Aristoteles’e göre insan doğuştan siyasi, bir diğer değişle toplumsal bir hayvandır.¹ Toplumsallık, insanın yalnızca iş birliği yapmasından ötürü haiz olduğu bir özellik değildir. Zira doğaya bakıldığında görülebilir ki diğer hayvanlar da iş birliği içinde çalışabilmektedirler. Filozofumuzun[!] Siyaset isimli eserinde yazdığına göre insanı siyasi kılan esas nitelik onun anlamlı konuşma yetisidir. İnsanlar, anlamlı konuşma yetisi sayesinde iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı sezebilir ve bu konularda ortak bir görüşü paylaşabilirler.² Bir aile ya da şehri meydana getiren bu ortak görüşe toplumsal değerler demek mümkündür. Daha önce belirtildiği üzere insan, siyasi bir hayvandır ve toplumsal değerlerin içine doğar. Fakat kimi zaman toplumsal değerleri kabullenmek yerine çeşitli sebeplere dayanarak onları yadsır. Okuduğunuz metinde toplumu ve onun ortak değerlerini yadsıyan görüşlerden Hiççilik [Nihilizm] üzerinde durulacaktır. Hiççilik görüşü, Rus edebiyatından Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar”ı isimli yapıtı ile Türk edebiyatından Adalet Ağaoğlu’nun “Bir Düğün Gecesi” isimli eseri aracılığıyla irdelenecektir. Mezkûr eserlerdeki Hiççi [Nihilist] kahramanların şahsiyetleri incelenecek ve bahsi geçen kahramanların neden tam manasıyla Hiççi olamadıkları araştırılacaktır.
İnsan yığınlarının topluma dönüşebilmesi için dil aracılığıyla üretilen ortak bir görüşe, yani değerlere ihtiyacı vardır. Ne var ki toplumun ortak paydada buluşarak ürettiği değerler kimi zaman bireysel düşünüş ile ulaşılan değerlerden farklılık arz eder. Bu noktada kişi toplumu yadsıyarak, toplumun atadığı değerleri kabul etmeyebilir. Toplumun ortak görüşünü yadsımak ve değerleri kabul etmemek Hiççilik görüşünün amaçları arasındadır. Ne var ki Aristoteles’e göre insan toplumsal bir hayvandır. Toplumu ve onun ortak görüşünü reddeden Hiççi birey aslında içine doğduğu dünyayı reddetmektedir. Bu dünya aile, arkadaş ve iş ilişkileriyle örülü bir sarmaldır. Olası bir toplumsal değer reddi, aile, iş, arkadaşlık bağlarını koparıp insanı yalnızlığa itecektir. Oysa yalnızlık insanın toplumsal doğasıyla çelişmektedir. Bu nedenle değerlerin yadsınması sürecinde Hiççilik görüşü tam manasıyla benimsenmeyebilir. Dolayısıyla Hiççilik görüşünü savunan kimselerin kişisel hayatlarında çelişkiye düşmeleri mümkündür. Bu tarz çelişkilere Babalar ve Oğullar isimli eserin Hiççi kahramanı Bazarov’da ve Bir Düğün Gecesi’nin Hiççi kahramanı Tezel’de rastlamak mümkündür.
Babalar ve Oğullar eserinin başkahramanları Arkadiy ve Bazarov iki yakın arkadaştır ve her ikisi de Hiççilik görüşünü benimsemektedirler. Ne var ki iki arkadaşın görüşleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Arkadiy’e göre “Hiççi bir kişi her şeye eleştirel açıdan yaklaşır ve ne kadar saygın olursa olsun hiçbir kuralı eleştirmeden benimsemez, hiçbir iktidar karşısında eğilmez.”.³ Hiççilik bu tanımıyla makul bir görüştür. Zira ön kabulleri yıkar ve öteden beri sorgusuzca kabul edilen ahlaki iyi ve kötüyü irdeler. Bazarov ise daha uç bir tutum sergileyerek toplumsal ilişkileri ve değerleri yadsır. Lakin toplumun ahlaki değerlerini eleştirmek ve bunları yadsımak aynı anlama gelmemektedir. Eleştiri, düzeltmenin ilk basamağıyken; yadsımak bir şeyden soyutlanmak demektir. Konuya bu açıdan bakıldığında Babalar ve Oğullar kitabının okuyucuya iki tür Hiççilik sunduğu söylenebilir: birisi Arkadiy üzerinden eleştirel bir Hiççilik ve diğeri Bazarov üzerinden değerleri yadsıyan bir Hiççilik.
Kitabın ilerleyen sayfalarında eleştirel bir tavır sergileyen Arkadiy ve toplumu tamamen yadsıyan Bazarov’un arasındaki fark belirginleşir ve açığa çıkar. Bazarov’un tutumu onu yalnızlığa mahkûm etmektedir. Bu yalnızlık ise onun şahsiyetini kabalaştırmaktadır. Örneğin Arkadiy ile aralarında geçen şu konuşmaya göz atalım:
Bazarov: “…senin bu dediğini duysaydı ne çok sevinirdi o budala!” (Arkadiy’in amcasını kasteder)
Arkadiy: “Pavel Petroviç’ten (amcasının adı) nasıl söz ediyorsun böyle?”
