Osmanlı Devleti’nin tüm dünyaya hükmettiği yüzyıllarda, dünyadaki tüm Müslümanlar gibi Türkistan Müslümanları da Osmanlı padişahı, halife sultana bağlıydılar. Bu bağlılık nedeniyle Türkistanlı Müslümanlar hacca gitmeden önce halifenin yaşadığı şehri ziyaret etmekte ve halifeden manevi bir izin almaktaydılar. Halifeyi Cuma selamlığında bir defa olsun görebilmek için İstanbul’a gelen hacı adayları, İstanbul’da onlar için bir yerleşke görevi gören tekkelerde kalmaktaydılar. Esasında bu tekkeler, genellikle Türkistan’dan gelen Nakşibendi şeyhleri tarafından kurulmuş ve tasavvuf eğitimi veren dergâhlardı. Tekkeler, hacı adaylarının konaklama merkezi ve tasavvuf erbabının yuvası olma niteliklerinin yanı sıra, Türkistan ile Osmanlı arasındaki iletişimi sağlayan birer elçilik görevi de görmekteydi. Özellikle Sultanahmet’teki Buhara Özbekler Tekkesi, Osmanlı Sarayı tarafından Türkistan Elçiliği vazifesiyle görevlendirilmiş ve böylece tekkeye siyasi bir kimlik de kazandırılmıştır.
Türkistan Tekkeleri, Osmanlı başkentinde Türkistan kültürünün[!] yaşatılmasına da katkıda bulunmuş; müziğiyle,[!] dini inançlarıyla ve ilmiyle Türkistan’ı Osmanlı Devleti’ne taşımıştır. Osmanlı Devleti’nde Türkistan ile Anadolu arasında adeta bir medeniyet köprüsü kuran tekkelerin birkaçının dini ve tasavvufi özellikleri dışındaki niteliklerine göz gezdireceğiz. İstanbul’da yaşayan, yaşadığını iddia edenlerin okumakla yetinmemelerini; tekkelerin, camilerin mimari yapılarını görmelerini tavsiye ediyoruz. Yazımızı okuyan herkesin tekkelerin kurulduğu yerlerdeki Türkistan tekkelerinin hoş manzaralarını görmelerini, huzur verici havalarını teneffüs etmelerini dileriz.
Üsküdar Özbekler Tekkesi
1752 – 1753 yıllarında Maraş valisi Abdullah Paşa tarafından temelleri atılan Tekkenin en önemli şeyhi, Şeyh İbrahim Edhem Efendi’dir. İbrahim Edhem Efendi 1829 yılında Özbekler Tekkesi’nde doğmuştur. Babasının ve amcasının yanı sıra tekkeye gelen Buharalı âlimlerden de özel dersler alarak yetişmiştir. Türkçe, Arapça, Farsça ve Çağatayca bilmektedir. Hattatlık, marangozluk, doğramacılık, oymacılık, hakkâklık, dökmecilik, tornacılık,[!] dokumacılık ve ebru sanatı alanlarında usta bir âlimdir. Ebru sanatına kazandırdıkları bugün de bilinmekte ve bazı bezemelere Edhem Efendi Ebrusu adı verilmektedir. Günümüzde de Üsküdar Özbekler Tekkesi’nde ebru sanatı ile ilgili faaliyetler devam ettirilmektedir. Edhem Efendi geniş bilgi ve deneyimiyle bir mucit gibi yaşamıştır. Tekkesinde kuyudan su çeken bir tulumba[!] yapmış makinelere[!] duyduğu ilgi sayesinde ise üç beygir gücünde bir buharlı motor[!] üretmiş ve kullanmıştır.
Mondros Mütarekesi sonrasında İstanbul dâhil tüm yurt işgal edildiğinde vatanın dört bir yanında olduğu gibi İstanbul’da da işgalcilere karşı koymak için teşkilatlar kurulmuştur. Kurulan teşkilatlardan biriyse Karakol Cemiyeti’ydi. Karakol Cemiyeti, Kuva-yı Milliye’ye katılmak isteyenleri Anadolu’ya kaçırmış ayrıca İstanbul’dan Anadolu’ya silah sevkiyatı da sağlamıştır. Karakol Cemiyeti’nin Üsküdar sorumlusu ise Edhem Efendi’nin torunu Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’dir. Gece karanlığında Üsküdar’daki Paşalimanı Karakolu’na getirilen silahlar, buradan Özbekler Tekkesi’ne götürülmekte ve sedir, seccade ve postların altına saklanmakta, saklanan silahlar yine bir gece karanlığında deniz ya da kara yolu ile Anadolu’ya kaçırılmaktaydı. Halide Edip Adıvar, Adnan Adıvar, Mehmed Akif Ersoy ve İsmet İnönü de Özbekler Tekkesi vasıtasıyla Ankara’ya gidebilmiş ve Anadolu Hareketi’ne katılabilmişlerdir. 1925 yılında çıkartılan tekke ve zaviyeler kanunu kapsamında tüm tekkeler kapatılırken Üsküdar Özbekler Tekkesi bu hizmetinin karşılığında kapatılmamış ve Ata Efendi ile ailesinin tekkede yaşamasına izin verilmiştir.
