Türk siyasi kültüründe[!] kadının yeri ve etkisi denilince akla ilk gelen, saray kadınlarıdır. Özellikle Osmanlı Devleti’nde “harem” diye adlandırılan, padişahın aile hayatı yaşadığı bölüm her zaman merak uyandırmıştır. Padişah mahremiyetinin korunması amacıyla haremin saray dışına kapalı olması ise hareme olan ilginin artmasına neden olmuştur. Bu ilgi ve merak pek çok dizide ve filmde[!] daha çok izlenme amacı güdülerek gerçekle kurgunun harmanlanmasına sebep olmuş, harem kadını algısını hakikatinden farklı bir izlenime büründürmüştür. Sonuçta belgesellerde, kitaplarda, basında saray kadınları dalavereci, menfaatçi ve “kötü kadın” şeklinde yansıtılmıştır. Peki, hakikat gerçekten de böyle midir?
Tarihi olaylar değerlendirilirken ele alınan tarihi olayın döneminin siyasi, iktisadi, coğrafi ve toplumsal koşulları göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde tarihi gerçeklikten uzak pek çok varsayım üretilebilir. Oysa Türk tarihi boyunca kadınlar, tıpkı erkekler gibi her dönemin siyasi ve içtimai meselelerinde sadece devlete hizmet gayesindedirler. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Oğuzlardaki kadın hükümdarlar veya kağanların eşleri yani hatunlar her konuda söz sahibidirler. İslamiyet’te kadının yeri ve konumuyla ilgili çeşitli tartışmalara rağmen İslamiyet’i benimseyen Karahanlı, Harezmşah ve Selçuklu devletlerinin tarihinde dahi devlet siyasetine yön veren pek çok sayıda kadın bulunmaktadır.
İslamiyet Öncesi Türk Siyaset Kültüründe Kadın: Tomris Hatun
“Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İltiriş Kağan’ı, annem İlbilge Hatun’u göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır.” Bilge Kağan/Orhun Abideleri
Eski Türklerde kadınların toplumsal alanda olduğu kadar siyasi ve askeri alandaki gücü de mühimdir. Kültür aktarımı sağlayan destanlara göre kadının temel iki özelliği “annelik” ve “kahramanlık”tır. Örneğin, Dede Korkut destanında bahsedilen Banı Çiçek, Selcen Hatun kahramanlıklarıyla bilinmektedir. Özellikle Oğuznameler’de kadının devlet yönetiminde etkisi açıkça görülür. Mama Hatun, Bal Hatun, Bayur Hatun, Gever Hatun bu bağlamda verilebilecek diğer örneklerdendir. Nitekim devlet yöneticiliğinde yönetim, hatun ve hakanın ortak sorumluluğundadır. Törenlerde ve kurultayda hatun, mutlaka hakanın yanında bulunmaktadır. Orhun Kitabelerinde Bilge Kağan’ın, babasının ve annesinin birlikte tahta çıktıklarını söylemesi, bu Türk geleneğini doğrular niteliktedir.
Türk siyasi kültüründe, ilk kadın hükümdar, MÖ VI. yüzyılda İskitler’de (Sakalar) tahta çıktığı bilinen Tomris Hatun’dur. Tomris Hatun, oğlunun intikamını almak için ordusunu da yanına katarak Perslerle savaşmıştır. Pers hükümdarı Kirus’u tutsak alan Tomris Hatun’un, Kirus’un başını kestiği ve bir tulumun içine koyarak “Hayatında kan içmeye doymamıştın, şimdi seni kanla doyuruyorum.” dediği efsaneleşmiştir.
