Çok eski zamanlardan beri her toplumda yaygın olarak görülen nazar inancı, bizde de günlük hayatın içinde varlığını devam ettiriyor. İnsan, doğası gereği bir takım başarısızlıklarını, sakarlıklarını ya da dirim bilimsel[biyolojik] rahatsızlıklarını açıklayan bir sebep arayıp bulamadığında karşılaştığı bu gizemi doğaüstü güçlerin yanı sıra, çeşitli nesnelere veya diğer insanların özelliklerine bağlıyor. Bu sebeplerden biri kabul edilen nazar, sözlükte “bakmak, bakış” anlamına geliyor. İnsan, hayvan ya da eşyaya zarar veren kötü bakış olarak tanımladığımız nazarın geçmişi M.Ö. 4000’e kadar dayanıyor. Araştırmalar sonucunda Sümer, Babil, Roma, Mısır, Grek gibi eski çağ medeniyetlerinde, nazarın kötü etkilerine inanma ve bunlara tedbir alma eğiliminin söz konusu olduğu tespit edilmiştir. Öyle ki eski Yunan ve Romalılarda nazara kıskançlığın sebep olduğu düşünülmüş ve hatta Babil’de ve eski Mısır’da uğursuz gözlerden gelen fenalığı geçirmek için yapılan çeşitli nazarlıklar meşhur olmuştur. Bunlardan biri Horus’un Gözü tılsımı Mısır’daki nazar korucularının içinde en önemli olanıdır. Eski Mısır efsane ve halk hikâyelerine göre güneş ve ay, Şahin Tanrı Horus’un gözlerini temsil ettiğinden, Horus gözlerini açınca ortalığın aydınlanacağına, kapatınca da karanlık olacağına inanılırdı. Böylece Horus Gözü tılsımı, uğur getirmesi ve fayda sağlaması amacıyla hem canlılara hem de ölülere gerdanlık olarak takılırdı. Tıpkı diğer milletler gibi nazara inanan İslam öncesi Arap toplumu ise fenalığı daha da ileri taşıyarak nazarın öldürücü bir unsur olabileceğini bile düşünmüştür. Ee, boşuna dememişler; “Nazar deveyi kazana, insanı mezara sokar.” diye…
Nazarın varlığı halk arasında dini anlamda kabul görse de batıl inançtan ileri gitmemiş durumdadır. Fakat halk arasında mevcut olan inançların geçmişle yani efsane, halk hikâyeleri ve dinle bağlantısını ortaya koymak önem taşıyor. Zira yukarıda bahsettiğimiz gibi nazar inancı, İslamiyet’ten önce de birçok toplumda etkisini göstermiştir. Orta Asya’dan kopup gelen Türklerin, medeniyetlerin beşiği Anadolu’da yerleşmesi de nazar anlayışı konusunda çeşitli kültürel[!] zenginlikler sunmuştur. Gök Tanrı inancının esasını oluşturan doğa; Türklerin hava, su, toprak ve ateşi kutsal kabul etmesine neden olmuş böylece dört temel unsur Türklerin nazar anlayışında önemli bir yer edinmiştir. Örneğin suya dua okunarak veya yakıcı ve yok edici gücüne inanılan ateş ile tütsüleme yapılarak nazar değmesine karşı koruyucu bir güç oluşturulmaya çalışılmaktadır. Eski Türklerde demir, ateş ve suyun kutsallığına dair inanç kurşun dökme yoluyla hastalıkların ve nazarın tedavi edilmesine yol açmıştır. “Kut koyma” olarak adlandırılan kurşun dökme uygulaması esnasında ekmek ve tuzun hayvana atılması ile amaç, hastalık getiren kötü ruhu savuşturmaktır. Şaman inancından kalan bu âdetin kendine has kuralları vardır. Öncelikle nazar değdiğine inanılan kişi ortaya oturtulur, başına bir örtü örtülür. Kurşun eritilirken bir yandan da üzerlik yakılır ve dualar okunur. İşlem sırasında “Üzerlik çatlasın, nazar eden patlasın” söylemleri de eksik edilmez. Nazar değen kişi ile birlikte ev halkı da ateşe atılmış olan üzerliğin tütsüsünün dumanından faydalanır. Eriyen kurşun, içinde su bulunan bir kaba dökülür. Eh bir de o kurşun yorumlanınca, kurşun dökme işlemi sona erer. Kurşun döken kişinin, işlem sırasında “Benim elim değil, Fatma ananın eli” sözüne şahit olabilmekteyiz. Anadolu’da Fatma Ana Eli, bereketi ve şifayı temsil ettiğinden uğur getirdiğine inanılmaktadır. Sadece Türklerde değil, Araplar arasında Hamse Eli, Hindularda Humsa Eli, Musevilerde Hameş Eli ya da Meryem’in Eli olarak bilinmektedir.
