…Boli adımlarını mekiği Nebukadnezar’a doğru yöneltti. Çengelini beline bağladığı Omega bellik [marka] köstekli saatine baktı. Saat dört kırk altıyı gösteriyordu. Her ne kadar uygulayım bilimi [teknoloji] gelişmiş olsa da, Dünya harici neredeyse hiçbir yerde zamanı doğru göstermiyor olsa da bu saatten vazgeçemiyordu. “Anlaşılan gitme vakti gelmiş. Hatta biraz daha oyalanırsam geç kalacağım.” dedi. Boli; dışarıdan görünüşü ile köpeği andıran, elleri ve ayakları hariç vücudunun tamamı kahverengi tüylerle kaplı, mavi gözlü, kulakları omuzlarına değecek kadar uzun, oduncu tarzı gömleği ve önü siperli başlığıyla Nuuh gezegeninin en iyi hafiyesiydi.
Küçük ayakları beklenmedik bir çeviklikle hızlanmaya başladı. Ardı ardına gelen seri adımlar arkasında ufak bir toz bulutu dahi bırakıyordu. Heyecandan mı yoksa yorgunluktan mı bilinmez, Boli’nin kalp atışları hızlanmaya başlamış, siyah burnunun ucunda ise ter damlacıkları oluşmuştu. Önündeki yol sanki hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Adeta kendini bir çelişkinin [paradoks] içindeymiş gibi hissetti. Neyse ki bu tatlı telaşı ona milyonlarca[!] ışık yılını geride bırakırken yoldaşlık eden mekiğinin merdivenine ilk adımını atmasıyla dinmeye başladı. Arkasına döndü ve katettiği mesafeye baktı. Soluk soluğa kalmıştı ancak düşündüğünden daha az yol almıştı. Neyse, sonuçta mekiğine ulaşmıştı. “Zaten senin söylemlerini hiçbir zaman mantıklı bulmamıştım Zeno. Bak! hedefime ulaştım.” diyerek iğneleme yapmayı da ihmal etmedi.
Nebukadnezar süratli bir uzay mekiğiydi. Ayrıca gelişmiş yapay zekası sayesinde her uzay yolcusunun isteyeceği türden kesintisiz sohbet özelliğine sahipti. Kısacası uygulayım biliminin nadide eserlerinden biriydi.
“Şimdi nereye gidiyoruz kaptan?[!]” diye sordu. Kaptan Boli cevaben
“Elimdeki saate göre 1 yıllık döngünün sonuna gelmekteyiz. Kendime ayıracağım o eşsiz güne ulaşmama sayılı saat kaldı. Koordinatlarını[!] 24.62992524742482, 51.26838606398274 olarak ayarla.” diyerek derin düşüncelere dalınacak sohbetin fitilini ateşledi.
“Çölde ne işimiz var kaptan?”
“Çöl deyip geçme sevgili yoldaşım. Eşsiz görüntüsüne hayran kaldığım gün doğumlarının en güzel seyredildiği yerler çöllerdir.”
Nebukadnezar, bir yandan Boli’nin cevabını dinlerken diğer yandan da yola çıkmak için hazırlıklarını tamamlıyordu. Kalkış motorlarını[!] ateşleyerek yerden 150 gıvei (18,75 metre[!]) yükseldi. Zor ve engebeli araziler için özel tasarlanmış mekik ayakları katlanarak yuvalarına oturdular.
“Kalkışa hazırız kaptan. Onayınızı bekliyorum.” diyerek bildirdi. Boli’nin “Kaybedecek bir dakikamız yok. Kalkışa onay veriyorum.” demesiyle koltuğunda sarsılması bir oldu.
“Peki neden Katar? Evrenin ve Dünya’nın pek çok yerinde çöller bulunmakta.”