Büyük Selçuklu’da Kadın Hâkimiyeti: Altuncan Hatun
İslamiyet’in Türkler arasında yayılışından sonra Türklerde sultanların eşi yani kadın yöneticiler için Terken unvanı kullanılmıştır. İlk Türk-İslam devletlerinden Karahanlılar’da, Terkenlerin kendi divanı ve ordusu vardı. Bu gelenek Selçuklular ve Harezmşahlar devrinde de devam etmiştir. Hatunun emrinde küçük çapta bir idari teşkilat, kendi hazinedarı olan bir hazine, özel vezir ve görevliler bulunurdu. Ayrıca hatunlar hükümdarla birlikte devlet işlerini yakından takip ederdi. Şüphesiz bu durumun en güzel örneklerinden biri Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in, eşi Altuncan Hatun ile devlet meselelerinde sürekli münakaşa etmesidir. Büyük Selçuklu’nun devletleşme sürecindeki siyasi kargaşa, Altuncan Hatun’un mücadeleleri sayesinde giderilmiştir. Tuğrul Bey’e karşı yapılan İbrahim Yınal isyanının devletin ikbalini zedeleyeceğini düşünerek harekete geçen Altuncan Hatun, Oğuz birliklerini toplayarak hükümdara desteğe gitmiştir. Bunun yanı sıra kendi öz oğlu Enüşirvan’ı, Selçuklu tahtına göz koyduğu için eşi Tuğrul Bey’e teslim etmiştir. Duygularını ve şahsi çıkarlarını bir kenara bırakarak sadece devlete hizmet eden Altuncan Hatun, yaptığı fedakârlıklar ve kahramanlıklarla Türk tarihinin önemli önderlerindendir.
Devlet idaresine hâkim kadınlardan biri de Melikşah’ın eşi Terken Hatun’dur. Özellikle vezir Nizamülmülk ile siyasi mücadelesi, taht hâkimiyeti isteği döneme damga vurmuştur. Harezmşahlar devrinde ise hükümdarlık alameti tuğranın, Sultan Tekiş’in eşi Terken Hatun’da bulunması, devlet idaresinin ortak yönetildiğini kanıtlamaktadır. Öyle ki Terken Hatun, “Hüdâvend-i Cihân” yani dünyanın sahibi lakabını almıştır. Büyük Selçuklu’nun yıkılışından sonra tarih sahnesinde ortaya çıkan Anadolu Selçuklularında da kadınlar güçlerini etkin bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir. Ayşe Hatun, Gevher Hatun, Gürcü Hatun gibi isimler devlet idaresinde nüfuz sahibi kadınlardandır.
Osmanlı Siyasetinde “Kadın”
Türk tarihinde İslam öncesi dönemden Osmanlı’ya kadar geçen dönemde hatunların güçlü konumu değişikliğe uğramamıştır. Osmanlı’nın Kuruluş ve Yükselme Dönemi’nde ise devlet yönetimine saray kadınlarının belirli bir müdahalesi olmamıştır. Devletin Duraklama ve Gerileme Dönemi’nde ise kadınların devlet yönetiminde yer alması pek hoş karşılanmamıştır. Osmanlı saray kadınlarının daha önceki Türk devletlerine nazaran devlet idaresindeki söz hakkının azalmasında, dışarıdan gelen ataerkil toplum baskısı ve savaşların sıklığından ötürü devlet yapısında erkek unsurunun öne çıkması gibi etkenler etkili olmuştur. Ayrıca yine aynı dönemde devlet ricali arasında kadının devlet yönetimine karışmasının şehvet düşkünlüğü, menfaat, kendini tatmin etme arzusu gibi sebeplere dayandığı anlayışı boy göstermeye başlamıştır. Oysaki tarih boyunca pek çok devlet yöneticisi erkeğin, iktidarı kendi menfaatleri doğrultusunda kullandığı ve erkek yöneticilerin birbirlerinin arkasından iş çevirerek devletlerini sıkıntılı zamanlar içerisine soktukları bilinmektedir. Buna rağmen günümüzde bile saray kadınları, hanedanın başarısız erkek mensuplarına dahi yakıştırılamayacak kadar çeşitli hakaretlere maruz kalmaktadır.