Sultanahmet Özbekler Tekkesi
Buhara Özbekler Tekkesi adıyla da bilinen tekke 1692’de Türkistan’dan gelen Nakşi dervişleri için İstanbul Defterdarı İsmail Efendi tarafından inşa edilmiştir. Tekke Türkistan’daki Türk Hanlıkları’yla Osmanlı Devleti arasında bir elçilik vazifesi görmüştür. 18. yüzyılda tekkede şeyh bulunan Yahya Efendi’nin ve 19. yüzyılda tekkede şeyhlik yapan Mehmed Efendi’nin aynı zamanda Babıali’de elçilik görevi üstlendikleri bilinmektedir.
Siyasi açıdan elçilik görevi nedeniyle önemli bir merkez konumunda bulunan tekke aynı zamanda, diğer Türkistan Tekkeleri gibi ilmi açıdan da önemli bir merkezdir. Tekkenin en tanınmış şeyhi ise Şeyh Süleyman Efendi’dir. Süleyman Efendi 1880’li yıllarda Çağatayca bir sözlük ve Ahmed Yesevi’nin şiirlerinin toplu bir çevirisini yayımlamıştır. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması üzerine Cumhuriyet Dönemi’nde tekke, “Türkistan Gençler Birliği”, “Türkistanlılar Sosyal Yardım ve Kültür Derneği” ve “Türkistanlılar Talebe Yurdu” gibi isimler ile kültürel amaçlarla kullanılmıştır.
Eyüp Kâşgarî Tekkesi
Kâşgarî Tekkesi, Nakşibendi şeyhi Kâşgarî Murtaza Efendi tarafından Eyüp’te kurulmuştur. Adı ilgi çekici rivayetlerle anılan tekkenin kuruluş hikâyesi de bir menkıbeye dayanmaktadır. Murtaza Efendi 1745 yılında gördüğü bir rüya üzerine Ubeydullah ve Abdullah Efendiler ile birlikte İstanbul’a gelmiş, Osmanlı’da başruznameci görevinde bulunmuş, emekli olduktan sonra ise Kâşgarî Tekkesi’ni kurmuştur. Günümüzde Kâşgarî Camii şeklinde kullanılan tekkenin avlusunda[!] Kâşgarî Tekkesi’nin diğer önemli şeyhlerinin ve tekkeye hizmeti bulunmuş Abdullah Kâşgarî Efendi, Ubeydullah Kâşgarî Efendi, İsa Geylani Efendi, Ahmed Bican Paşa gibi zatların türbeleri bulunmaktadır. Tekkenin önde gelen isimlerinden Ahmet Bican Paşa ile de ilgili bir menkıbe anlatılmaktadır. Hacca gidenlere muhafız komutanlığı yapan Ahmed Bican Paşa’nın tekkede görev yaptığı yıllarda su sıkıntısı yaşandığı, Ahmed Bican Paşa’nın gördüğü bir rüya üzerine tekke avlusunda 18 metre derinden su çıkarttığı rivayet edilmektedir. Tekkenin son şeyhi 1930 ile 1942 yılları arasında görevde bulunan Seyit Abdullah Efendi’nin Necip Fazıl Kısakürek’e hocalık yaptığı ve onun şahsiyeti üzerinde önemli tesirler bıraktığı anlatılmaktadır. Necip Fazıl Kısakürek gibi Müşir Fevzi Çakmak Paşa’nın da tekke ile gönül bağı bulunduğu ve bu nedenle kabrini tekkenin çevresinde istediği anlatılmaktadır. Gerek Necip Fazıl Kısakürek’in gerek ise Fevzi Çakmak’ın kabirlerini Kâşgarî Camii yanındaki ufak bayırda ziyaret etmek mümkündür.
Yakın tarihimizde de önemli bir görev üstlenmiş Kâşgarî Tekkesi’nde Milli Mücadele Dönemi’nde, gündüzleri kabristana cenaze defneder gibi tabutlarla silahlar ve cephaneler mezarlara indirilmiş, gece ise silah dolu tabutlar mezarlardan çıkartılarak deniz yoluyla Haliç üzerinden Anadolu’ya kaçırılmıştır. Böylece tekke Anadolu Hareketi’ne destek vermiş ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında pay sahibi olmuştur. Tekke, 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile tekke konumundan çıkmış ve Kâşgarî Camii haline gelmiştir. Günümüzde Kâşgarî Camii’nde Kâşgarî Tekkesi’nin verdiği hizmetler devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Kâşgarî Camii bugün, tekke zamanından kalan gelenekselleşmiş eğitim görevini mukabeleler ve Kur’an öğrencileriyle devam ettirmektedir. Kâşgarî Tekkesi’nin günde 300 kişiye yemek dağıtma geleneği ise günümüzde camiye gelen herkese yapılan çay ikramıyla devam ettirilmeye çalışılmaktadır.
Kaynakça;
1) M. Baha Tanman, “Özbekler Tekkesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDVİA) 2007, c. 34, s.121-123.
2) Necdet İşli, “Eyüp Mezarlığı”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDVİA) 1995, c. 12, s. 7-8.
3) Mustafa Kara, “Tekke”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDVİA) 2011, c. 40, s.370-379.
(Derginin Yedinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)