. Çiçeği burnunda aydın, kendi nesline bir üst nesil tarafından emanet edilen mirasın ağırlığını seneler ilerledikçe, benlik bilinci oluşmaya başladıkça daha yakından hisseder. Aysel’e göre, omuzlarındaki yükü kendisi sırtlanmamıştır, bu ağırlığı ona sorgusuz sualsiz emanet etmişlerdir. Dolayısıyla başkahramanımız giydiği ateşten gömlekten rahatsızlık duymaya başlamıştır.
Tüm söylenenler göz önüne alındığında Aysel’in ölmeye yatmak istemesinin sebepleri tahmin edilebilir. Ağaoğlu’nun aydını, kendini toplumda bir birey olarak saydıramıyordur. Bunun yanı sıra, kadınlık ve aydınlık arasına sıkışıp kalmıştır. Omuzlarına yüklediği ağırlıktan, görevinden kaçmak, aydın kimliğinden uzaklaşmak, bir çıkar yol bulmak istemektedir. Olayları çözümleyeceği yol ise ölmeye yatacağı otelden geçmektedir.
Peki, ölmeye yattığı yer neden bir otel odasıdır? Denebilir ki otel, geçici bir barınaktır. Zira oraya gelen kimse kendini otele ait hissetmez. Bu tarz bir aidiyet yokluğu, Aysel ve yaşadığı toplum arasındaki ilişkinin bir teşbihi olabilir. Aysel, yalnızlığını, yaşadığı topluma ait olmadığını çoktan beri hissetmekte, benlik bilincine kavuştuğundan beri adeta bir otelde yaşamaktadır. Merakınızı kaçırmamak için otelden ayrılıp ayrılmadığını söylemeyeceğiz ama şu tahmini de yapmadan geçemeyeceğiz: Belki de Aysel’in oteli tercih etmesi, oradan ayrılacağına ve ölmeye yatmaktan vazgeçeceğine dair bir ipucu içermektedir. Çünkü seçtiği yer, kalıcı bir yuva bulma amacı esnasında geçici kalınan bir barınaktır.
Aysel otele gelmiş ve ölmeye yatmıştır. Fakat neden yatmadan önce kıyafetlerini çıkarmıştır? Denebilir ki kahramanımızın kıyafeti, üstlendiği görevleri temsil etmektedir. Kıyafet ve görev bağdaştırmasını kitabın başındaki tiyatro[!] oyununu örnek göstererek desteklemek mümkündür. Aysel’in okul yaşantısını anlatan sayfalarda, ilkokulda gerçekleştirilen tiyatro etkinliğine uzunca yer verilir. Tiyatro oyununda her öğrenciye bir meslek verilmiş, öğrencilere o mesleğin kıyafetleri giydirilmiştir. Anlayacağınız üzere bir görevi üstlenmek, o işin kıyafetini giymekle ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla kıyafetin çıkarılması, verilen görevden sıyrılmak manasına gelmektedir. Aysel ölmeye yatmadan önce giysisini çıkarmış, aydın kimliğinden sıyrılmış, omuzundaki yükü bir kenara bırakmıştır. Acaba Aysel, ateşten gömleği tekrar giyip alevler arasındaki gül bahçesine yeniden dalacak mıdır? Bunun cevabı kitapta saklıdır. Meraklı okurlara duyurulur.
(Derginin Sekizinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)