Tarih boyunca çeşitli toplumlarda zamanla yönetici zümre ve yönetilen kesimi ayıran, sınıflı bir yapının oluştuğu gözlemlenmiştir. Denebilir ki yönetici kesim meşruiyetini sağlayabilmek; yönetilen kesime mensup muhalefet ise yönetime geçebilmek adına dinî inanışlardan faydalanmışlardır. Eski [antik] Yunan örneğindeki Homeros ve Hesiodos’un Yunan Tanrılarına dair tasvirleri incelendiğinde yöneten ve yönetilenlerin bu tutumları fark edilebilir. Bahsi geçen iki şair eserlerinde, mensup oldukları sınıfın isteklerini, geleceğe ve geçmişe dair görüşlerini ve insanlar arasında yaşanan iktidar savaşını Tanrılar aracılığıyla sunmuştur. Bu yazıda Tanrıların tasviri aracılığıyla sağlanmaya çalışılan meşruiyet, Homeros ve Hesiodos’un kaleme aldıkları dini düzen üzerinden değerlendirilecektir. Öncelikle Homeros’un yozlaşmış Tanrılarına, sonra da Hesiodos’un evrim geçiren Tanrılarına değinilecektir. İki farklı görüşün karşılaştırılmasının ardından sınıfların iktidar mücadelesinin çözümlemesi yapılacaktır.
Herodot’un aktardığına göre Homeros ve Hesiodos, Yunanlılar için bir Tanrılar dizgesi [sistem] kurmuştur. İki şair Tanrıları isimlendirmiş, onların görevlerini ve nüfuz alanlarını belirlemişlerdir. Nüfuz alanlarına bakıldığında, Homeros’un insan biçimci [antropomorfik] Tanrıları, yönetenler sınıfının eylemlerini meşrulaştırmak için kullanılmıştır denebilir. Yönetenler sınıfı, Tanrıları kendilerine benzeterek iktidarlarını sağlamlaştırmış, muhalefetin eleştiregeldiği yolsuzluk, ahlaksızlık gibi konuları böylece savuşturmuştur. Söz gelimi evreni yöneten Tanrılar ahlaksızlık yapıyor, yalan söylüyorlarsa, şehri yönetenler de Tanrıların yolundan gidebilmelidir. Yönetme gücüne muktedir olanlar, Tanrıların eylemlerinin bir benzerini yönettikleri halka karşı uygulama hakkına sahiptir. Eğer muhalefet iktidarı eleştirirse, Tanrıları eleştirmiş olur ki bu hem büyük bir günah hem de bir suçtur. Bu noktada Tanrılara saygısızlık etmekle suçlanan Sokrates’in hazin akıbeti hatırlanmalıdır.
Homeros’un ölümden sonraki hayat düşüncesi ise gölgemsi ve renksizdir. Çünkü ona göre, başka bir hayatın bu dünyadaki hayattan daha renkli, daha güzel olmasının imkânı yoktur. Bunun yanı sıra, Homeros dönemindeki yöneticiler kendi zamanlarından memnundurlar, eski güzel günlere ya da umut dolu geleceğe gitmek gibi bir istekleri yoktur. Zira dönemin mevcut siyasi ve toplumsal durumu, yöneticilerin çıkarları için en uygun ortamı sağlamıştır. Sonuçta Homeros’un dini kurgusu, egemen sınıfın dünya görüşüne göre düzenlenmiş bir yapıdadır.
Öte yandan, alt tabakaya ait kimselerin, Homeros’un Tanrı tasvirinin taraftarı soylularla aynı fikri paylaşmamaları doğaldır. Yönetilen kesimin arzu ettiği adaleti hâkim kılacak Tanrılar, Homeros’tan yaklaşık bir yüzyıl sonra yaşayan Hesiodos’un kaleminden zuhur etmiştir. Malum olduğu üzere, Hesiodos, Homeros’tan daha farklı bir dünya görüşüne sahiptir ve Tanrılara dair tasvirini bu görüşü temel alarak yapar. Hesiodos’un Tanrı tasvirinin farklı olmasının sebebini onun yaşadığı çağa dair düşüncelerinde bulabiliriz.
Bilindiği üzere Hesiodos ve kardeşi arasında bir miras anlaşmazlığı vardır. Konu mahkemeye taşınır ve yargıçlar rüşvet alarak Hesiodos’un aleyhine karar verirler. Yani, şairimiz çağın ahlaksızlığına ilk elden şahitlik etmiştir. Karşımızda mahkeme geçeneklerini [koridor] arşınlamış, rüşvet yiyen hâkimleri bizzat gözlemlemiş halktan bir insan vardır. Bu nedenle Hesiodos yaşadığı çağdan hiç memnun değildir. Geçmişte yaşanan “Altın Çağ”a geri dönmek arzusundadır. Altın çağ ise Hesiodos’un beş aşamalı insan ve evren yaratımı sürecinin ilk basamağını oluşturmaktadır. Buna göre evrenin meydana gelişinden kendi zamanına kadar beş insan kuşağı yaşam sürmüştür. Tanrılar tarafından yaratılan birinci kuşak “Altın Kuşak”tır. Sonrasında gelen ikinci kuşak ise “Gümüş Kuşak”tır. Gümüş Kuşak’tan başlayarak sonraki yaratılanlar niteliksizleşmiş ve daha akılsız olmuşlardır. İkinci kuşağın ardından “Tunç Kuşak” gelir. Dördüncü kuşak ise “Tanrısal Kahramanlar” kuşağıdır. Bu dönemin insanları Homeros’un destanlarına konu olan Tanrıların karşılığıdır. Son sırada ise “Tanrısal Kahramanlar” kuşağını takip eden “Demir Kuşağı” vardır. Demir kuşağındaki insanlar ise Hesiodos’un yaşadığı dönemin insanlarıdır.
Demir Kuşak’ta yaşadığına inanan ve gördüğü haksızlıklardan, adaletsizliklerden şikâyet eden Hesiodos, Tanrıları bu yozlaşmış döneme yeni bir umut getirecek şekilde betimler. Hesiodos’a göre Zeus, karısı Hera’dan gizli saklı yasak aşklar yaşayan soylu bir çapkın değil; daha ziyade, halkının yanında yer alan ve haksızlıklara engel olmak isteyen bir adalet Tanrısıdır. Ayrıca Hesiodos’un şiirinde Homeros’tan farklı olarak kahramanlık, savaşçılık gibi değerler övülmez. Soyluların dünyasına ait olmayan, başka bir dünyadan yankılanan halkın sesleri duyulur. Ter döken insanların, yani halkın dünyasına ait kavramlar yüceltilir.
Toparlarsak, Homeros’un İlyada’sında, sopayla dayak yiyen bir kişi hariç, halktan kimseyle karşılaşılmazken, Hesiodos ezilen kesimden ve dönemin yozlaşmış yöneticilerinden sıkça bahseder. Bu açıdan bakıldığında Hesiodos ve Homeros’un anlattıkları Tanrılar, bir mücadelenin yansımasıdır; ilki yozlaşmış iktidarın alaşağı edilmesi için Tanrıları kullanırken, diğeri soyluların iktidarını sağlamlaştırmak için Yunan dinini kurgular. Anlaşıldığı üzere, Homeros soylu yönetici sınıfın iktidarını sürdürmesi için uğraşırken Hesiodos bu iktidarın devrilmesini istemektedir. Yozlaşan iktidara son verilmesi için ise Hesiodos’un kaleminde Adalet Tanrısı’na dönüşen Zeus halkın yanında yer almaktadır.
(Derginin Sekizinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)