Osmanlı tarihinde Kadınlar Saltanatı diye adlandırılan dönem, Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan ile başlayıp IV. Mehmed’in eşi Hatice Turhan Sultan’a kadar devam etmiştir. Hürrem Sultan, Nurbanu Sultan, Safiye Sultan, Kösem Sultan, Turhan Sultan, Gülnûş Sultan gibi kadın sultanların, seferde bulunan padişahları İstanbul’daki gelişmelerden haberdar ettiklerini, isyanları bastırmada öncü olduklarını görmekteyiz. Yine Osmanlı Devleti’ne ait pek çok cami, çeşme, han, köprü, aşevi gibi hayır eserleri azımsanmayacak çoğunluğu kadın sultanlar tarafından yaptırılmıştır.
16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınların yönetimdeki söz sahipliği yalnızca Osmanlı’ya mahsus kalmamıştır. Tüm Avrupa’da kadınların etkisi artmış, Osmanlı sultanları, Avrupalı kraliçe[!] veya prensesler[!] ile dış siyasetle ilgili ilişkiler kurmuşlardır. Osmanlı devlet idaresindeki bozulmalar nedeniyle şehzadelerin küçük yaşta tahta çıkmaları, saray kadınlarının yönetimde daha fazla söz sahibi olmasına imkân sağlamıştır. Ancak bu dönemin kadınlar saltanatı diye adlandırılması pek gerçekçi değildir. Nitekim devletin içinde bulunduğu şartlar nedeniyle devlet ricali, kadınların bilgi, yetenek ve tecrübelerine ihtiyaç duyduğundan idari meselelere katılımlarına onay vermek zorunda kalmıştır.
Özetle; kadınlar saltanatı denilince pek çok tarihçinin aktardığı gibi aklımıza “hileyle ele geçirilmiş iktidarlar, devleti çeşitli oyunlarla karışıklığa sürüklemiş kadınlar, padişahın aklını bulandırmış ve devleti duraklama hatta gerileme dönemine itmiş sultanlar” gibi gerçek dışı söylemler gelmemelidir. İyi niyetten uzak bu tür söylemler, dönemin zaten sınırlı olan kadın gücünü dahi olumsuz bir etkenmiş gibi göstererek erkek yönetimindeki başarısızlığı, kadın saltanatına yükleme amacı taşımaktadır. Böylelikle “kadın gücünün sınırlı tutulmasının gerekliliği” vurgulanmaktadır. Oysa bu durumdan anlamamız gereken şey; ataerkil anlayışın bir dönem başarı sağlamasının her dönem başarıyla sonuçlanmayacağı, yetenek ve zekanın cinsiyetle değil kişinin kendisiyle alakalı olduğu ve bu tür becerilerin üstünlüğünün her daim erkeklerde bulunamayacağıdır. Kadın yöneticilerin de en az erkek yöneticiler kadar övülmesi gerekmektedir. (!)
Kaynakça;
1) Fatma ERAY, Emine KOCA, “Oğuzlardan Osmanlıya Türk Kadınınn Konumunun İncelenmesi”, I. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu (ed. Kenan Ziya Taş, Ahmet Kankal), İzmir 2004, ss.771-779
2) TAŞ, Mehmet, “Saray Kadınları’nın Osmanlı Devlet Yönetiminde Çeşitli İşlevleri” İnternational Periodical For The Languages, Litarature and History of Turkish or Turkic Volume 9/10 Fall 2014, ss.1293-1312, Ankara
3) ALIÇ, Samet, “Oğuznamelere Göre Türk Toplumunda Kadının Siyasi ve Askeri Rolleri”, KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, 2016, ss.307-323
4) AKARSU, Emine, “Büyük Selçuklu Devleti’nin Devletleşme Sürecinde Kilit Şahsiyet:Altuncan Hatun”, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, 2019, ss.104-110
5) ÖZMENLİ, Mehmet, “Ortaçağ’da Türklerde Kadın ve Aile”, İnternational Journal of Social Science, Sayı:66, 2018, ss.347-356,
6) TERZİ, Arzu, “Türk Siyaset Kültüründe Kadınların Rolü”, 21.Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, 2012, ss.17-24
7) İPŞİRLİ, Mehmet, “Osmanlı Devleti’nde Harem”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt:16, İstanbul 1997, ss.135-138
(Derginin Yedinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)