İzler…
Hayatım boyunca bu kelimenin gölgesinde yaşadım. Bu yüzden yaşadığım her olayda geçmişimden bir parça aradım. Bugün yaşadığım her olayı geçmişten bir iz ile bağdaştırmayı kendime görev bildim. Neden mi? Bence insan hayatında geçtiği yolların izleriyle kendini bulur. İyi ve kötü yaşadığı her şey kişiyi büyütür. Fiziksel[!] anlamda bakacaksak bir yara izi kişinin vücudunda kalabilir. Kişi o ize baktığı zaman yaşadığı kötü anıları hatırlar ve kendisine dersler çıkarabilir. Genelde yara izleri insanın kötü anılarıyla bütünleşir. Fakat ruhumuzda bıraktığımız izler… Bu izleri nasıl hatırlarız? İşte tam da bu anda kişinin bugünü devreye girer. Çok mutlu hissettiğimiz, hiçbir şeyi düşünmediğimiz çocukluğumuzda güzel günler geçirmişsek bugünümüzde de mutlu kalmanın bir yolunu buluruz. Çünkü geçmişten taşıdığımız mutluluk izleri bugün bizim mutlu kalma süremizi arttırır. Kitaplarda, dergilerde ve çeşitli bilgi toplantılarında [seminer] sıklıkla “mutluluk” kavramı üzerinde durulur. Duygularımız ve düşüncelerimiz kısa bir zaman diliminde ifade edilebilecek ve anlaşılabilecek kavramlar değillerdir. Bu duyguların kavranabilmesi için zamana yayılması gerekmektedir. Zamana yayılan her duygu ise ardında izler bırakır. Bence mutluluk: güzel hislerimizin iç dünyamızda bıraktığı izlerin bir yansımasıdır. Bu düşünceye belki katılmayabilirsiniz fakat ben ruhumun geçmişimden beslendiğini düşünüyorum. Mesela çocuk yaşta kazandığımız alışkanlıklarımızı genelde ömrümüz boyunca muhafaza ederiz. Sevdiğimiz şarkılar, okumayı tercih ettiğimiz kitaplar, beğenerek yediğimiz yemekler aslında “alışkanlık” gibi görülse de “izler bütünü” şeklinde ifade edilebilir. Dinlediğimiz şarkı bizde kötü hisler uyandırıyorsa, kafamızı bulandırıyorsa ya da çıkılmayacak yollara sürüklüyorsa bizde kötü “izler” bırakır. O şarkıyı nerede duysak aynı kötü duyguları hissederiz. Bu yüzden bence kişinin geçmişte yaşadığı her olay çok önemlidir. Evet, hayatın elbette bir gerçeği var. Her zaman mutlu kalamayız hep iyi şeyler yaşayamayız fakat yaşadığımız her anın kıymetini bilerek ve bu anların bir daha geri gelmeyeceğini fark ederek yaşarsak geleceğimiz için iyi bir zemin hazırlarız.
Bu cümleleri okuduğunuz andan itibaren kendinizi bir “ruh bilimi” kitabı okuyormuş gibi hissedebilirsiniz. Çoğu kitapta benim cümlelerime benzer cümleler bulabilirisiniz. Fakat okuduğunuz bu yazı aslında sizin yazınız. Çünkü hepimiz insanız. Çoğu zaman çok mutsuz, bazı zamanlarda ise mutlu kalabiliyoruz. Kendimizi çok yalnız hissettiğimiz anlar ya da etrafımızdaki kalabalıktan sıkıldığımız anlar yaşıyoruz. Bazen geçmişin girdabından çıkamıyoruz bazen de geleceği düşünerek bugünümüzü zehrediyoruz. Aslında yazımda anlatmak istediğim iki husus var. Bunlardan ilki, bugün yaşadığın her şey geçmişinin bir devamı geleceğinin ise başlangıcıdır. Geçmişe dönemezsin çünkü bitmiştir. Geleceğe gidemezsin çünkü orası daha yaşanmamıştır. Yani asıl yaşaman gereken an “şimdiki zamandır.” Fakat şimdiki zamanını da geçmişin etkiler. Kısacası bebeklik, çocukluk, gençlik dönemleri yani yaşamın her dönemi insan ruhunu etkilemektedir. Kötüden, yanlıştan ve mutsuzluktan kaçamayız ama onların ruhumuzda acı izler bırakmasını engelleyebiliriz.