“Doğrusu bunun cevabını ben de bilmiyorum dostum. Sanırım hayran kaldığım ayrıntı da burada gizli. İnsan ırkı tüm evrende en az anlamlandırabildiğim canlı türü. Kapsamlı bir şekilde anlatmasına rağmen Kütüphaneci’nin Fihristi bile insanların üzerindeki sır perdesini kaldıramıyordu. Ta ki onunla karşılaşana kadar. Hayatım boyunca adımlarımı dahi hesaplayarak atmaya çalıştım. O ise hiç düşünmeden bir yıl sonra Katar’da buluşalım diyerek benimle sözleşti.”
“Neden buluşma için bir yıl beklemek zorundasınız?”
“Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki dostum layık görüldüğüm bu vazife fedakârlık yapmayı gerektiriyor. Ben kendimden feragat etmezsem, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”
“Bir yıllık döngüde kendinize ayırdığınız tek günü onunla geçirmek istiyorsunuz. Peki onu özel kılan nedir?”
“O, benimle insanlık arasındaki bir köprü gibi dostum. İnsanların yaptığı ve çoğu zaman saçma bulduğum şeyleri ancak onun bakış açısı sayesinde anlamlandırabiliyorum.”
Sanki zamanın hızlanmasını sağlayacakmış gibi Boli saatine sık sık bakıyor ve gözlerini yelkovanla eş zamanlı olarak döndürüyordu.
“Ne gariptir…” diye kendi kendine düşünmeye başladı. “Ben burada zamanı hızlandırmak için çabalarken, evrenin bir yerlerinde zamanı yavaşlatmaya hatta geriye almaya çalışan birileri var.” düşünmeye devam ederken aklına saatin kendine hediye edilmeden önceki serüveni geldi. Boli’nin kadim dostu Ebrak, köstekli saati Liman von Sanders isimli bir generalden[!] ölüm döşeğinde iken almış. General ise bu saati çok çetin geçen bir savaşın akabinde bir Türk paşa ile kendi saati karşılığında takas etmiş. Söylenene göre saat sahibini ölümden dahi koruyormuş. Ebrak saati dostu Boli’ye hediye ederken her zaman olduğu gibi “Canlıların ölüm ile burun buruna geldiklerinde ne kadar cömert olduklarını” hatırlatmıştı.
Boli, “Sıçramaya hazırız kaptan.” sesi ile irkildi. “Anlaşılan son saatleri beklemek bütün yılı beklemekten daha zor geçecek. Derin uyku bölmesini hazırla Nebukadnezar. Sıçramayı bensiz gerçekleştireceksin.” Koltuğundan kalktı ve uyku bölmesine doğru yürüdü. Yan yana duran ve lahiti andıran 3 uyku bölmesi vardı. Ortadaki bölmenin içine sırtüstü yattı. Her sıçramadan önce söylediği “Umarım Houston ile aynı kaderi paylaşmayız.” temennisini söylemeyi eksik etmedi. Bölme kapaklarının kapanmasıyla Boli geri sayıma eşlik etmeye başladı. “Derin uykuya ve sıçramaya son: 5, 4, 3, 2, 1…” Duymayacağını bilmesine rağmen Nebukadnezar “İyi uykular kaptan. Benim idareme güvenebilirsiniz.” dedi.
***
“Günaydın kaptan. Gözlerinizi 28 ocağa açıyorsunuz. Şu an Khor Al Adaid sahilinde saat altı. Acele etmenizi tavsiye ederim. Gün doğumunu kaçırmak istemezsiniz.”
“Haklısın dostum.” diyerek Boli yattığı yerden doğruldu. İniş kapağının açılması için komut verdi. Kapağın açılmasıyla birlikte mekiğin içine toz tanecikleri dolmaya başladı. Hızlıca basamaklardan inmesinin ardından kapak kapandı.
Mekiğin üzerine kazıdığı “Hayattan bir parça” yazısı gözüne ilişti. Elini yazının üzerinde gezdirdi. Boli’nin yüzünde bir tebessüm belirmişti. Ufukta belirmeye başlayan güneşin ilk ışıklarıyla parlayan kumların üzerine basarak denizin kıyısına kadar yürüdü. Ayaklarını kıyıya ufak ufak çarpan dalgalara doğru uzattı.
