Firavun İmanı

Yazar: Tarık Buğra

5 oy
Eserde Sakarya Savaşı, Ankara ve İstanbul arasındaki çekişmeleri, yardımlaşmaları ve çaresizlikleri görmekteyiz. Özellikle Ankara özelinde birçok insanın umutsuzluğa kapıldığını, düşmanın kapının önünde beklediğini ve asıl düşmanların içerinde ortalığı ayağa kaldırdığını kitabın en başında hissedebiliyoruz.
SBDYK:  
1.42

Tarık Buğra’nın Umudu: Firavun İmanı

Merhaba sevgili okuyucu, bu ay Evrenkent Kalemleri okuma topluluğumuz ile Tarık Buğra’nın Firavun İmanı isimli eserini tahlil ettik. Topluluğumuz ile bir yıldır Kurtuluş Savaşı – Millî Mücadele eserlerini okuyoruz. Uzun konuşmalar, alt metin odaklı sohbetler yaparak eserleri daha hacimli biçimde okuyoruz. Tarık Buğra’nın Firavun İmanı isimli eserini de yukarıda bahsettiğim şekilde okuduk. Tarık Buğra, milli ve dinî hassasiyetleri bulunan bir yazardır ve bu yüzden anlatılarında da kendi değerlerine sıkça yer vermiştir. Her yazar, zihninin içindeki dünya ile gerçek dünya arasında bir yol inşa eder ve bence Tarık Buğra’nın yolu çok sağlamdır. Din, inanç, millet ve vatan kavramları arasındaki dengeyi ustalıkla kurabilen yazar, günümüzde varlığını hâlâ koruyabilmektedir. Tarık Buğra’nın dünya görüşüne değindikten sonra sizlere kısaca eserden bahsetmek istiyorum.

            Firavun İmanı isimli eserde Sakarya Savaşı, Ankara ve İstanbul arasındaki çekişmeleri, yardımlaşmaları ve çaresizlikleri görmekteyiz. Özellikle Ankara özelinde birçok insanın umutsuzluğa kapıldığını, düşmanın kapının önünde beklediğini ve asıl düşmanların içerinde ortalığı ayağa kaldırdığını kitabın en başında hissedebiliyoruz. Peki ya Ankara’da yokluk, çaresizlik ve düşman bu kadar çok iken umudu yeşertecek kim vardı? Burada yazar büyük bir insan ile biz okuyucuları kapının önünde karşılıyor. “Mehmet Akif” tüm acılara, çaresizliğe rağmen inandığı din ve yaşadığı vatan uğruna herkesi dize getirmek için çabalamıştır. Eserde Mehmet Akif Ersoy’a yer verilmesi, okuyucunun onu dinlemesi sanki tarihe tanıklık ediliyormuş hissiyatını vermiştir. Çünkü Millî Mücadele Mustafa Kemal, Mehmet Akif Ersoy ve nice vatan evladı demektir.  Yazar, Firavun ile savaşırken imana tutunan bir yığın insanı anlatmak için Mehmet Akif Ersoy’u seçmiş ve uzun uzun anlatmaya başlamıştır. Mehmet Akif Ersoy’un şairane kişiliği ve eserde adı geçen diğer yazarlar da anlatının edebî özelliklerini arttırmıştır.

            Edebiyat, tarih ve gerçekçiliğin yanı sıra eserin ismini aldığı “Firavun Tövbesi’ne” de değinmek gerekmektedir. Firavun, bütün hayatı boyunca Hz. Musa’ya karşı direnmiştir. Kendisini bir ilah sanan Firavun, denizde boğulacak hale geldiğinde yaptığı her şey için pişmanlık duyar ve Allah’a iman eder. Peki, bu iman ne kadar gerçektir? Sırf ölümden kaçmak için “iman” etmek gerçek bir “iman” mıdır? Bu anlatıdan hareketle eseri değerlendirmeye çalışalım. Eserde bozguncular, dalavereciler, yandaşlar sürekli saf değiştirme merakı içindelerdir. Ankara’nın halinden dolayı içerdeki düşman sayısı artmıştır ve işlerine geldiği gibi hareket eden birçok insan vardır. İşte Firavun gibi bu kimseler de neyi neden yaptıklarını bilmemektedirler. Vatanın sadece bir toprak parçası görenler hiçbir zaman aidiyet duygusunu hissedemeyeceklerdir. Denizlerde boğulmaya mahkûm ve son affın hiçbir çare vermediğini geç de olsa anlayacaklardır.

