İktisat insanı nedir?*
“İktisat insanı”nın Latince karşılığı “Homoeconomicus”tur. “Homo” insan anlamına gelmektedir. İktisatta ise “iktisat insanı”, mevcut şartlar altında kendi çıkarını gözeten kişi gibi tanımlanmakta ve birçok iktisadi örneğe de temel teşkil etmektedir.
İktisat, mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım ve tüketimini inceleyen ve kıt kaynaklar ile sonsuz insan ihtiyaçları arasındaki dağılım sorunuyla da ilgilenen toplumsal bir bilimdir. Geleneksel iktisat kuramında iktisadi kararlar, akılcı davrandığı varsayılan iktisat insanı tarafından verilmektedir fakat iktisadın temel incelemeleri “insan” üzerinedir. Geleneksel iktisat kuramının öne sürdüğü gibi insan yalnızca aklı ile değil aynı zamanda duyguları ile de hareket etmektedir. Bireyin karar verirken yalnızca akılcı ya da faydacı düşündüğünü öne sürmek diğer bütün insani duyguları yok saymakla eş değerdir çünkü insanlar akılcı karar alma birimleri değildir. Bu tutum, geleneksel iktisatçıların, kendi dönemlerinde toplum içerisinde tek tür insan varmış gibi hareket etmelerine yol açmıştır ve öne sürülen çoğu kuramın ileriki yüzyıllarda yenilenme ihtiyacı ortaya çıkmış ya da mevcut kuramlar karşıt görüşleriyle tekrar gündeme gelmiştir.
Geleneksel iktisat kuramında iktisadi kararlar akılcı varsayılan beklentilere göre belirlenmektedir. Akılcı bireylerin, akılcı beklentilerin ve bunlardan türetilen kuramların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı günümüzde iktisatta en çok tartışılan konuların arasında yer almaktadır. İktisatta temel yapı taşı insandır. İnsan davranışları incelendiğinde ise yapılan çalışmalara ruh bilimi de eşlik etmek durumundadır. Çünkü insan duygu sahibi, toplumsal hayat sahibi çevresini etkileyen ve çevresinden etkilenen bir varlıktır. Yeni-eski [neoklasik] iktisat kuramının iktisat biliminde egemen görüş kabul edilmesiyle ruh bilimsel etmenler göz ardı edilmeye başlanmış ve bireyler sadece akılcı kararlar alan varlıklar gibi gösterilerek iktisadi örneklerde yer almışlardır.
Davranışsal İktisada Giden Süreç
Davranışsal İktisadın temelleri Adam Smith’in 1759 yılında yayımladığı “Ahlaki Duygular Kuramı” adlı çalışmasına kadar dayanmaktadır. Smith, eserinde insanı “yalnızca bireysel çıkar dürtüsüyle hareket eden bir varlık” şeklinde ifade etmemiş aynı zamanda, “istediğini diğer insanlarla değişim ilişkilerine girerek elde eden bir varlık” şeklinde tanımlamıştır. Smith’e göre insanların toplum tarafından kabul görmek gibi bir çabası vardır. Smith bireysel davranışları ruh bilimi ile değerlendirerek davranışsal iktisadın temellerini atmıştır. Bilindiği üzere Adam Smith bir geleneksel iktisatçıdır ve geleneksel iktisadi görüşün öncülerindendir. Aynı zamanda bir Ahlak Profesörüdür.[!] Bundan dolayıdır ki geleneksel iktisadın üzerine basa basa vurguladığı insanın bencilliğine Smith’ “Ahlaki Duygular Kuramı” çalışmasında hiç yer vermez.
Smith ile yakın dönemlerde yaşayan özellikle ahlak ve iktisat alanlarındaki çalışmalarıyla ünlenmiş Hollandalı bir düşünür Bernard Mandeville 1714 yılında yayınladığı Arıların Öyküsü veya Kişisel Kötülükler Toplumsal Yararı Sağlar başlıklı eseriyle ruh bilimi ve iktisat arasında önemli bir ilişki kurmuştur. Bu bağlamda düşünürün yaptığı en etkili çalışmalardan biri iş bölümü içerisinde toplum çatısı altında bir arada yaşayan insanları, bir kovan içinde yine iş bölümü çerçevesinde yaşayan arılara benzetmesidir. Mandeville bu eserinde, her insanın bencil davranışlarının bulunduğunu söylemekte ve insanların bu davranışlarını hem doğal hem de erdemli saydığından bahsetmektedir.
19. yüzyıl boyunca dönem iktisatçıları ruh bilimi ve iktisat ilişkisine gönderme yapmaya devam etmiştir fakat 20. yüzyılın başlarına doğru ortaya çıkan yeni-eski Geleneksel İktisat anlayışıyla ruh bilimi ve iktisat ilişkisi ciddi anlamda sorgulanmaya ve reddedilmeye başlanmıştır. Yeni-eski geleneksel İktisat ile toplumsal bilimler arasında yer alan iktisat bilimi yeni bir yöntem arayışına yönelmiş özellikle doğa bilimleri yöntemlerine yönelerek cebir ile iktisat sorunlarını çözmeye çalışmıştır. Bu dönemde yaşanan gelişmeler Sıra dışı devrim kabul edilmiş ve akılcı insan davranışlarına vurgu yapılmıştır. Yeni-eski geleneksel iktisatçılar Akılcı insanların faydalarını en üst düzeye getirmek için tercih yapıp tüketim yaptıklarını, yine akılcı insanların kârlarını en üst düzeye getirmek için üretim yaptıklarını ifade etmişlerdir. Yeni-eski Geleneksel iktisat kuramlarının en üst fayda düzeylerini belirleyebilmek veya faydayı ölçebilmek için yoğun cebir kullanmaya başlaması, zamanla ruh bilimi unsurlarını da iktisada yabancılaştırmıştır.