Birkaç dakika öylece oturarak gün doğumunu bekledi. Tam gözlerini kapatmış ve rüzgârın küçük tüylerine esmesiyle oluşan rahatlama hissine kapılmışken ayağına bir şeyin değdiğini hissetti. Gözlerini açtığında bir denizyıldızı ile karşılaştı. Boli, mekiğine “Sevgili dostum, Büyük Felaket’ten beri yaptığımız hatıra toplama işine neden başladığımızı biliyor musun?” diye sordu.
“Üzgünüm kaptan hafıza kayıtlarımda böyle bir bilgi yer almıyor.”
“O zaman senin için kısa bir özet geçeyim. Büyük Felaket’in gerçekleşmesiyle birlikte 24 gezegenindeki herkesin hafıza tüpleri[!] tüm evrene dağıldı. Birkaç dostumun isteği üzerine hatıraların izini sürme görevini üstlendim.”
“24 gezegeninde 24 milyon kişi yaşıyor kaptan. Milyonlar için harcadığınız emek sizin için bir şeyi değiştirecek mi?”
Boli ayağına çarpan denizyıldızını eline aldı ve konuşmasına devam etti. “Az sonra güneş doğacak ve sular çekilecek. Eğer ben burada olmasaydım küçük dostumuz hazin bir son ile yüzleşecekti.” Boli kolunu gerdirdi ve var gücüyle elindeki yıldızı denizin derinliklerine doğru fırlattı. “Bak! Onun için çok şey değişti. Artık yeni bir ömre sahip. Hayatım boyunca hep en büyük hayalimi düşleyip durdum. Bu vazifeyi kabul ettikten sonra fark ettim ki benim en büyük arzum başkalarının hayallerini gerçekleştirmekmiş.” Bu sözlerinin ardından Boli doğan güneşin görkemine kapıldı.
***
Nebukadnezar’ın “Güneş neredeyse batmak üzere. Geleceğinden emin misiniz?” sorusuna verecek hiçbir cevabı olmadığı için Boli sessizce beklemeye, geçmişi düşünmeye ve hatırlamaya devam etti.
***
Akrep ve yelkovanın buluşmasına, gece yarısına çok az zaman kalmıştı. “Biliyor musun dostum?” diyerek söze başladı Boli. “Burada oturup beklemeye başladığım andan beri sanki kafamın içinde açık bırakılmış bir hologram[!] oynatıcı varmışçasına onunla olan tüm hatıralarımın tekrarını izledim. İlk başlarda bana mutluluk veren bu durum saatin ilerlemesiyle birlikte beni rahatsız eden bir hal almaya başladı ve içimde tanımlayamadığım bir his uyandırdı. Adeta tüm hatıralar benim için bir işkenceye dönüştü. Şu an ise bahsettiğim o his sanki kendini imha etti ve içimde doldurulamayacak kadar derin ve kasvetli bir boşluk oluşturdu.”
Saatini eline aldı ve son birkaç dakikasının kaldığını anladı. Üzgün ama emin adımlarla mekiğinin merdivenlerini çıktı. Arkasını döndü ve son kez sahile bakış attı. “İnsanlar diğer canlıları tanımak için hep kurbağayı öldürdüler. Ben ise sohbet etmeyi tercih ettim. Belki de en büyük hatayı burada yaptım.”
Boli yavaş adımlarla koltuğuna yanaştı ve kendini üzerine bıraktı. “Şimdi nereye gidiyoruz kaptan?” diye sordu Nebukadnezar. Boli belirsiz bir yüz ifadesiyle “İlk defa nereye gidebileceğimi bilmiyorum. Dün gece bir rüya gördüm ama şimdi unuttum. Ancak burada daha fazla zaman heba etmek istemediğime eminim.” dedi.
Mekik havalandı ve süratle uzaya doğru ilerlemeye başladı. Dünyanın yörüngesinden çıkarken Boli’nin dudaklarından şu sözler döküldü: “Sanırım bana insan olmanın son dersini verdi. Yüzüstü bırakılmak ve hayal kırıklığına uğramak.”
Saat: 00.01 (Geç kaldın Boli)
(Derginin On Birinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)