            Tarık Buğra’nın kaleminden sayfalara dökülen Firavun İmanı isimli eser, belki de bizlere bir ileti vermeye çalışıyordur. Son ana gelmeden bir şeylerini düzeltmenin önemini, umut etmenin inançla doğrudan bir ilişkisini ve her yalanın er ya da geç meydana çıkacağı gerçeğini unutmamalıyız.

                Şimdilik benden bu kadar, bir sonraki kitap tahlilinde görüşmek üzere. Eseri okuduysanız veyahut okumak isterseniz bizlere yorumlarınızı iletebilirsiniz.

-Aslı Aksoy


En Büyük Küfür Umutsuzluktur

Tarık Buğra edebiyatımızda tarihî roman yazımını en başarılı uygulayan yazarlardan biridir ve Küçük Ağa dizisi de yazarın rüştünün ispatıdır. Edebî açıdan diğer iki romandan daha yavan olmasının nedeni işlediği konuyla bağdaştırılabilir çünkü Tarık Buğra, Firavun İmanı’nı meclis ve siyaset temeline oturtuyor. Gerçek şahsiyetlerin yanına kurgusal kahramanlarını da gerçek hayatta yaşamışçasına yerleştiriyor. Milli Mücadele Dönemi okumalarımızın son kitabı Firavun İmanı, kitaplığınızın en gözde bölümünü hak ediyor.  

            Kanımca kitabın ve anlattığı devrin özeti: “En büyük küfür umutsuzluktur!” nidasıdır. Küfür sözcüğü Arapça “kefere” kökünden türer ve aynı kökten “Kâfir, Küffar” gibi sözcükler de türemiştir. Küfür: imansızlık, inançsızlık durumuna düşmek demektir. Oysa Türk istiklalinin ebedî bekçileri için inançsızlık elemin kendisidir. Gerçek bahtiyarlık, en beter ahval ve şerait içinde dahi Türk istiklalini korumayı vazife edinen bir komutanın inanç ve kudretidir. Osman Pamukoğlu Kara Tohum kitabında, inanç ve mücadele ilişkisi için şunları yazmıştır: “Uygulayım bilimi sadece savaşı hızlandırır. İnanç ve ülkü bu üst düzey silahların önündedir. Mücadele inanç ve yaratıcılıkla kazanılır.”

            Milli Mücadele Dönemi eserleri dünümüzü anlatarak bugünümüze ışık tutmaya devam ediyor, yazılanlar bazı yönleriyle geçerliliklerini hâlâ koruyor.

Geride kalan okuma dizelgemiz her yönüyle ayrıcalıklı ve nitelikli eserlerle doluydu. Döneme farklı pencerelerden bakma imkânı bulduk. Tarık Buğra’nın penceresiyse size etkisinden uzun süre çıkamayacağınız manzaralar sunuyor.

-Kadir Kadakal


Firavun İmanı Üzerine

Tarık Buğra Firavun İmanın’nda Milli Mücadele’nin Sakarya Savaşı dönemlerini işlemektedir. Küçük Ağa, Firavun İmanı gibi eserler sayesinde tarihi dönemlerde yaşanmış hadiselere ışık tutulmaktadır. Eserde Mustafa Kemal ve Mehmet Akif gibi gerçek kişilere yer verilmiştir. Tarık Buğra Atatürk’ün ve Akif’in Milli Mücadele’ye dair inançlarını okuyucuya çok iyi bir şekilde aktarmıştır. Özellikle Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nın satırlarını yazdığı kısımlar çok etkileyicidir.

Görüyoruz ki Milli Mücadele döneminde düşman sadece Yunanlar, İngilizler, İtalyanlar değildir. Halk, dışarıdaki düşmanla birlikte içindeki düşmanlarla da savaşmak zorunda kalmıştır. Tarık Buğra ülkeyi yıkmak isteyenleri Firavun imgesi ile ele almaktadır. Firavun kendini ölümsüz sanırken Hz. Musa’ya yenik düşerek iman etmiştir. Ancak imanı kabul edilmemiş ve Kızıldeniz’de boğulmuştur. Maalesef geçmişte de günümüzde de firavun imanlı kişilerin siyasetin içerisinde yer almaları ve yer alacak olmaları acı vericidir. Hangi konuda olursa olsun istenmeyen ötekidir ve ötekiler hiçbir zaman iyi olamaz. Eserde görüyoruz ki Ankara’nın destek almaması için Ankara’nın dinsiz imansız olduğuna dair dedikodular yaymaya çalışılmıştır ve Ankara’ya öteki muamelesi yapılmıştır.

-Sedef Keskin


Fırsatçılık Üzerine

“Nerede okuduğumu şimdi hatırlamıyorum; adamın birisi; bir devlet kurulurken, bir de batarken kolay zengin olunur, diyordu.”