Bazarov: “Gerektiği gibi, budala diyorum.”
Arkadiy: “Bu kadarı da dayanılamaz….”
Bazarov: “Vay! … Akrabalık damarın kabardı…”⁴
Yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere toplumsal ilişkileri ve toplumsal değerleri yadsıması kimi zaman Bazarov’un saygısız ve umursamaz tavırlar sergilemesine yol açmaktadır. Bu tavırlar onun insanlarla ilişkisini yıpratmakta ve onu yalnızlığa sürüklemektedir. Bunun yanı sıra her türlü toplumsal ilişkiyi yadsıyan Hiççi Bazarov, kadınlar ile erkekler arasındaki ilişkiyi de reddetmektedir, ta ki bir kadına âşık olana kadar. Görülebildiği gibi, eserde, değerleri reddeden Hiççilik görüşü sekteye uğramıştır. Çünkü insan toplumsal bir hayvandır ve ilişkiler ağından kaçması imkân dahilinde değildir. Bazarov’un savunduğu türden bir Hiççilik ne yazık ki çelişki arz edecektir.
Bir Düğün Gecesi’nin Hiççi kahramanı Tezel, Bazarov’un benimsediği hiççiliğe benzer bir görüştedir. Fakat onun Hiççi hayat görüşündeki çelişkilerin nedenini anlamak için Toplumcu [Sosyalist] görüşten vaz geçişini incelemek gerekir. Çizdiği resimler aracılığıyla işçi sınıfının çektiği zulmü anlatmak isteyen Tezel, Toplumcu kişilerin hakaretine uğrar. Bu kişilere göre Tezel, resimlerinde işçilerin dertlerini anlatmamakta, kendi kent soylu [burjuva] dertlerini yansıtmaktadır. Bu nedenle Tezel gerçek bir Toplumcu atfedilemez. Toplumculuğunun ve eserlerinin sorgulanması Tezel’e bir darbe gibi iner. Bu noktadan sonra Tezel toplumu değil, toplumsuzluğu seçerek Hiççi olmaya karar verir. Artık kahramanımız ne toplumsal değerlere sadık kalacak ne de değerleri sorgulayıp onları değiştirmeye çabalayacaktır. Ne var ki kendini toplumdan soyutlama süreci meşakkatlidir. Tezel’in ağzından dökülen şu cümleye göz atalım: “Meğer Hiççi olmak İştirakçi [Komünist] olmaktan da zormuş… Bir büyük temizlik yapmadan tamam olmayacak bu iş.”⁵
Tezel’in dediği gibi Hiççi hayat görüşünü benimsemek büyük bir temizliği gerektirmektedir. Bahsedilen temizlik tıpkı Bazarov’un yaptığı gibi aile, arkadaş ve iş ilişkilerinin yadsınmasıdır. Fakat toplumsal hayvanın toplumu yadsıması doğasına aykırıdır. Bu nedenle değerleri yadsıyıcı Hiççi anlayışı sürdüren Tezel eylemlerinde ve fikirlerinde çelişkiye düşmektedir. Örneğin Tezel bir annedir ve toplumun ortak görüşüne göre anneler çocuklarına bakmakla sorumludurlar. Fakat Tezel toplumun değerlerini reddeden bir Hiççi’dir. Bu nedenle oğluna şefkat göstermekten kaçınır, yine de çocuğunu düşünmekten kendini alı koyamaz. Hatta bir keresinde duygularına yenilir ve bir anne edasıyla oğlunu okşar. Bir başka çelişki ise Tezel’in ablası ile kurduğu arkadaşlık ilişkisini yadsımaya çalışması ama bunu başaramamasıdır. Zira hem ablasından kaçmaya çalışmakta hem de ona içini dökmek için yanıp tutuşmaktadır. Tezel bu Araf’ta kalma durumunu şu sözlerle açıklar: “Ne gece ne gündüz. İkisi arası bir şey. Benim gibi.”⁶
Son fıkraya [paragraf] geldik işte. Özetlemek gerekirse bu yazının konusu insanın toplumsal doğası ve toplumsal değerleri yadsıyan Hiççilik görüşü arasındaki çatışmadır. Bu çatışma nedeniyle ne Bazarov ne de Tezel hayatlarını tam manasıyla Hiççiliğe göre şekillendirebilmişlerdir. Denebilir ki insan doğası Hiççiliğin gerçekleşmesini engellemektedir. İçine doğduğumuz toplumsal değerlerin izini fikrimizden ve eylemlerimizden bütünüyle silmek mümkün değildir.
1) Aristoteles, “Politika”, Remzi Kitapevi, 1993, s. 9.
2) Aristoteles, a.g.e, s. 10.
3) Turgenyev, “Babalar ve Oğullar”, İş Bankası Kültür Yayınları, 2022, s. 28.
4) Turgenyev, a.g.e, s. 162.
5) AĞAOĞLU, Adalet, “Bir Düğün Gecesi”, 2021 s. 35.
6) AĞAOĞLU, a.g.e, s. 36.
(Derginin On İkinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)