Nazar boncuğu kullanmak da yine Türkler arasında çok yaygın bir nazardan korunma yöntemi olarak yer edinmiştir. Nazar boncuğu gözün kötü bakışından korunmak amacıyla göz şeklinde tasarlanmış ve rengini Türklerde Gök Tanrı inancının etkisiyle kutsal olan göğün renginden, rengin koruyuculuğundan almıştır. Türk kültüründe nazar boncuğu takmak dışında, bir takım hayvan kemiklerinin, bağ ve bahçelerin korunmasında; üzerlik ve çörek otu gibi bitkilerin ise yeni doğum yapmış kadınlar ve bebeklerin nazardan korunmasında kullanıldığı bilinmektedir. Bugün halk arasında hâlâ bunlara ek olarak muska takmak, kurşun dökmek yaygın olsa da bu tür uygulamalar İslam dininde yasaklanmıştır. Nitekim Hz. Muhammed’in “Nazardan Allah’a sığınınız.” hadisi bunu açıklar niteliktedir.
Geçmişten günümüze varlığını sürdüren nazar inanışı, günlük hayatımızı etkilemeye devam ediyor. Hatta nazarın sadece haset duygusundan değil, insanda iyi niyet barındıran övünme, imrenme gibi duygular sonucunda da ortaya çıkabileceğini düşünüyoruz. Aşırı sevgi, ilgi ve övgüden de nazar değebileceğinden, artık iltifat etmeye dahi korkar olduk. Böyle olunca da, özellikle küçük çocukları tatlı kelimeler yerine “çirkin”, “pis” gibi kelimelerle seviyoruz. Bununla beraber ağzımızdan “Maşallah”lar eksik olmuyor, tabi arada da “tütütü” sesleriyle tükürme taklidi eklemek gerekiyor. Yine de nazarın en tehlikelisinin, içinde kıskançlık barındıran, tabiri caizse “kem gözden” geldiğine inanılıyor.
Günümüzde nazarı gündelik hayatının bir parçası haline getirerek nazara karşı her türlü koruyucu önlemi alanların yanı sıra nazarı batıl inanç, saçmalık olarak gören bir kesim de mevcut. Fakat bizden duymuş olmayın ama bazı bilim insanları nazar olgusunu insanların gözlerinde bulunan morötesi ve kızılötesi ışınlara bağlıyor. Söz konusu ışınlar hırs, kıskançlık ve haset gibi duygularla karşısındaki kişiye aktarılınca, o kişide tahribata sebep oluyor. Gerçekten de üzerinizde dikkatli bakışların yoğunlaşması sizi rahatsız etmez mi? Yoğun ilgi ve dikkat üzerinizde olduğunda; cesaretinizin kırıldığına, vücudunuzda bir takım değişiklikler meydana geldiğine şahit olmadınız mı? Yani meğer nazar, elektrik[!] akımı yüzünden oluyormuş. Aman biz yine de, Allah nazarlardan korusun, elemtere fiş kem gözlere şiş diyelim de…
Kaynakça
1) KESKİN, Yahya Mustafa, “Türk Toplumunda Nazar Olgusu ve Buna Karşı Geliştirilen Korunma ve Kurtulma Pratikleri: Elazığ Örneği”, Dini Araştırmalar, Eylül-Aralık 2008, XI, s.32, ss.191-214http://www.isam.org.tr/ (15.11.2020)
2) ŞAHİN, Çiğdem, “Nazar-Nazarlıkla İlgili İnanışlar, Uygulamalar ve Bunların Dini-Mitolojik Kökenleri (Gaziantep Yöresi)”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2011. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/ (15.11.2020)
3) ÇALLI, Ayşe, “Anadolu Kültüründe Nazar ve Nazar Objeleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2017, tez.yok.gov.tr (15.11.2020)
KAHRAMAN, Murat, “Türk Mitolojisinde Temel İnançlar (Kozmogoni, Astroloji, Renkler”, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2020, tez.yok.gov.tr (15.11.2020)
4) ÇIBLAK, Nilgün, “Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Bunlara Bağlı Uygulamalar”, Türklük Bilimi Araştırmaları (TÜBAR), 2004, XV, ss.103-125, isam.org.tr (15.11.2020)
(Derginin Dördüncü Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)