Tarık Buğra’nın Firavun İmanı eseri, Milli Mücadele Dönemi’nde toplumun belirsizlik içinde ümitsizliğe kapılıp sadece bekleyen kesimini anlatırken aynı zamanda bu ümitsiz bekleyişi anlamsız bulan mücadeleci kesimini de bize anlatır. Kitapta değinilen bir kesim daha vardır ki Tarık Buğra o kesimi şu şekilde tasvir etmektedir: “Nerede okuduğumu şimdi hatırlayamıyorum; adamın birisi; bir devlet kurulurken, bir de batarken kolay zengin olunur, diyordu. Ne kadar da doğru. Ama bu gerçeği bulmak için insan ya büyük bir düşünce adamı, yahut da namussuzun namussuzu olmalı. Birinciler çok az, ikinciler ise çileden çıkartacak, çıldırtacak kadar çok.”

Sıkça karşımıza çıkar toplumun fırsatçı kesimi, bazen bir deprem zamanı bazen bir savaş zamanı. Olumsuz bir durum görsünler yeter ki. Onlar için bu tür durumlar bir nimet oluverir. Uzun zamandır ruh bilimi ve toplum bilimi okumaları yaparım, insanların davranışlarını, düşüncelerini ve fikirlerini anlamaya zihnimde somut bir zemine oturtmaya çabalarım. Fırsatçı insanları anlamaya hiçbir zaman çalışmadım. Bana göre Tarık Buğra’nın da dediği gibi bu insanlar namussuzun namussuzu olmalı.

-Esra Öğretici


Eserde Geçen Yabancı Kelimeler

Plan21Psikoloji4İdeal2Diplomatik1Modern1
Propaganda20Sembol4İmparatorluk2Doktrin1Paralel1
Salon18Diktatör3Komik2Ring1Pedal1
Şans15Doktor3Kilot2Duble1Petrol1
Ajan12Dramatik3Net2Elektrik1Rapor1
Sosyalizm12Fabrika3Normal2Faktör1Rönesans1
Grup8Kabine3Parti2Filozof1Sansasyon1
Lider8Kapitalist3Patika2Fren1Sempati1
Otel7Komünizm3Pratik2Gri1Spor1
Komünist7Kontrol3Prim2İdeoloji1Stop1
Karakter6Kopya3Program2Koleksiyon1Şok1
Panik6Lokanta3Şifre2Komisyon1Taç1
Sosyalist6Not3Tablo2Komisyoncu1Tansiyon1
Şantaj6Proje3Kartpostal2Konferans1Enternasyonal1
Emperyalizm5Sürpriz3Adres1Kristal1Maske1
Prensip5Blöf2Ajans1Kronik1Delegasyon1
Rol5Diplomasi2Angaje1Linç1Düello1
Dram4Emperyalist2Banknot1Liste1Engizisyon1
Garanti4Enerji2Bülten1Lüks1Toplam324
Grafik4Faul2Demagoji1Mağaza1  
Kapitalizm4Formül2Depo1Melankoli1  
Otorite4Fotoğraf2Despot1Mikrop1  

Ortak yaşam neticesinde dilimize girmesi sebebiyle bomba, parola, patika, prova, manga, filinta, manevra, pusula, borsa, fanila, madalya, patika, düello, posta, müjik, kasatura, fatura, reçete, lokanta, işporta ve mekanizma kelimesini görece masum kabul etmekteyiz. Bu sebeple yabancı kelimeler dizelgesine dahil etmedik fakat sözlüğümüzde bu tür kelimelere de karşılık önermekteyiz. İncelemenizi tavsiye ederiz.

Sayfa başına düşen yabancı kelime oranı: 324 kelime / 229 sayfa = 1,42 kelime/sayfa


Alıntılar

“Hoca, hoca; en büyük küfür umutsuzluktur!” (7)

“Gözünüzden kaçmamıştır elbette, Ankara şu son iki günde iyice tenhalaştı. Kimdi gidenler? Lokma ve hırka kapmak için gelmişlerdi; baktılar ki, iş kalmamıştır, çekip gittiler. Ama zafer Ankara’nın üstünde ışımaya başlamasın. gene üşüşürler. Onları ben, İstanbul batarken gördüm. Yangın veya deprem yagmacıları. leş kargaları gibi çalışıyorlardı. Kimi karaborsacıydı, kimi istifçi. Aralarında Devlet-i Aliyye’yi salanlara son anlara kadar goygoy[!] çeken, hınk diyen, böylece de son parsaları, gizli ödeneklerin son kırıntılarını toplamaya bakanlar vardı. Ankara’da da denediler şanslarını.[!] Şimdi gittiler; ama bekleyin, gene gelecekler. Yeter ki, Mehmetçik patlatsın sillesini efsunlara! ” (23)