19. yüzyılda iktisatta ortaya çıkan sorunların çözümünde cebir etkin bir şekilde kullanılmıştır ve böylece bilim dalının adı “siyasal iktisat” yerine “iktisat”a dönüşmeye başlamıştır. Özellikle mantıksal olguculuğun etkisiyle iktisadın somut ve gözlenebilir gerçeklerden hareketle daha cebirsel hale gelmesi diğer toplumsal bilimlerle bulunan iş birliğini bozmaya başlamıştır. Siyasal iktisat daha fazla insani davranış ve iktisat dışı davranışları tahlile katarken, “iktisat” bundan uzaktır. İktisat insanın yalnızca akılcı davrandığını varsayarak hareket etmektedir.
Her ne kadar bu dönemde ruh bilimine kuşkuyla yaklaşılsa da 20. yüzyılda Fisher, Pareto ve Keynes gibi iktisatçılar insan davranışlarının iktisattaki etkisi üzerinde çalışmalar yapmıştır. Özellikle Keynes, mali pazarlarda bile us dışı davranışların etkisine değinmiştir.
Yeni-eski Geleneksel örnekle iktisat toplumsal bilimlerden uzaklaşma eğilimine girmiş olsa da bazı kuramcılara göre iktisat, insan temelli toplumsal bir bilimdir. İnsan davranışlarının karmaşıklığı ve öngörülemezliği nedeniyle cebirin insanı her zaman doğru tahlil etmesi mümkün değildir. Cebirin yetersiz kaldığı bu noktada davranışsal iktisat, insanın iktisat davranışlarının ruhsal unsurlarla incelenmesi gerektiğini vurgulayarak iktisada katkı sağlamıştır. Birçok iktisatçıya göre iktisadın gerçeklerini ve karmaşık yapısını anlayabilmek için cebir dışında farklı araçları da kullanmak gerekmektedir. Özellikle iktisadi davranışları incelerken toplumların kültürel yapılarına da bakılmalıdır. Ruh bilimi, toplum bilimi ve insan bilimi gibi bilimlerden yararlanmak iktisadın topluma daha da yakınlaşmasını sağlayacak ve çözümler üretmesine katkıda bulunacaktır.
***
İnsan davranışlarının altındaki sebepleri açıklayan ruh bilimi, insanın iktisadi davranışlarını açıklamak amacıyla kullanılabilir. İktisat bilimi, geleneksel anlamda bireylerin tercih sepetleri karşısında sabit ve tutarlı olduklarını ve bu tercih sepetleri içerisinden kendi faydalarını arttıracak seçeneği tercih edececeklerini, kısacası her zaman akılcı davrandıklarını ifade etmektedir. Bu yaklaşımın aksine ruh bilimsel araştırmacılar ise bireyin tercihlerinde birtakım farklılıkları gözlemlemektedir çünkü bireyler zaman zaman sorumluluktan kaçmak isteyebilmekte, duygularına karşı aşırı bağlılık gösterebilmekte ve duygularının etkisi altında kalabilmektedir. Bu gibi durumlar, insanı akılcı davranmaktan uzaklaştırmakta ve çoğunlukla kabul ettiğimiz “insan akılcıdır.” yaklaşımını zedelemektedir.
Yeni-eski geleneksel iktisadın savunduğu akılcılığın zamanla etkinliğini kaybetmesi; akılcılık araştırmalarının gerekliliğini ortaya çıkarmış ve böylece us dışıcılığın da iktisadın içinde bulunduğunu savunan davranışsal iktisat, ayrı bir dalla iktisat bilimine kazandırılmıştır. Geleneksel iktisattan günümüze kadar geçen süreçte akılcılık her zaman çok tartışılan bir kavram olmuştur. Tüm iktisat okulları, insan davranışlarını yorumlamaya çalışırken gerek eleştirerek gerekse kabul ederek akılcı insan varsayımını kullanmıştır. Davranışsal iktisadın ise akılcılık varsayımına getirdiği eleştiriler ile ortaya çıktığını belirtmek gerekir fakat akılcı insan yaklaşımına tümden karşı çıktığını söylemek de doğru değildir. Davranışsal iktisadın fayda doruğu, tutarlılık ve akılcılık gibi yeni-eski iktisadın tüm önermelerini yanlışlamaya çalıştığı söylenemez ancak bu kavramlara ciddi eleştiriler getirdiği, kavramların kısıtlarını ortaya çıkardığı ve kavramları deneysel yöntemlerle desteklediği bilinmektedir. Davranışsal iktisat dalı ne akılcılık ile donatılmış insanı ne de us dışıcılığa fazla kapılan insanı savunmuştur. Bir başka deyişle davranışsal iktisat, beşerî duygularla yaşadığımızı ve duyguların etkisinde kaldığımızda kararlarımızın her zaman akılcı olmayacağını söylemektedir.
Davranışsal İktisat, insani duyguları öne çıkarmaya uğraşarak ortaya koyduğu gözlemler ve deneyler sonucu her zaman neden akılcı kararlar alınamadığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalar egemen iktisadi görüşün sorgulanmasına yol açmıştır. Toplumsal bilimler arasındaki yardımlaşma sonucunda bugün geçmişte açıklanamayan bazı iktisadi davranışlar artık daha anlaşılır hale gelmiş ve çözüm imkânı ortaya çıkmıştır.
(Derginin On Üçüncü Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)