Bir İngiliz, bir Fransız, bir de Temel hana gitmişler. Hancı da “Yine mi siz?” demiş.
Kızma hancı efendi. Temel’in geliş amacı bu sefer çok farklı. Bu yazımda sizlere topluluğumuzun esas ilkelerinden birinin ne olduğunu samimi şekilde anlatmak ve diller arasında ayrımcılık yapıp yapmadığımız konusuna değinmek istiyorum.
Şu ana kadar yayımlanmış 12 sayımız boyunca, topluluk olarak hangi sözcüklerin yabancı kelime olduğunu, kültür sömürgeciliğinin ne olduğunu, etkilerini ve sonuçlarını anlattık. Artık bu konuyu daha kapsamlı bir şekilde ele almayı düşünüyoruz.
Her şeyden önce dilimize özentilik yoluyla yerleştirilmeye zorlanan İngilizce ve Fransızca kökenli kelimeler olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sözcüklerin bir kısmının hâlihazırda zaten Türkçe karşılıkları mevcuttur fakat bazı insanların bilinçsizliklerinden, bilgisizliklerinden ve özenti yaşam tarzlarından dolayı güzel dilimizde mevcut bu Türkçe karşılıklar unutulmaktadır. Maalesef bahsettiğimiz vurdumduymaz insanların yanı sıra yabancı kökenli kelimeleri kullanmayı Batılılaşmak ve medenileşmek şeklinde yorumlayan insanlar da vardır. Bu insanlara şunu sormak istiyorum: Eğer yabancı kökenli kelimeler kullanmak medenileşmekse neden Fransa daha medeni olmak istemiyor? Neden Fransızlar yabancı kelimelerin kullanımını yasaklıyor? Neyse sinirlenmeyelim, sakin kalalım. Yabancı kökenli kelimeler kullanmak ne bizi “entelektüel” yapar ne de dilimizi geliştirir. Konuşurken çok sayıda yabancı kelime kullanmanın gelişmişlik ile hiçbir alakası yoktur. Bu tutum, kendimizde var olanı söküp atmakta ve yerine ne idiği belirsiz bir karışım koymaktır. İşte biz de tam olarak bu tutuma karşıyız.
Bir de “temel” kelimesini ele alalım. Temel kelimesinin kökeni Rumcaya dayanmaktadır. Eğer biz ayrımcı bir topluluk olsaydık, dil ırkçılığı yapsaydık ya da birtakım siyasi fikirlerden ötürü Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin Türkçe olduğunu savunup diğer kelimeleri dışlasaydık temel sözcüğünün kullanılmasına da karşı çıkardık; fakat bizim böyle bir zihniyetimiz yok.
Temel sözcüğünü aklınızda canlandırmanızı istiyorum. Kelimenin terim anlamına bakarsak dahi durumu kavrayabiliriz. Temel, bir yapının ana dayanağıdır. Türkiye coğrafyasında yaşamış Rumlar da kültürleri ve dilleri ile Türkiye’nin temel harcında yer almaktadırlar. Doğrusu ben Rumca kökenli bibersiz, limonsuz, lüfersiz, limansız, marangozsuz bir Türkiye Türkçesi düşünemiyorum.
Ermenice için de bahsettiğim durum geçerlidir. Bu konuyu size bir örnek ile açıklayabilirim. Büyük ihtimalle fark etmediniz ama az önceki cümlemde bahsettiğim ve savımı destekleyen örneğim yer alıyordu. Nasıl mı? Örnek kelimesinin kendisi zaten bir örnektir de ondan, zira “örnek” Ermenice kökenlidir. Bu şartlar altında siz örnek sözcüğü Türkçe değildir diyebilir misiniz? Açıkçası ben diyemem.
Bu noktada kafanızda soru işaretleri meydana gelebilir. Şimdiye kadar yayımladığımız sayılarda Rumca ve Ermenice kelimeleri köşeli ayraçlar arasındaki ünlem işareti ile belirtmiştik. Ünlem ile belirtmekteki amacımız farkındalık yaratmaktı ve bunu 12 sayı boyunca yaptık. Bundan sonra Rumca ve Ermenice kökenli kelimeleri masum olarak nitelendireceğiz ve ünlem ile belirtmeyeceğiz. Bu değişim ülkümüzden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Rumca ve Ermenice kökenli kelimelere masum diyorum çünkü bu kelimeler, İngilizce ve Fransızca kökenli kelimeler gibi dilimizi işgal etmek amacıyla gelmediler. Olağan sebeplerle dilimizde meydana gelen boşlukları doldurma konusunda bize yardımcı oldular ve biz de bu kelimeleri gerek atasözlerimizde, gerek deyimlerimizde kullanarak geliştirdik. Bizler bahsettiğimiz bu kelimeleri dilimizde ham şeklinde tutmadık, tutmuyoruz.
Kısacası Evrenkent Kalemleri, Rumca olsun Ermenice olsun Arapça olsun Farsça olsun fark etmez. Hâkimiyet altına almak, sömürmek, işgal etmek gibi vahşi duygulara sahip olmayan dillere, insanlara, kültürlere karşı bir ön yargı barındırmaz. Bunları bir milleti yermek ya da batı karşıtlığı yapmak gibi bir niyetle söylemiyorum. Farkında olmasak bile İngilizce ve Fransızca bahsettiğim ölçütlere uymamaktadır ve Türkçeye yönelik bir tehdit unsurudur. Bu vahim duruma sadece ben, sen, yani biz karşı koyabiliriz.
(Derginin On Üçüncü Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)