“Nerede okuduğumu şimdi hatırlayamıyorum; adamın birisi; bir devlet kurulurken, bir de batarken kolay zengin olunur, diyordu. Ne kadar da doğru. Ama bu gerçeği bulmak için insan ya büyük bir düşünce adamı, yahut da namussuzun namussuzu olmalı. Birinciler çok az, ikinciler ise çileden çıkartacak, çıldırtacak kadar çok. Onları Osmanlı’nın sallandığı günlerde görmüştüm. Ankara’da karşıma çıktılar. Yeni bir devlet kuruluyor diye sevinç çığlıkları ata ata gelmiş olmalıydılar. Yalana yalana da defolup gittiler. işte gene söylüyorum. Zafer Ankara Kalesi’nin ardından ışımaya görsün, gene üşüşecekler ve adım gibi, evet, biliyorum; ustalıkları hangi işte olursa olsun, ne kadar değişik olursa olsun, dört elle sarılacakları çabaların birincisi de, kavga ve dava arkadaşlarını birbirine düşürmek, birbirine kırdırtmak, satın alamadıklarını, satın alamayacaklarını, kandıramayacaklarını azgın ve gözü dönmüş hırslara parçalatmak olacak. Bunun küçük bir denemesini.. prova[!] sahnelerini görmedik mi?” (24)

“Kandaki beyaz yuvarların, sağlam bir bünyedeki işleri hastalıklara, giren mikroplara[!] karşı koymak, onları yenmektir. Ama böyle bir bozukluk vardır ki, bunlar birbirlerini yemeye başlarlar. Ölüme gidiştir bu. Türkiye işte bu durumu yaşamaktadır. Yaşamaları da, çökmeleri de aynı kadere bağlanmış insanlar ve gruplar[!] el ele verip ölüme karşı direnecek yerde, birbirlerine düşmüşlerdir.” (29)

“Rüya umdurduğu sona varamadan uyku bitmiş, düne ve dünlere ekli yeni bir gün başlamıştı.” (47)

“İnsan ölümünün öcünü alabilir mi?” (53)

“Türkiye şimdi şimdi savaşçı oluyor, savaş şimdi şimdi başlıyor.” (71)

“Yollarda oyalanmamalı, çiçek toplamak hevesine kapılmamalı idi, yapılacak bir iş varken.” (73)

“Kelimeleri iyi kullanmıyoruz.. veya bazı hallerin ve vaziyetlerin kelimelerini bilmiyoruz.” (90)

“Akıldan üstün, akla hükmeden bir şey var. Mizaç. Değişmeyen, insanın bırakamadığı, insanın kendisi olan budur. Bu, Allah’ın bastığı damgadır. Bir müddet için gizleniyor, hatta düzeltilmiş, tahsil ve terbiye ile değiştirilmiş zannediliyor. Ama anı gelince derhal ve noksansız olarak ortaya çıkıveriyor.” (102)

“Bu kadar çok meşgaleden hiçbir şeyle meşgul olamaz hale gelecek diye korkuyorum.” (106)

“Hakikat sizin bildiğiniz ve size söylenen gibi değildir.” (153)

“Nice yüzyıllardan beri bu böyleydi işte. Nice yüzyıllardan beri bize yüz binlerce Mehmet, varlıklarının, yaratılışlarının sebebini savaş meydanlarında kol, bacak ve baş bırakmakta görmüş, gerisine karışmayı akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi. Elde ettikleri zaferin sonu ilgilendirmiyordu onları. Öşür veya adı ne olursa olsun, vergi nasıl boyunlarının borcu ise, devlet gerekli görünce, ona zaferler hediye etmek de aynı şeydi. Bu zaferleri kimler, ne yaparlardı? İlgilendirmiyordu Mehmet’leri.” (226)

Tahlil Tarihi:

02.09.2024

İlk Basım Yılı:

1976

Sayfa Sayısı:

229

Edebiyat:

Türk Edebiyatı

Değerlendirme:

5 oy

Kalemlerimizin Değerlendirmeleri

25

Sezer Aydın

Eylül 2024Eylül 2024
24

Esra Öğretici

Eylül 2024
23

Aslı Aksoy

Eylül 2024
22

Kadir Kadakal

Eylül 2024
21

Sedef Keskin

Eylül 2024

Submit Your Review You are not allowed to submit review. please Log In