Yazımda ifade etmek istediğim bir diğer husus ise kişinin kendisine göstermesi gereken sevgidir. Bu konu çoğu kitapta ele alınmış, edebiyatın, sanatın ve felsefenin ana konularından biri hâline gelmiştir. İnsan önce sevgi duygusunu tam anlamıyla hissetmelidir zira insanlar sevgi sayesinde geçmişte yaşadığı kötü “izleri” bir süre görmezden gelebilirler. Örneğin çocukluğunda istediği çoğu şeyi elde edemeyen bir yetişkin zor durumdaki bir çocuğa sevgiyle yardım ederek onun hayatını kolaylaştırırsa geçmişinden getirdiği kötü izleri azaltabilir. Genellikle mutsuz ve kötü insanların “Sen benim geçmişte ne yaşadığımı biliyor musun?” sözü gibi belli başlı savunma sözleri vardır. Oysa kimse kimsenin geçmişini bilemez, yaşadıklarını tahmin edemez. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmayıp ruhumuzdaki yara izlerini büyütürsek bu izlerin sancıları yalnızca bizi değil hayatımıza dahil ettiğimiz bireyleri de mutsuz eder. Acıların ve ruhumuzdaki yara izlerinin elle tutulur gözle görülür bir ilacı belki yoktur. Fakat birey kendi izleriyle mutluysa ve çevresine mutluluğunu yayıyorsa bir ilaca ihtiyacı da yoktur.
Şimdi sizlere benim hayatımda “iz” bırakan güzel günlerimden bahsedeceğim. Çocukluğumda en sevdiğim şeylerden biri dedem pazardan dönerken onu evimizin yakınındaki bakkalın önünde karşılamaktı. O pazardan dönerken eve yaklaştığı zaman beni arardı ben de onun yanına giderdim. Beni beklediği yerde bir bakkal vardı. Önce bakkalın içine girer orada kısa bir süre dinlenir sonra oradan alacaklarını alırdı. En sonunda benim istediğim çikolatayı[!] alır ve bakkaldan ayrılırdı. Evimizin çok yakınında bulunan o bakkaldan ayrılırken içimde meydana gelen mutluluk duygusunu size anlatamam. Sanki dünya üzerinde bulunan tüm çikolatalar benim olurdu. Hayatı boyunca ufak bir kızın yüzünü güldürmeye çalışan dedem küçük bir çikolatayla beni dünyanın en mutlu çocuğu yapardı. Torbaları bırakıp eve girdiğimizde çikolatayı yemek için can atardım. Onu tanıdığım ve benim mutluluğumu önemsediği için her defasında kendimi daha da talihli hissederdim. O vefat ettikten sonra kimse beni pazar çıkışına çağırmadı fakat ben o bakkala her gittiğimde kendime çikolata alıp çıktım. Fakat hiçbir zaman oradaki küçük kız kadar mutlu hissetmedim. Aslında çok küçük gözüken belki de dışardan bakan biri için değersiz bir anı olabilir. Fakat ben içimdeki mutluluk iziyle kendimi daha da iyi hissedebiliyorum. Şu anda yaşamayan birinin bende bıraktığı izler paha biçilemez. İyiyi, mutluluğu ve yaşamımdaki çoğu şeyi güzelleştirdiği için ona teşekkür ederim. Hayatımdaki güzel “izlerin” büyük bir parçasını kendisi meydana getirdi.
İşin özünde demek istediğim şey şu: Geçmişimizde yaşadığımız küçük bir andan etkilenip bizde bıraktığı izlerle çok mutlu bireyler olabiliriz. Ya da kötü hatıralarımız bizde derin izler bırakabilir. Fakat bunlar hayatın gerçekleridir. Günün sonunda o bakkala çikolata almaya gidiyorsanız geçmişin bütün izleriyle barışmışsınız demektir. Herkesin kendi izlerini görmesi dileğiyle…
(Derginin On İkinci Sayısını Okumak İçin Tıklayınız)